8. OKUMAK VE HİTABET -2-

8. OKUMAK VE HİTABET -2-

 

Bunun üzerine ben taşı gediğine koyarak:

“Zaten bugünkü konumuz da  ‘ Kitap  okumak ve  hitabetimize etkisi’ olacak. Demek bunu   ben daha anlatmadan  annen  sezgileri ile anlayarak sana  okumayı daha  çok sevmen için yüreklendirdi” dedim.

Bu sözüm üzerine Umutcan’ın   gözleri yaşardı:

“Bize o kadar çok şey kattınız  ki abi, annemin babamın  da sizinle tanışmasını  kardeşimin   de burada olmasını ne kadar isterdim” dedi.

O kadar duygulanmıştım ki, Umutcan  o kadar samimi söylemişti ki:

“İnşallah  ilk fırsatta  sen   İstanbul’a gidersen  bende seninle geleceğim zamanım uygun olursa. Bir gün anne  ve babana  misafir olmak beni çok mutlu eder” dedim.

Umutcan duygulandı.  Gerçek manada  gülümsedi. Mavi gözlerine yaşama sevinci geldi.

“Bunu ne kadar isterim” dedi.

Tam bu sırada Alihan odaya girmişti. Ne konuştuğumuzu anlayınca  ki, odada konuştuklarımız  mutfaktan   duyuluyordu. Alihan bana dikkatle  bakarak çayları masaya koydu ve bana dikatle bakarak:

“Olmaz abi, eğer Umutcan’ın ailesi ile  tanışmaya gidersen  benim  ailemle de  tanışmanı isterim. “

Ben bu  güzel tatlı sert  rekabet, sevgi  karşısında keyiflendim  küçük bir kahkaha atarak :

“Bu yaşımda  İzmir’i görememiştim. Sayende  onu da  görürüz” diyerek   bu güzel sohbetlerden memnuniyetimi belirttim. 

Bu arada çayları içerken asıl konuya girmemiz gerektiğini söyleyerek söze başladım. .

“Bugün konumuz  ‘kitap  okumanın  hitabetimize etkileri” olacak. Sevgili  kardeşlerim, ben bir zamanlar  kekeme  idim ve aynı zamanda biliyorsunuz  az duyan  bir insanım . Ben zannederdim ki  kekeme ve  az duyan inan düzgün seri ve akıcı konuşamaz ve  konferans veremez , kendini ifade edemez. Benim bu düşüncemi bilen Bir  Üniversite  Hocası arkadaşım beni bir  gün sınıfına davet etti. Niye davet etiğini anlamamıştım. Birden  sınıfa   dönerek benim  hikayemi  kendimin  anlatacağını söyledi. Yanımda Dünya şampiyonu  sporcu bir arkadaşım daha vardı. O konuşmak  istemedi. Ben bu fırsattan istifade diyerek   konuşmamı yaptım. Çok okuyordum, çok yazıyordum , çevremde insanlar   konuşmamın düzgün olduğunu  söylüyordu ama   herhalde  “kekeme  ve az  duyan  güzel konuşmaz” önyargısı   toplumda o kadar yaygındı ki beni kimse  o güne kadar  bir okula ya da  sınıfa  konuşma  yapmaya davet etmemişti. O gün konuşmadan sonra  hoca  herkese ne kadar etkili konuşma   yaptığımı anlatmış. Bundan sonra  birkaç okul daha davet etmişti. Baktım  ki  gerçekten özgüven olup da   fikirlerimizi beynimizde harmanlayınca   güzel  konuşma oluyor. Bunun üzerine   kütüphanemde   bulunan   “kişisel gelişim  dergi”lerini  yeniden   gözden geçirerek  “etkili konuşma nasıl yapılır” yazılarını  teker teker okumaya başladım. Bu arada  ben  okumamı mutlaka not tutarak  yaparım. Baktım ki okudukça yanlışları  düzeltme , yazılanları   uygulama olduğu  zaman  konuşma  düzeliyor. Bu çabama aylarca devam ettim: Yani  kendi kendime “diksiyon” dersleri veriyordum. Okuyup uyguluyordum. Okumanın gücünü bu çabamda  yeniden fark ettim.  Dergilerden sonra  kütüphanemdeki   kitapları inceledim. “Hz. Ali’nin liderlik sırları ve hitabet sanatı” , “Konuşmanızla  Hipnoz Edin” başlıklı kitapları  yavaş yavaş  gene okudum . Anlamaya ve yaşamaya  gayret  ettim. Bir gün  iki yıl aradan sonra   benim konuşmamı   dinleyen genç  bir Üniversiteli bana  “abi 2 sene önce sizi dinlemiştim ama  şu an gerçekten aşama kat etmişsiniz. Gerçekten bende  sizin  gibi çok okusam   bu kadar gelişir miyim? “ diye sordu. Ben de  gayret ederse olabileceğini söyledim. O arkadaş 1 sene sonra bana dedi ki” abi, yaptığınızı  uyguladım da  hocam birkaç haftadır  dersleri   bana anlattırıyor” dedi. Ben hayret etmedim tabii. O arkadaşımız  şimdi güzel bir  öğretmen  ve  halen görüşüyoruz. Sizlerle de  inşallah devamlı   görüşürüz” dedim.

Konuyu anlatırken yorulmuştum. Bu kez boşalan bardakları  Umutcan  doldurarak  yanımıza  geldi.

Ben konuşmaktan yorulmuştum. Biraz sustum. Bunu fırsat bilen Alihan :

“Abi, gerçekten de bu konuda kitap okusak hitabetimiz gelişir mi?”

“sevgili kardeşim,  okumak lafta olunca tabii ki gelişemez insan. Bana   geçmişte  gelip de  çok kitap okuduğunu  söyleyen o kadar insan  oldu ki, davranışlarına baktığımız zaman   hiç de  okuyan insan olmadığını görüyordum. Bizim gençlerimiz  okumaktan ziyade  okuyor görünmeyi severler.   Gerçek manada  yukarda anlattığım gibi çaba harcayan  insan neden gelişemesin ki? Bir çocuk da  ilk doğduğu zaman konuşamaz ama   sonradan konuşmayı öğrenir. Bilgi seviyesi yüksek ailede  yaşıyorsa, dedikodu yapılmayan bir ailede yetişiyorsa   o çocuğunda   gerçek manada  dedikodu yapmayan  yüksek  kültür seviyesinde bir insan olacağını   iddia etmek kehanet olmasa  gerek.”

Bunun üzerine  Alihan bana  bakarak

“Abi, gerçekten doğru söylüyorsunuz. Bundan sonra daha dikkatle  okuyacağım” dedi.

Ayağa kalkarak  “Kitap  Okumayı  sevdirme  Vakfı ‘nda” hitabet sanatı  bölümünün önüne götürerek  50 kadar kitabı gösterdim. Bunları mübalağasız  okudum. Düşündüm. Not aldım. “

Daha sonra   Vakıftaki çalışma    Masamda  çekmeceyi açarak  kalın bir defter  çıkardım. 

“Bunlarda   o kitaplardan tuttuğum  notlar”

Bunun  üzerine  Umutcan mavi gözleri parlayarak espriyi da  patlattı:

“Henüz kitaplaşmamış abimizin   hitabet  sanatı” kitabını  görmek de  nasip oldu Allah’a şükür “dedi.

Bunun üzerine ben gülerek  .

“Nasipse o da olur. Zaten  yayınevi de  benden hitabet sanatı  kitabı istiyor  dedim.

Biraz sustuk sıcak çaylar içimizi  ısıtmıştı. İçimiz ısınınca  bu dışımıza yansıdı ve  konuşmak için bir pozitif enerji oluştu.

“Kitaplar  boş adamlar tarafından yazılmaz. Yazılsa da edebi bir değeri olmaz. Yayınevleri kitapları  çok dikkatle  yayınlarlar. Konuya  hakim olmayan kitabı kim okuma ister.Çok öğrenci mesela “diplomayı alsak da gitsek” diye okula gelir. Halbuki  “ ben gelişmek  için  okula geliyorum, meslek öğrenmek ve uygulamak için okula geliyorum” diyen insan  gayret ederse   mesleğini güzel öğrenir. Ben  de okuduklarımı   hayata uygulamak  ve   faydalanmak için okuduğum zaman  hitabetim düzeldi. Hatta   çevremizdeki öğrenciler, bakkalımız  dahil herkes  bunu fark etti. Ama ben  hemen bir  haftada  ya da ayda   usta hatip olmak  için okumadım. Sabırla gayretle  okudum ve halen de okuyorum . Hatta size  bunları anlatırken  ben yeniden  öğrenmiş oluyorum. Mesleğe yeni başlamış bir  öğretmenle   öğrencilere öğrete  öğrete ustalaşmış bir  öğretmenin   bilgi  ve  tecrübesi eşit olmaz sanırım”

 

Turan Yalçın:

This website uses cookies.