7. Kitaplarla Var olmak
Sözleştiğimiz saatte Eğitim Fakültesi kantinine gittiğimde Alihan ve Umutcan’ın baş başa aynı masada oturmuş beni beklerken buldum. Yanlarında kimse yoktu ve daha önce onlara hediye ettiğim kitabı okuyor, çaylarını yudumluyorlardı. Onlara fark ettirmeden uzaktan bir kaç dakika onları süzdüm. Onların kitap okuyarak kendini geliştirme isteği gerçekten de beni mesut etmişti. Saatime baktım. Daha kitap dağıtım törenine 1 saat vardı. Yavaşça masaların arasından geçerek Alihan ve Umutcan’ın oturduğu masaya oturdum. Kitaba o kadar dalmışlardı ki, masaya birinin oturduğunu son anda fark ettiler.Ayağa kalkarak elimi sıktılar. Umutcan hemen
-Abi çayları getireyim, diyerek masadan kalktı. Alihan bana dikkatle bakıyor, bu bakıştan sonsuz saygı ve sevgiyi okuyordum.
Bu sözsüz iletişime çevredeki masalardan bakanlar oluyordu. Bizlerin umurunda değildi. “El alem ne der” i aşmış ve biz kendimizi ve birbirimizi geliştirme derdindeydik. “El âlem ne yaparsa yapsın” dı.
Çaylar geldi. Birbirimizden sonra en iyi dostlarımız çaylarımızdı.Çaylara bakarak:
-Çaysız hayat çok da bayat, dedim. Kahkahayı patlattık.
Çevre masalardan bakarak gülüşenler oldu. Biz kahkahamızdan bizler rahatsız olmuyor ve çevremizi de rahatsız etmiyorduk ama bakışlara da engel olmamız mümkün olmuyordu.
Biz çayları yudumlarken telefonum çaldı. Arayan rektör beydi. Bana nerede olduğumuzu sordu ve cevabı alınca da teşekkür ederek bir şey demedi. Şaşırmıştım ama belli etmeden çaylarımızı yudumlamaya devam ettik. Umutcan:
“Abi, bu kitaplar ile bizi tanıştırınca her kitabı bir hoca gibi seviyor ve hayatımıza renk katan dostlar olarak algılıyoruz. Şu koskoca kantinde boş konuşan gençlere inat biz okuyarak mutlu oluyoruz. Çok arkadaşımız bu tutumumuzu eleştiriyor, ayıplıyor hatta bize “kibirli” dedikoduları yapıyorlar ama biz aldırmıyoruz. Arkadaşlarımızla da gerektiği kadar iletişim kuruyor ve bu iletişimin asla laubaliliğe, dedikoduya, boş konuşmaya dönüşmesine izin vermiyoruz.”
Bu konuşma benim çok hoşuma gitti. Demek ki verdiğim kitaplar ve dergiler dikkatle okunuyor, üzerinde düşünülüyor ve hemen hayata uygulanıyor ve sonuçta seviyeli gerçek manada eğitimini aldıkları fakülteye layık öğrenci oluyorlardı. Bunun farkına varınca senelerden beri beni anlamayan, benle alay eden öğrencilere karşılık zamanı gelince Allah bizleri anlayan insanları da Umutcan ve Alihan gibi önüme çıkarıyordu.
Biz sohbete dalmışken masaya biri oturdu. Başımızı oturana döndürdüğümüz zaman üçümüzün de hayretten gözümüz açık kaldı. Bu rektörümüzdü. Yanında iki kişi daha vardı. Vali bey ve Belediye Başkanımız hanımefendi. Ellerini uzattılar biz de samimiyetle ellerini sıktık. Rektör bey masamıza oturunca kantinde kantin bir anda hareketlendi. Herkes Umutcan ve Alihan’a bakıyorlardı. Rektör bey ayağa kalkarak :
-Değerli yazar arkadaşımız ve protokolümüz vali bey ve belediye başkanı hanım bizim Üniversite olarak sizlere aldığımız ve hediye edeceğimiz kitapları dağıtım törenine davet ettik. Sizlere kitap dolu bir Üniversite ile çiçek dolu bir kampus armağan etmek istiyorum. Birazdan konferans salonumuzda kitaplarınıza kavuşacaksınız
Bu söz üzerine Eğitim Fakültesi Kantini alkıştan inledi.
Rektör isteyerek ve severek kendi içinden gelerek bu kitapları almış ve öğrencilerine hediye edecekti. Ne kadar güzel ve hayırlı iş yaptığının farkındaydı.
Rektör belli ki kantine gelirken dekana bile haber vermemişti ve biraz sonra dekan bey haber almıştı ki yanımıza geldi. Dekan bey ve Rektör beye dedim ki :
“Kantinde bulunan herkese bir çay ve bir parça kek ısmarlamak istiyorum. ‘Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar’ diye bir söz var. O yüzden buna müsaade edin”
Rektör bey hemen ayağa kalkarak kantin görevlisine bir şeyler söyledi. Kimse ne olduğunu anlamadan 5 dakika sonra kantindeki tüm masalarda çay ve kek servisi yapıldı. Rektör beye baktığım zaman :
“Bu güzel fikir sizden uygulamak benden sevgili yazar abimiz” diyerek gülümsedi.
Biz neşe ile çaylarımızı yudumlarken , kekimizi yerken bir anda ilimizin yerel basını kantine doldu. Nasıl haber aldılar da geldiler anlamadım. Umutcan ve Alihan dahil tüm Üniversiteliler hayret ve şaşkınlıkla olanları izliyorlardı.
Çaylar içilince ve kekler yenilince kısa bir süreliğine Eğitim Fakültesi dekanının makamında oturduk.Rektör bey bizi anlattıkça ben mahcup oluyordum.Çünkü O’nun anlattıkları kadar değil yaşadığım kadar vardım. Gene de bizi geç de olsa anlamaları karşısında ilimizin Rektörüne, Belediye Başkanına valisine teşekkürlerimi sundum.
Oradakiler Alihan ve Umutcan’ın benden sohbet ile dergileri ve verdiğim kitapları okuyarak faydalanmalarından dolayı onları tebrik ederek, hayretlerini de belirttiler.
Umutcan ve Alihan’da bizi tanımaktan mutlu olduklarını verdiklerimi okudukları zaman faydalandıklarını, okuduklarının üzerine düşünüp de uygulayınca manevi ve gelişim olarak ilerlediklerini hayata daha olumlu batkılarını söylediler. “Okumayı sevmenin” ne büyük nimet ve ibadet olduğunu anladıklarını vurguladılar.
Rektör bey saatine bakınca heyecanla:
“Sevdiklerimizle güzel sohbet edince, geleceğin bilinçli psikolojik danışmanları ile bir arada olunca hayat güzel ve zamanın nasıl geçtiğini unutuyoruz. Hadi kalkalım, sevgili çocuklarımızı, değerli öğrencilerimizi güzel kitaplar ile kucaklaştırmanın zamanı geldi “ deyince hep beraber kalktık. Eğitim Fakültesi ile Merkezi Konferans salonu arasında bulunan yolu yürümeye başladık.
Salona geldiğimizde salon dolmuş Rektör beyin aldığı kitaplar sahne de bir kenara yığılmıştı. Bir de baktım ki, kitapların çoğu benim yazdığım kitaplar ile Umutcan ve Alihan’a hediye ettiğim ve Rektör beye de tavsiye ettiğim kitaplar. Belli ki Rektör tavsiye ettiğim kitapları hemen alıp okumuş ve eşi ile çocuklarına da okutarak onlarında faydalanmasını sağlamıştı. Şimdi sıra öğrenciler ve onların ailelerindeydi. Öğrenciler kitapları alacak okuyacak, sonrasında memleketlerine gidince kitabı övgüyle yakınlarına göstererek “ Bakın Rektörümüz okumayı seven , yazarları seven, onlara değer veren insan. Bizlere kendi okuduğu kitapları hediye ediyor, sevgisini ve bilgisini paylaşıyor” dedikleri zaman merak ederek Üniversiteyi tercih eden insanlar artacaktı muhakkak.
Program başladığı zaman salon da dolmuştu ilk olarak Rektör bey kürsüye çıkarak okumanın önemini anlattı. Kendisinin çok okuyarak ne kadar faydalandığını, sadece ders kitabı okumadığını, insan ilişkilerini anlatan edebi romanlar, psikolojik, sosyolojik kitaplar okuduğunu anlatarak, okuma yazma bilmeyen bir anne ve babanın oğlu olarak okumayı öğrendikten sonra anne ve babasına da nasıl okuma yazma öğrettiğini anlattı. Sonra sevdiği kitaplar ile öğrencilerini buluşturmak istediğini, onlara yiyecek, içecek değil , okunarak ömür boyu faydalanılacak kitaplar armağan ettiğini söyleyerek sadece okul hocalarından değil, şehrimizdeki okumayı yazmayı seven tecrübe ve bilgi sahibi insanlardan da faydalanmalarını söyleyerek Umutcan ve Alihan’ın benden ve “ Kitap Okumayı sevdirme vakfımızdan nasıl faydalandıklarını anlattı.
Rektör bir ara susunca salonda uğultu oldu. Dikkat kesildim. Arkamızdaki gençler “ Yav bu ilde böyle vakıf mı varmış? Faydalanacak insanlar mı varmış? “ diye hayretlerini ifade ediyorlardı.