SİYASİ-İDEOLOJİK UYGULAMALAR HAYATA GEÇİRİLDİ
Siyasi iktidarın 2018-2019 eğitim öğretim yılında kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda uygulamalar hayata geçirdiğini belirten Eğitim-Sen Tokat Şube Başkanı Hakan Gümüşdoğan, "Hayata geçirilen ‘piyasacı’ ve ‘dini eğitim’ merkezli uygulamalar, 2018-2019 eğitim öğretim yılında başta öğrencilerimiz olmak üzere, öğretmenler, eğitim emekçileri ve velileri derinden etkilemiştir." ifadesini kullandı
Eğitim-Sen Tokat Şube Başkanı Hakan Gümüşdoğan 2018-2019 eğitim-öğretim yılının tamamlanmasının ardından değerlendirme yaptı. 1 milyonu aşkın öğretmen ve 18 milyona yakın öğrencinin yaz tatiline girdiğini anımsatan Gümüşdoğan, açıklamasında şunları kaydetti:
"Siyasi iktidarın eğitim alanında, uzun süredir kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda attığı adımlar ve eğitim alanında hayata geçirilen ‘piyasacı’ ve ‘dini eğitim’ merkezli uygulamalar, 2018-2019 eğitim öğretim yılında başta öğrencilerimiz olmak üzere, öğretmenler, eğitim emekçileri ve velileri derinden etkilemiştir. Türkiye’de eğitim sistemi uzun süredir ciddi yapısal sorunlarla karşı karşıya bırakılırken, eğitimin temel sorunlarına yönelik çözümsüzlük politikaları 2018-2019 eğitim öğretim yılı boyunca yapılan düzenlemeler, sistem değişiklikleri ve fiili uygulamalarla sürdürülmüştür.
Bugün eğitim sistemimiz toplumsal cinsiyet eşitliğinden oldukça uzak ve giderek dinsel içerikler kazanan muhafazakâr egemen ideolojinin yoğun baskısı ve denetimi altındadır. Toplumsal yaşamın her alanında görülen cinsiyetçilik ve cinsiyetçi uygulamaların en yoğun görüldüğü alanların başında eğitim gelmektedir. Eğitim sisteminde ve toplumsal yaşamda benimsenen tekçi anlayış, farklı inanç, kimlik ve mezhepleri yok saymayı ısrarla sürdürmektedir. Türkiye’nin laik, bilimsel eğitim konusunda olduğu gibi, anadilinde eğitim konusundaki olumsuz sicili aynen devam etmektedir.
SORUNLAR BU YIL DA ÇÖZÜMSÜZ BIRAKILDI
Eğitim sisteminin yıllardır çözüm bekleyen sorunları arasında yer alan ikili öğretim, niteliksiz eğitim hizmeti, eğitimi özelleştirme adımları, kalabalık sınıflar, karma eğitim karşıtı uygulamalar, taşımalı eğitim, fiziki altyapısı yetersiz okullar, okullarda öğrenciler arasında ve öğretmenlere yönelik şiddet, öğrencilerin MEB eliyle dini cemaat ve vakıfların siyasal istismarına açık hale getirilmesi, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlik uygulaması, norm kadro ve tayinlerde yaşanan sorunlar, ataması yapılmayan öğretmenler vb gibi sorunlar bu yıl da çözümsüz bırakılmıştır.
MEB tarafından 4+4+4 sonrasında zorunlu eğitim süresinin 12 yıla çıktığı iddia edilmesine rağmen, 2018 yılında ortalama eğitim süresi 8,2 yıl olarak gerçekleşmiş, 2019 yılı hedefi ise 9,1 yıl olarak belirlenmiştir. 15 Temmuz 2016 sonrasında tek bir kadrolu öğretmen ataması yapılmazken, Nisan 2019 itibariyle MEB bünyesinde görev yapan sözleşmeli öğretmen sayısı 83 bin 366, ücretli öğretmen sayısı ise 92 bindir. MEB, öğretmen atamalarına mülakat kriteri getirerek öğretmen atamalarında siyasi torpil ve kayırmacılığı ön plana çıkarmış, KPSS’de birinci olan ya da dereceye giren çok sayıda öğretmen adayı mülakat komisyonları tarafından haksız şekillerde elenmiştir.
ÖZEL OKUL SAYISINDA REKOR ARTIŞ
2018-2019 eğitim öğretim yılı itibarıyla Türkiye’de 54 bin 732 resmi, 13 bin 679 özel okul bulunmaktadır. 2003 yılında özel okulların resmi okullara oranı yüzde 2 iken, bugün bu oran yüzde 25’e çıkarak tüm zamanların rekoru kırılmıştır. 2002-2003 eğitim ve öğretim yılında tüm özel okullarda kayıtlı öğrencilerin toplam öğrenci sayısına oranı (açık öğretim hariç) oransal olarak yüzde 1 iken, geçtiğimiz 17 yıl içinde 2018-2019 eğitim ve öğretim yılında 8 kat artarak yüzde 8,2 olmuştur.
Bir bakışta Eğitim 2018 Raporu’na göre, Türkiye’de öğrenci başına ilkokuldan yükseköğretime kadar 4 bin 652 ABD doları harcama yapılırken, OECD ülkeleri ortalaması 10 bin 520 ABD dolarıdır. OECD ortalamasında ilköğretim ve ortaöğretim kademelerinde kamu kaynaklarından yapılan harcama eğitim harcamalarının yüzde 90’ını, hane halkı ve özel kaynaklardan yapılan harcamalar ise yüzde 9’unu oluşturmaktadır. Türkiye’de ise eğitimde yaşanan ticarileşmenin sonucu olarak kamusal eğitim harcamalarının oranı yüzde 75, hane halkı ve özel kaynaklardan yapılan eğitim harcamalarının oranı yüzde 25’tir.
OKULLAR KIŞLA YA DA CEZAEVİNE DÖNDÜ
MEB Faaliyet Raporu verilerine göre ikili eğitim yapılan okul oranı yüzde 25,71’dir. Başka bir ifade ile Türkiye’de her dört okuldan birinde ikili eğitim yapılmaktadır. Spor salonu bulunan okul oranı sadece yüzde 13’tür, okulların yüzde 87’sinde spor salonu bulunmamaktadır. Kütüphanesi olmayan okul oranı yüzde 61; çok amaçlı salonu olmayan okulların oranı yüzde 62’dir. Eğitim öğretimden erken ayrılma oranı (18-24 yaş) yüzde 32,50 gibi oldukça yüksek bir oranda gerçekleşmiştir.
MEB, yakın geçmişte devlet okullarını nitelikli okullar-niteliksiz okullar olarak sınıflandırmış ve bu durum kamuoyunca günlerce tartışılmıştır.
Yıllardır eğitim sistemini ve öğretmenleri rekabetçi bir mantıkla yönetmeye çalışan, 2023 Eğitim Vizyon Belgesi’nde de yer aldığı gibi öğretmenleri birbirine rakip haline getirerek bireysel performans sistemini hayata geçirmeye çalışan bir zihniyetin eğitim sisteminin sorunlarına kalıcı çözümler üretebilmesi mümkün değildir.
Eğitimde siyasal kadrolaşma uygulamalarının yukarıdan aşağıya doğru organize bir şekilde gerçekleştirilmesi, okullarda yaşanan şiddetin artması, eğitim emekçilerine yönelik çeşitli saldırı ve tehditlerin (ihraç, açığa alma, sürgün vb) hız kesmeden sürmesi gibi uygulamalar, okullarımızın fiilen kışla ya da cezaevi haline getirilmesine neden olmuş, en temel sendikal faaliyetlerimiz sık sık soruşturma konusu yapılmıştır.
OKULLAŞMA POLİTİKASI İKTİDARIN SİYASİ HEDEFLERİNE GÖRE OLUŞTURULMUŞTUR
MEB’in mesleki eğitim ve İmam Hatip Lisesi temelli olarak şekillendirilen okullaşma politikası, öğrencilerin çoğunluğunun bu okullara gideceği veya gitmesi gerektiği ön kabulü üzerinden şekillendirilmektedir. Böylece, bir taraftan sermayenin ihtiyaç duyduğu ara elemanlar ucuz işgücü olarak üretim sürecine dahil olması sağlanırken, diğer taraftan imam hatipleştirme politikaları üzerinden eğitimin dinselleştirilmesi ve siyasi iktidarın politik kitle tabanının genişletilmesi yönünde adımlar atılması hedeflenmiştir.
2018 yılında temel eğitimden ortaöğretime geçiş sürecinde öğrencilerin kendilerine dayatılan meslek lisesi-imam hatip lisesi çıkmazına girmeyi reddetmiştir. Okul listeleri incelendiğinde 1526 okulun 855’nin Anadolu imam hatip ve meslek liselerinden oluşuyor olması MEB’in okullaşma politikası hakkında yeterince ipucu vermektedir.
Okullaşma politikasında yanlış uygulamalar meslek lisesi artışı oranlarına bakıldığında net bir şekilde görülmektedir. Öğrenciler tarafından en çok tercih edilen okul türü olan Anadolu liselerine ilişkin bu okul türlerini yok sayma politikaları sürdürülmekte, meslek lisesi sayısını arttırma politikalarına devam edilmektedir. 2023 Eğitim Vizyonu Belgesinin en önemli özelliklerinden birisi de, ‘Anadolu Lisesi’ ibaresinin bir okul türü olarak kullanılmaması, onun yerine genel ortaöğretim teriminin tercih edilmiş olmasıdır. Bu dil tercihinin, önümüzdeki dönem için MEB tarafından oluşturulan okullaşma politikasının sonucu olduğunu ifade etmek doğru olacaktır.
‘2023 Eğitim Vizyon Belgesi’ne paralel olarak MEB okul türleri arasında resmen ayrımcılık yapmakta ve ortaöğretim sistemini imam hatipler ve meslek liseleri merkezli olarak yeniden yapılandırmaya çalışmaktadır. İmam hatip liselerindeki öğretmen sayısının öğrenci sayısına oranla, Anadolu lisesinde görevli öğretmenlerin sayısının yarısına ulaşmış olması dikkat çekicidir.
Anadolu liseleri ve meslek liselerinde okuyan öğrenci sayısı birbirine yakın olmasına rağmen, hem meslek lisesi sayısı hem de görevlendirilen öğretmen sayısı öğrencilerin talepleri ile ters orantıda arttırılmaya devam edilmektedir. Öğrencilerin ilgi, gereksinim ve tercihlerini dikkate almayan bir okullaşama politikasının, tüm öğrencilerin istediği okul türünde ve okulda eğitim alma hakkını ihlal ettiği açıktır.
ÖZEL ÖĞRETİMİ TEŞVİK POLİTİKALARI SONUÇLARINI VERMEYE BAŞLAMIŞTIR
Gerek okul sayısı gerekse öğrenci sayısı açısından baktığımızda 4+4+4 ile birlikte eğitimde özelleştirmenin tarihte hiç olmadığı kadar hızlı gerçekleştiği görülmektedir. Bu durum, kamusal eğitimin hükümet ve MEB işbirliği ile çökertilerek, özel öğretimin devlet desteğiyle nasıl ihya edildiğinin kanıtıdır.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, göreve geldiği günden bu yana, özel okullarda öğrenim gören öğrencilere yapılan maddi desteğin sonlandırılacağını ifade etmektedir. Ancak MEB tarafından hazırlanan Stratejik Planın basına yansıyan bölümlerinde özel okullara dönük teşvik mekanizmasının devam edeceği anlaşılmaktadır. Bu durum kamusal bir hizmet olan eğitimin doğasına aykırıdır ve eşitsizlik yarattığı için reddedilmelidir.
MEB, kamusal eğitim ile ilgili hedeflerine büyük ölçüde ulaşamazken, özel öğretimin payını arttırmak adına hedeflerine ulaştığı, bazı alanlarda hedeflerini aştığı görülmektedir."