MADIMAK BOZULMADI
Köy okulu bitince köyde yaşamaya devam edemezdi. Başka okul yoktu köyünde. En yakın okul il merkezindeydi. Ortaokula kayıt yaptırdı. Fakir ailesi ona yardımcı olmakta zorlanıyordu.
“Sadece moral veriyorlardı. Sen okursun. “ Başarırsın. ”diyorlardı.
Annesi yoktu. Büyük ablası komşu köye gelin gitmişti. Okumasına destek vereceklerini tüm yakınları söylüyordu.
Şehirde tek bir oda kiraladı. Babası onu rahat ettirmek için çabalıyordu. Ev kirasını veriyor, bakkala yazdırdığı veresiyeleri ödüyordu.
Babasından sonra en çok seveni ablasıydı.
En büyük ablası komşu köye gelin gitmişti. Adını söyleyemediği için onu yaşadığı köyüyle anıyordu.
“Arap köylü ablam” diyordu.
O yıllarda ulaşım çok zordu. İl merkezine giden otobüs sabah gidiyor, akşama köye dönüyordu.
Onun köyünden transit geçiyordu otobüs.
İletişim, çok güçtü. Her köyde telefon yoktu. Olsa da aramak kolay değildi.
Teknolojinin adı o köylerde henüz duyulmamıştı.
Engin, ortaokula başladı. Tek bir odada kalıyor,
Engin’i muhtaç etmemek için tüm gücüyle çalışıyordu babası.
Görüştükçe neler yaptığını Arap köyündeki kızına anlatıyordu.
İl merkezine gelen otobüs her sabah Arap köyünden geçiyordu.
Engin ‘e gönderilen her şey, Yaşar hafızın bakkalına bırakılırdı. Enginde uğrayıp alırdı.
Arap köyündeki ablası, Engin’e madımak yemeği gönderdi. Engin, bakkala uğramadığı için orada iki gün beklemişti. Yaşar hafız, madımak bakracını Engin’e verirken:
-Bunu bu gün yemelisin. Hava sıcak. Bozulmamış ama yârine kalırsa bozulur. Dökersin. Dedi.
– Dökmem harcarım. Dedi. Engin.
Tek odada oturan Engin’in buzdolabı yoktu. O yıllarda ev sahibinin de buzdolabı yoktu. Yakın komşularda olup olmadığı da bilinmiyordu.
Bu kadar yemeği bir günde yemesi mümkün olmayan Engin, durumu ev sahibesine anlattı.
İkindi vakti Engin’e dört bayan geldi. Biri ev sahibesiydi.
-Sana misafir geldik. Dediler.
-Buyurun. Hoş geldiniz.
Engin, hepsine ayrı ayrı hoş geldiniz dedi. Hal hatır sordu. Planlı geldiklerini biliyordu. Belli etmedi. Bir süre oturdular. Aralarında sohbet ettiler. En çok sorular on dört yaşındaki ortaokul öğrencisine soruluyordu. O da cevaplandırıyordu.
Engin,
“Ben size bir şeyler ikram edeyim.” Dedi.
Hepsi tebessümle koro halinde:
-Çok seviniriz. Acıkmıştık. İkindi vakti bir şeyler yenir.
Engin, Gazocağının boğazına koyduğu ispirtoyu tutuşturdu. Yanmasını bekledi. İspirto yandı. Gazocağını pompaladı. Horultuyla gaz yanmaya başladı. Yarım paket margarini tavaya koydu. Tavayı yanan ocağın üstüne koydu. Yağ eridi. Kızgın hale geldi.
Kızgın yağın üstüne madımağı döktü. “coşş” diye bir ses çıktı. Karıştırdı. Üstünü kapakla kapattı. Bir daha karıştırdı. Kapattı. Misafirler:
-Isınmıştır, ısınmıştır yeter. Dediler.
Engin, ısınan madımağı ilen gere boşalttı. Sofra tahtasının ortasına koydu. Başına toplandılar. Kaşıkladılar. Dua ederek sofradan çekildiler.
Halime yengenin getirdiği çayı da içtiler.
Bu davete yorum yapan olmadı. Misafirler övgü dolu sözlerle ayrıldılar.
Engin, de madımak yemeği dökülmekten kurtulup komşuları güzelce ağırlamış oldu. Madımak bozulmadı, dökmedi.