ÖZGÜVEN OKULU 8. BÖLÜM ZAMAN PLANLAMASI VE ÖZGÜVEN
Zaman planlaması ve zamanı etkin kullanmak üzerine çalışma yaptıktan sonra hayatım düzene girmişti.
Eskiden her önüme gelen gençle sohbet etmeye, onlara gelişimi, özgüveni anlatmaya, dergiler kitaplar vermeye başlamış ve bunu senelerce devam ettirmiştim. Konferanslarda gençlere güzel soru soranlara kalemler, dergiler, en güzel soruyu sorana kitaplar hediye ediyordum.
Umudum ve amacım ise şuydu: Özgüvenli , iletişim seven, insanlara yardım eden, okumayı seven gençlere yol göstermek. Konferanslarda gençler bana “ Amacınız ne?” diye sorunca ben de “ İki günü denk olan ziyandadır” veya “ İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır” hadisi şeriflerini söylüyordum.
Baktım gençlerin çoğu dalgacı, sadece laf olsun diye sohbet eden, dedikodumuzu yapan, bizi anlamaya çalışmayan insanlar.Onlarla geçirdiğim zaman düpedüz boşa geçiyor. Hemen bir zaman planlaması yaptım.
Boş konuşan, iletişim devamlı ve öğrenme amacı ile yapmayan insanlardan uzak durarak daha çok okumak, daha çok yazmak , etkili yazma teknikleri üzerine kitaplar okumaya yönelecek, gençler ile sadece selamlaşacak ve İbrahim gibi öğrenmeye açık gençlere ise ilgi göstererek onlara öğrenecekleri şeyleri öğretecektim.
Bu kararı alınca baktım daha çok okumaya yazmaya zaman kalıyor. Zaman planlaması gerçekten güzel şeymiş. Gençlerde boş konuşan, öğrenme amacı taşımayan, dedikodu yapan arkadaşlarından uzaklaşırsa derslerine daha çok zaman ayırarak, verimli sohbetlere, faydalı şeyler anlatanlara daha ok zamana ayırarak yeni şeyler öğrenmenin sevincini yaşarlar.
Bu düşünceler ile “ Etkili Yazma Teknikleri” adında bir kitap okuyordum ki İbrahim her zamanki gülümsemesi, kısık gözlerle bakışı, biraz saklana sallana naz yapan yürüyüşü ile elinde simit poşeti ile içeri girdi.
Bakışından hareketlerinden , benimle buluşmaya gelmekten mutlu insan izlenimi veriyordu. Her hali ile “ Abi, senin yanına gelmekten , seninle sohbet etmekten mutlu ve bahtiyarım” mesajı veriyordu.Bu tutumu da bende O’n a daha çok şey öğretme hissi uyandırıyordu.Ben de bu gayretle O’nun daha çok gelişmesi için gayret ediyordum.
Masaya selam vererek oturdu. Dikkat ettim.İbrahim daha özgüvenle yürüyor, daha açık sözlü oluyordu artık.Okuduklarını iyi anlamanın, duyduklarını iyi özümsemenin sonucuydu bunlar tabii ki.
İbrahim, masaya oturunca hemen çay ocağına indi. Bu sefer ses çıkarmadım. Biraz sonra çayları almış olarak geldi odaya. Yüzü gülüyor, hayatından memnun bir insan tavrı ile çay tepsisini masaya getirerek koydu. Çayları masaya bıraktıktan sonra tepsiyi çalışma masamın yanındaki okuyucu masasının yanındaki sehpaya bıraktı.
Ben çayları karıştırırken, konuya hemen girmek isteyecektim ki, İbrahim’in daha önce verdiğim kitaplar konusunda açıklamada bulunacağını unutmuştum. Bunu hatırlayınca bu açıklamayı yapması için bekledim.
İbrahim’e de bunu hatırlatırcasına baktım. İbrahim ile artık sözsüz iletişim ile anlaşır hale gelmiştik.İbrahim bunu anlayınca karıştırdığı çayını bırakarak bana baktı:
“Abi, daha önceki buluşmamızda verdiğiniz Aşkın 40 kuralı” kitabını baştan sona okudum. Bu kitapta Şemsi Tebrizi gerçek manada bize var olmak, Müslüman olmak , huzur bulmak , hayatın farkına varmayı anlatıyor. İnanın o 40 kuralı hem de yavaş yavaş yazıp not tutarak okudum. Bununla kalmayarak bu notları fotokopi yaparak tüm sınıfa dağıtarak sizin geçen sever verdiğiniz mektubu da dosyama koydum. İlerde memlekette kardeşlerime “Tarih Öğretmeni” olduğumda da öğrencilerime mutlaka bu “Aşkın 40 kuralını anlatacağım. Aşk neymiş, Allah’ı tanımak neymiş bu 40 kuraldan öğrendim” dedi.
Bunları anlatırken gerçekten de samimi ve içten anlatıyordu.Bu kitabı okurken ben de heyecanlanmış boş konuşmalarımı, insanlarla uğraşma huyumu azaltarak daha çok okumaya ve düşünmeye zaman ayırır hale gelmiştim. Bu 40 kural iyi gözlemci olmamın yanında bugün anlatacağım “ Zaman planlaması” konusunda da bana gerçek manada rehberlik etmişti.
Bu “Aşkın 40 Kuralı”nı not defterime yavaş yavaş renkli kalemlerle yazdığımı da hatırlıyorum. Her kuralın başına kocaman numara da vermiştim. Bakanlar notlara hayran kalmış okumuşlar ve Şems-i Tebrizi’yi o kadar sevmeme anlam verememişlerdi. Çünkü Şems bana hayatı anlatıyordu 40 maddede. Hayatı değil aynı zamanda Allah’ı anlatıyordu. Beni bana anlatıyordu. Farkına varamadığım beni sanki asırlar önceden gelerek bana anlatıyordu Şems. Beni bana değil, “ben Müslümanım ” diyenlere hayatı anlamayı, “sahte Müslüman” lığı bırakarak gerçek Müslüman olmalarını anlatıyordu. Bu duygularımı İbrahim ile paylaşmadım. P zaten anlamıştı.
“İbrahim, bu gibi kitaplar okumak insana gerçekten huzur verir. İnsanın mutlu olmasını sağlar. Bugün anlatacağım “Özgüvenli Olmak yolunda zaman planlaması” konumuzdan önce sana verdiğim “Aşkın 40 Kuralı”nı bende yeniden okudum. O kitabı okuduktan sonra bir düşündüm. Çevremde bana faydalı olan ve zararlı olan insanları gözden geçirdim. Hiç faydası olmayanları da düşünerek kendime bir çekidüzen verdim ve faydası olmayanlarla söz ve eylemleri ile durmadan beni üzenlerden uzak durmaya baktım.”
İbrahim muzipçe bir gülümseme attı bana:
“Öyle ama çevrenizde çok az insan kalmıştır” dedi.
İbrahim’in ne demek istediğini anlamıştım. İnsanlarımızın “yalnız kalmak” korkusundan dolayı insanların gereksiz ve kendilerine faydalı görünüyor izlenimi vererek insanları avare eden arkadaşlarından kolay şekilde uzaklaşamadığını bildiğimden İbrahim’in de ne demek istediğini anlamıştım. O’na şu sözü söyledim.
“Peygamberimiz Mağara’da Ebubekir’e ne demişti hatırlasana”
İbrahim tarih bilgisini yoklamıştı. Tabii O’na olayı tam anlatmadan üzerine düşünmesi için sadece ipucu vererek kendisinin düşünmesini isteyerek aslında derslerini daha iyi anlamasına da yardım ediyordum. İbrahim bunları anlatınca hemen susuyor, düşünüyor ve o olayı hafızasında tekrar yaşıyorcasına öğreniyordu.
“Ben insanların sayısına değil, saygısına ve benden ne öğrendiğine , benim de onlardan ne öğrendiğime bakıyorum İbrahim. İnsanlardan ders almak için illa onlarla muhatap olmaya gerek yok. Uzaktan da onlara bakarak iyi gözlemci olan onlardan ders alabilir.”
Çaylarımız soğumadan içmeye devam ettik. Bir süre sustuk.
“İbrahim , sen burada bana bakınca ben yalnız görebilirsin ama ben yalnız değilim”
İbrahim bunun üzerine bana hemen cevap verme gereği duydu:
“Tabii ki yalnız değilsiniz abi. Burada binlerce arkadaşınız var. Sizi gerçekten anlayan. Size kötü konuşmayan, yanlış anlamayan,sizi gerçekten sev en arkadaşlar. Siz yalnız değil, bu toplumda binlerce arkadaşı olan belki de çok az kişiden birisiniz. Ama bunu herkes göremez tabii ki.”
İbrahim’in bu sözüne gülümseyerek baktım.
“İşte bende bunu anlatmak istiyorum. Beni anlamayan, dinlemeyen, sonrasında ilk fırsatta işi hakarete dökmeye çalışsan saygısız gençlerle olmaktansa burada yalnız kitaplarımla olmak en iyisi.İbrahim Kardeşim, bir zamanlar ben bu kütüphanede kimi görsem odama davet ederek onlara kişisel gelişim dergileri hediye ettim. Kitaplar verdim. Arkadaşlarınızla tanışalım dedim.Size yardımcı olurum dedim. Onlarda bu yardımı başka anlayarak, onlara kitap çıkarmamı beklediler. İçeriğinin ne olduğunu bile bilmediğim kitaplara nasıl destek olurum.?”
Aniden aklıma gelmiş gibi İbrahim’e baktım. Durdum birden aklıma gelmiş gibi konuştum:
“Ben yerel gazetede bu şehrin yazar, Üniversite hocası, öğrencisi, başarılı sporcusu, başarılı sanatçıları ile röportaj yaparım senelerdir. Bunun güzel olması içinde mail yoluyla yaparım. Bazıları heyecanla hemen cevaplar, bazıları önemsemezler, sonra sorduğum zaman kaybettim yeniden ver, der. Kimi cevaplamaz. Kimi anlamaz. Ben onlara gazete veririm. Bu toplumun zenginliğini ve farklılığını gösteriyor.
Sana bir soru sorayım”
“Sor abi”
Önümüzdeki bardaklara baktım. Çaylarımız boşalmıştı. İbrahim hemen anlayarak çay ocağına giderek bize iki çay getirdi. Çaylar sanki bizim aramızla dostlu pekiştiren tutkaldı. Bunu ikimizde fark ediyorduk. Benim şu sözüm her zaman gülümseyerek karşılanır “Düşünen adamın benzini çaydır”
“Erkenden , genç yaşta kitap çıkarmakla büyük yazar olunur mu?”
İbrahim güldü.
“Tabii ki olunmaz abi. Çok yazarın kitapları genç iken satılmamış. Hatta çok klasik kitap yazarı yaşarken ilgi görmemiş. “
“İşte gençlerimiz kitap çıkarınca büyük yazar veya şair olacaklarını zannediyorlar ama önce okumak gelişmek ve etkili yazmak önemli. Burada öğrenci için de gelişmek,, zaman planlaması yaparak verimli olmak, insan ilişkilerine dikkat ederek güzel konuşan, kendilerine güzel şeyler anlatan insanlarla hayatı öğrenmek amacı ile beraber olmak , sohbet etmek zamanı etkin kullanmak önemli”
İbrahim çaylarımızın soğumadan içmemizi i hatırlatan bakışla bana baktı. Çaylarımızdan birer yudum aldık. Biraz sustuk.
“Bende artık arkadaşlarıma dikkat ediyorum abi. Faydalı ve zararlı insanları iyi tespit ederek faydalı olana yaklaşma, zararlı olandan uzaklaşmaya bakıyorum. Dilim döndüğünce faydalı şeyleri arkadaşlarıma anlatıyorum ama onlar boşa zaman harcamayı seviyorlar. Suçu kendilerinde aramama eğilimi gençlerde daha çok. İçlerinde bulunan durumu kabullenemeyince çözüm de bulamıyorlar. İletişimsizlik Üniversite hayatında devam edince iş hayatında da “Üniversiteli işsiz sayısında artış var” haberlerini okuyoruz. Öte yandan girişken aktif, stajını ciddiye alan ve daha okulda okurken insan ilişkilerini canlı tutan, okulunu ve bölümünü seven insanlar gayretle çalışınca öğrenci iken iş teklifi alıyorlar ve bu teklife onlar bile şaşıyorlar. Bu konuşmalarımızın da, verdiğiniz kitap ve dergilerinde bana ilerde hayatta çok faydası olacağına inanıyorum” dedi.
İbrahim bu sohbetler ve okuduğu kitaplar sayesinde tam bir filozof gibi olmuştu. Tabii sadece benim verdiğim değil, ders kitaplar, hocalarının tavsiye ettiği kitaplar yani Tarih üzerine kitaplarda okuyordu. Kütüphanedeki tarih dergi ve kitaplarından ödünç alarak okuyordu. Bu da kendisini hem mesleki açıdan hem de hayatta gelişimi açısından faydalı oluyordu. Bunu da benimle paylaşınca “İnsan İsterse “ diye başlayan cümlelerim “Her zorluğu aşar” diye devam ediyordu.
Konuyu dağıttığımızın farkındaydım. Bu konuda konuyu toparlamak için :
“İbrahim konumuzu aştık. Konumuzun dahilinde konuşacak olursak, özgüven sahibi olmak isteyen insan güzel gözlem yapmayı öğrendikten sonra zaman planlaması da yaparak zamanını boş insanlar ile boş işler ile harcamayı da terk eder. Bilir ki zaman en değerli kaynaktır.”Vakit nakittir” diyen atalarımız boşuna bu sözü söylememişler. Bende bunun öneminin farkına geç vardım ama şimdi verimli olmanın sevinci ile bu konuşmayı yapıyorum sana”
Bir muzip gülümseme ile İbrahim’e bakarak:
“Buraya gelirken tek başına gel demememin sebebi de özgüvenle zaman planlaması için İbrahim”
İbrahim çayından bir yudum daha alırken” Nasıl yani” der gibi bana baktı.
“İbrahim, bura biz boş konuşuyor muyuz? dedikodu yapıyor muyuz? Bir tarikat veya bir siyasi partiyi övüyor ve yeriyor muyuz ?”
“Tabii ki hayır abi. Burada özgüvenli olma yollarını konuşuyoruz. “
“Diyelim ki, bunları yapacak olursak burada “ özgüvenli olma yolları” konusunu rahatça konuşabilir miyiz?
“Tabii ki konuşamayız abi”
“İşte benim İbrahim buraya tek başına gel dememin manası bu. Yani konuya odaklanarak daha verimli olarak az zamanda “ özgüvenli olma yolları” nı konuşmak. Belki de burada bir arkadaş olsa biz burada güzel güzel konuşurken konuyu başka tarafa çekerek bizim verimli konuşmamızı n engeli olabilir değil mi?”
“Anlıyorum abi. Siz verimli olmak, zaman planlaması yaparak , bana hem “ özgüvenli insan olma yollarını” hem en kısa zamanda hem de en verimli şekilde anlatıyorsunuz. Bunu yaparken de beni sıkmadan esprili diller kullanıyor ve benim konuyu çok iyi anlamamı sağlıyorsunuz.Burada başka bir arkadaş olsa hem konuyu ciddi dinlemeyebilir, hem de belki de beni sizden uzaklaştırmaya çalışır. O zaman da ben ne verimli olarak” Özgüvenli olma yollarını öğrenebilirim ne de sizin verdiğiniz kitap ve güzel mektuplar ile dergilerden faydalanabilirim. Bunu daha ilk tanışmamızda anlamıştım ve bunu sonuna kadar devam edeceğim. Sizi anladıkça sizi anlamayanların neler kaybettiklerini görünce ben sadece arkadaşlarım adına üzülüyorum”
“Kendini düşünmeyen ve bizi sıradan bir insan görenlere neden üzüleceksin İbrahim. Seni ciddiye almayan insanlarla arkadaşlığı devam ettirmen bile zaman israfı.
“Ama abi, dini kitaplarda, sana gelmeyene gitmen, senle ilgilenmeyenle ilgilenmen önemli gibi açıklamalar var.”
“İbrahim, bize gelmeyene gitmemiz, bizimle ilgilenmeyenle ilgilenmemiz gerçekten güzel şey.Ama şu da var ki, biz onların yanına gidince bize değer vermiyorlarsa, biziz saygılı olmuyorlarsa, bizim ürettiklerimizi almak ve faydalanmak gereği duymuyor ve üstelikte bizim kitap okuma sevdamıza, insanlara faydalı olma aşkımıza, güçleri yettiği halde destek olmuyorlarsa, tersine bu sevdamızla alay ediyor ve tüm bunlara rağmen , uyarılarımıza rağmen bizi üzmeye devam ediyorlarsa o insanların yanına gitmek fayda değil, hem bize hem onlara hem de topluma zarar. O’nun yerine kendi gelişimize adamamız daha faydalı değil mi?”
Bunu anlatınca İbrahim gene düşünmeye başladı. Ben çayımdan bir yudum daha aldım. İbrahim’de çayından bir yudum daha aldı.
“İbrahim seni tanımadan önce, bu tür konuşmaları bir gençle yapmayı senden önce çok denedim ve çok uğraştım ama ne yazık ki “bizi kullanıyor mu” diye düşünmeye başladılar. Yani insanlar yeni tanıştıkları insanlardan, özellikle gençler “ bundan nasıl faydalanabilirim, nasıl daha sık bir araya gelerek bilgi sahibi olabilirim” değil “beni kullanacak mı?” dİye düşünmeye başlarlar.”
“Abi, bunlar bir rahmin mi tecrübe mi ?”
“Tecrübe tabii ki. Mesela bir yetkili şahsa giderek bu kitabımdan mesela 100 kadar alın beraber okullarda gençlere konferanslar eşliğinde imzalayarak dağıtalım” derim. O şahsın yanımdakiler hemen “ aman kitabını satmak için seni kullanıyor olmasın” derler. Halbuki “Ne güzel hemen alın çocuklara dağıtalım . Bu dağıtımı gazeteler yazarsa hem size artı değer katar, hem yazarına artı değer katar, hem de çocuklar kitabı okuyup faydalanarak size dua ederler” diye olumlu düşünseler hem kendileri, hem biz hem gençler mutlu olacak. Dedim ya sana özgüven olmayınca ve özgüvenli insan olma yollarını insanlar öğrenemeyince hem kendileri kaybediyor, hem de muhataplarını üzerek kendilerinden uzaklaştırdıklarının farkında değiller.”
İbrahim düşününce bana baktı:
“Bunları hiç düşünememiştim abi gerçekten de güzel. Sizin verdiğiniz kitaplar gerçekten güzel imkan olsa da tüm gençlere hediye etsek. “
“Konuyu gene biraz uzaklaştırdık ama bunlarda zaman planlaması ile alakalı. İbrahim ertelenmiş bir iş yüzde doksan daha yapılmayacak demektir. O yüzden zamanı etkin kullanarak ele geçince hemen yapmak lazım””
“Nasıla bi?”
“İbrahim kendi hayatımdan örnek vereyim. Ben hani Alpaslan Hoca davet edince konuşma yapmıştım ya”
“Evet çok güzel faydalı olmuştu abi. Halen arkadaşlarım bana teşekkür ediyorlar. O konuşmadan sonra Alpaslan Hoca bana daha ilgi göstermeye başladı ve “Aferin İbrahim. Böyle birikimli insanlarla iletişimine devam et. Bizimle de tanıştır böyle insanları’ diyor.”
“İbrahim kardeşim, bu konuşma davetlerini o kadar sık alıyorum ki. Ama çoğu samimi olmadığından ve ilk fırsatta ertelenme yoluna gidildiğinden yani davet edenler samimi olmadığından da biz konuşmalara gidemiyoruz. Bundan da benden çok bizden faydalanacak insanlar faydalanamıyor.O yüzden “verimli özgüven elde etme yolları” konusunda zaman planlaması önemli ve ele geçen fırsatı hemen değerlendirmek lazım. Sana o gün anlattığım zaman sen hemen giderek Alpaslan Hoca’ya anlatmasaydın ya da O “ başka zaman” diyerek ertelese ve seni baştan savsaydı ne ben giderek konuşacaktım. Ne de Onunla tanışacaktık. Sadece bu olayı düşün ünce bile “Verimli Özgüven Elde etme yolları” konusunun önemini ortaya çıkıyor.”
İbrahim biraz daha düşünmeye başladı. Baktı çaylarımızı içmişiz bitmiş. Hemen aşağı inerek çayları tazeleyerek getirdi. Tam o an simitleri poşette unuttuğunu görerek aklına gelince hemen masanın üstüne poşeti açarak simitleri açtığımız kağıt serginin üstüne koyarak parçaladı ve çay ile beraber yemeye başladı. İbrahim artık bana alışmış ve odamda sanki kendi evinde gibi ama saygılı davranmaya başlamıştı. Ben de bir Kardeş kazanmanın hem de O’na hayatta faydalı olacak şeyler anlatmanın sevincini yaşıyordum.
“Abi ‘ üşenme, erteleme, vazgeçme’ diyenler boşuna dememişler . Biz Türkiye ‘de hemen hemen her şeyi son ana bırakıyoruz. Mesela gençler ”aman gezelim biraz daha sınava çok var “ diyerek gezip tozuyorlar. Sınav zamanı da sıkışı sınıf geçemeyince de suçu hocalara atıyorlar.Halbuki zaman planlamasını iyi yapsalar ve derslerine zamanında çalışsalar bunları yaşamayacaklar.”
“Peki sen zaman planlaması yapıyor ve zamanında derslere girerek okulu önemsiyor musun?”
İbrahim tam faka basmış insan mahcubiyetiyle :
“Abi lisede çok dersleri asar önemsemezdim ama ilk girişte sınavı kazanamayınca ve dershanede de dershaneyi fazla önemsemeyince istediğim yeri kazanamayınca aklım başıma geldi. Bu heyecanla Üniversitede işi daha sıkı tuttum ve derslere zamanında girmeye ve derslerimi zamanında çalışmaya dikkat ediyorum. Sizinle bu buluşmalara başladıktan sonra İngilizce kursuna gitmiştim hani daha gayretle kursa asılıyorum ve başarı geliyor. Erasmus’ u da kazanacağıma inancım arttı. O’nu da tamamlayarak master doktora da yaparak daha çok gelişeceğime inanıyorum. Artık zaman planlaması yapmaya dikkat ediyorum. Bunun faydasını görüyorum ve ertelememeye çalışıyorum hemen yapılması gereken işleri. “
“Aferin İbrahim. Bu konuşmalarımızın amacı da zaten bu. Sendeki gelişmeler beni mutlu ediyor. Bu sefer seni başka türlü ödüllendirerek sana bir değil de iki kitap hediye edeceğim. Bu kitapların biri özgüvenle alakalı yabancı bir yazarın kitabı okursan benim sana anlattıklarımı farklı anlattığını görerek faydalanacaksın . “Özgüven kitaplığı ”n zengin olacak”
“Özgüven önemli yani bunu anlıyorsun İbrahim. Özgüveni sağlam olan insan çekinmeden önüne gelen fırsatları değerlendirerek onlardan faydalanır. Özgüveni zayıf olan insan ise gerçek manada bunu geliştirmek istemezse kendi gibi arkadaşlar bulup onlarla zaman harcayarak kendini tatmin etmeye bakar. Bu insanlara da saygı duyarak biz bir kenara çekiliriz”
Çayımdan bir yudum daha almıştım ki, Bakkal Osman aklıma geldi. Eskiden kitap okumayan ve önemini anlamayan Bakkal Osman kişisel gelişim dergileri okuyarak verdiğim kitapları da gece 2 veya 3 e kadar çalışmasına rağmen her gün 20 veya 30 sayfa okuyarak çevresinin alay ve hicivlerine rağmen kitap kurdu olmuştu. Bir gün bana” sen bu kitapları bana liseyi bırakmadan önce verseydin, ben özgüven sahibi olacak ve bugün belki bakkal değil de milletvekili olacaktım” demişti. Ben de “bunu bana değil, benden faydalanamayan gençlere anlat” dediğim zaman “ anlatmadığımı mı zannediyorsun kardeşim, anlamayana, anlamak istenmeyene kabullenemeyene nasıl anlatalım ki, sağır duymayan değil duymak istenmeyen sağır topluma ne anlatabiliriz li” demişti. O zaman bu hem bakkalım, hem komşum hem de arkadaşımız olan Bakkal Osman gözümde bir çok Üniversite hocasından daha değerli insan gibi görünmüştü.
Bunu İbrahim ile paylaşınca “ Gerçekten de bir Bakkal bile isterse gelişir, yeter ki istesin” diyerek beni onaylamıştı.
“30 Adımda Özgüven” kitabını masaya koydum. Sam Horn’un bu kitabı 30 adımda özgüvenli olma yollarını anlatıyordu.İşitme engelli bir arkadaşım işitme engelli kardeşine bu kitabı hediye etmiş ve okudukları ve uyguladıkları zaman kardeşine özgüven geldiğini söylemişti. Bu kitaba bir göz atınca ben de anlamıştım önemini. Bunu İbrahim’e anlatarak bu kitabı okuması faydalanması dileğiyle hediye ettim. İbrahim gözleri ışıldayarak kitabı aldı. Teşekkür etti.
“İçimizdeki Biz” kitabı Doğan Cüceloğlu kitabıydı. O’nu da İbrahim’e hediye ettim .İşte, okulda ve evde kaliteli insan olmanın yollarını öğreten güzel bir kitaptı. Zaman planlaması da öğretilen bu kitaptan ben çok şey öğrenmiş ve yeniden okumak üzere masama koymuştum ki, bunu İbrahim’e hediye etmenin çok faydalı olacağına inanarak O’na verdim.
İbrahim kitabı alıp teşekkür ettikten sonra:
“Abi, sen benim içimi mi okuyorsun? Senin bana verdiğin kitapları bir haftada okuyup tamamlıyorum ve hatta bazen daha erken bitiyor. Mesela daha önce verdiğiniz “Aşkın 40 kuralını 2 günde okumuştum da bir kere daha okumuş ve çok faydalanmıştım. İçimden “keşke her hafta 2 kitap verse” diye geçiriyordum ki, siz iki kitap hediye ettiniz. Çok sağ olasınız.”” Dedi.
Saatime baktım. Mesai bitmek üzereydi. Akşam olmuştu. İbrahim’in getirdiği simitlere baktım. Birazı masada kalmıştı. Hava güzeldi.”
“İbrahim hava güzel, seninle ırmak kenarına doğru yürüyelim. Hem orada çayevinde çay içer gözlem yapar hem de simitleri yeriz.”
İbrahim sevinçle kabul etti. Bilgisayara yönelerek o hafta ona vereceğim mektubu yazıcıya çıkarmaya başladım.
ZAMANINI ETKİLİ VE VERİMLİ KULLANAN OĞLUM
Canım oğlum
İnsan bir şeyi, küçük yaşta öğrenemezse, büyüdüğü zaman öğrenmesi, iş işten geçince öğrenmesi ona fazla fayda sağlamamakta. O yüzden ilköğretimin ilk yıllarında sana ve kardeşine, tüm çocuklara bu konuda bilgilerimi aktarmanın çok faydalı olacağına inandığımdan sana bu mektubu yazmaktayım.
Canım oğlum,
Yapılan bir araştırma, ilköğretimin ilk yıllarında öğrencinin başarısının çoğunlukla ilerleyen hayatında da devam ettiği bilimsel araştırmalarla ispatlanmış. Ana okulunun yaygın olduğu illerde, Üniversiteye kazanma oranının da arttığını öğrenmekteyiz. Bu yüzden sizin zamanınızda isteğe bağlı olan ana okulları, günümüzde eğitimin bir parçası olarak zorunlu hale getirilmek istenmekte haklı olarak. İlerleyen yıllarda da tüm ülke genelinde ana okulunun zorunlu hale geleceği muhakkak. İnsan ne kadar erken öğrenmeye başlarsa hayatta da başarılı olma şansı o kadar artmakta işte.
Canım oğlum,
Hedefleri, hayattan güzel beklentileri olan insana zaman yetmezken, hayatta hedefi olmayan ve rast gele yaşayan insanlara ise zaman geçmek bilmez. Gençlerimizin çoğunluğu arkadaşları ile eğlenirken, az bir kısmı da derslerine çalışarak, azimle güzel meslekler edinerek, iletişimini güçlendirerek hayatta başarılı olmanın sevincini yaşarlar.
Sevgili oğlum,
Bu yüzden Allah’ın hepimize en adil dağıttığı şey zamandır. Zamanı etkili ve verimli kullanmasını bilen insanlara hayat her zaman güzellikleri sunmakta cimri davranmayacaktır. İnsan etkili ve verimli zaman kullanımı, arkadaşlarının yaşına bakmadan etkili ve verimli arkadaş kullanımı sayesinde başarılarına başarılar ekleyerek, hayatta insanlara faydalı olmanın sevincini yaşar.
Canım oğlum,
Bazı insanlar etkili ve verimli olmanın, doğuştan gelen bir davranış olduğunu zannederler. Halbuki etkili ve verimli insan olmak hayatın her aşamasında öğrenilebilecek, hayata uygulanarak verimli sonuçlar alınacak bir öğretidir. Ben bile bunun önemini 40 yaşından sonra öğrenip, uygulayarak, sana anlatmaktayım. Sende uygula ve ilerde çevrene anlat.
Canım oğlum,
Etkili ve verimli insan olmak için seni güzelliklerden alıkoyacak, kötü ve çirkin şeylere yöneltecek insanlardan uzak kalırsan, insanların yaşına ve cinsiyetine bakmadan sana faydalı olan, sana bilgi veren, sana sevgi veren insanlarla arkadaşlık kurmakla zorlukları aşarsın. Bu arkadaşlıklar ve güzellikleri görmek sana enerji verir. Başkalarına da enerji açan insan olursun zamanla.
Canım oğlum,
Etkili ve verimli olmak, insanın önce ailesinden göreceği, sonra okulda öğreneceği şeydir. Derslerini zamanında yapan, öğretmenlerini derste dinleyen, onları seven, insan zamanla ders çalışmaktan, anne ve babasına yardım etmekten, boş kalmaya ve boş insanlarla olmaya zaman ayıramaz olur. Etkili ve verimli olmakta en büyük payın anne ve babalarda ve ailelerde sevginin yoğun olmasında görmekteyim. Anne ve babasından yoğun ve gerçek manada sevgi gören insan verimli olur diye düşünmekteyim.
Canım oğlum,
Okulda çalışkanlığa alışan insan, zamanla iş hayatına atılınca da çalışkanlığını devam ettirirse, kimseye muhtaç olmamanın ve mutlu olmanın sevincini yaşar. Bizlerde okul hayatımızdaki ilgi ve dikkatimizle, okumaya olan sevgimizi iş yaşantımıza da taşıdık. Malca olmasa da bilgi tarafından zengin olmanın sevincini her zaman yaşarım.
Canım oğlum,
Hayatını verimli yaşayan, az zamana çok işler sığdıranlar, bugünün işini yarına bırakmayanlar, hayatta her zaman derin izler bırakırlar. İnsanın en büyük amacının da yarınlara kalmak, nesillerden nesillere tanınmak olduğunu düşünürsek, etkili ve verimli olmanın önemini anlarız. Hayat her zaman bir okul olmalı. “Beşikten mezara kadar” öğrenmenin sevincini yaşayanlar mutlu olur.
Canım oğlum,
Etkili ve verimi olmakta sen de bizleri geçmek zorundasın. Bizleri geçemeyen insan etkili ve verimli olamazlar. Bak oğlum bir gün hocası ile öğrenci sohbet ediyorlarmış da öğrencisi bir ara aşka gelerek hocasına demiş ki , ” Hocam, keşke sizin yarınız kadar olsaydım.” Hoca kızarak öğrencisine “ Sen benim yarım, öğrencilerinde senin yarımın olursa, geleceğimiz nasıl olur, düşünsene . Sen beni geçmek zorundasın. Bundan böyle, bunun gibi şeyler anlatarak boş konuşma.” demiş. Sen de çalışarak bizleri geçmek zorundasın. Seni geçecek çocuklar ve öğrencilerde yetiştirmek zorundasın.
Canım oğlum,
Benim bir iş arkadaşım vardı. Sabahtan akşama kadar, sevdiği liderinin eski konuşmalarını izlerdi internetten. Ona dedim ki, “ Hep geçmişe bakacağına, geçmiş ile avunacağına, sen de babasın, seninde oğlun var. Bir liderde sen yetiştir. Bunun için zamanını etkili ve verimli kullan. İş arkadaşlarınla geyik muhabbeti yapacağına, onlardan faydalanmaya , okumaya bak.” dedim. Arkadaşım çok şaşırdı ve sadece yüzüme baktı. Evet geçmiş liderlerin başarıları ile avunmak yerine, bizlerde liderler yetiştirmeye çaba harcamalıyız. Geçmişte yaşamış liderlerden ders alamazsak veya onları anlamadan sadece hayranlık beslersek, zamanı da onlara hayranlığımızı belirterek geçirirsek, geleceğe bakmaya zamanımız olmaz.
Canım oğlum,
Bununla geçmişte yaşamış ecdadımıza bakmayalım demiyorum. Onlardan ders alarak, sizlere ve geleceğe yatırım yapalım, sizlere etkili ve verimli olmayı aşılayarak, hayatın sizlere daha güzel gelmesini sağlayalım demekteyim. Onu başaracak güç de sizlerde var. Bu güç, çalışma azmi ve başarma gücü bence.
Canım oğlum,
Çok insan, her zaman çok yoğun olduklarını söyler. Ben anlamam. İnsanlar aslında “ Ben yoğunum” demesini ben şöyle anlarım “ Ben zaman planlamasını bilmeyen insanım. Neyi ne zaman yapacağımı bilmediğimden, her zaman yoğunum demek bana zevk vermekte.” Bana öyle dedikleri gibi geliyor.
Canım oğlum,
Zaman zaman Üniversite okuyan veya ÖSS ye hazırlanan insanlarla tanışırım. Çok yoğun olduklarını iddia ederler. Ama bende öğrenci oldum. Hiç de Üniversite yaşantısı yoğun değil. Kimisi sadece derslerle dahi zaman planlaması bilmediğinden, zamanı nasıl etkili ve verimli kullanacağını bilmediğinden baş edemezken, kimi arkadaşlarımız da hem derslerle baş ederken, hem de okullardaki kulüpler, sosyal ve siyasi faaliyetlere de zaman bulmakta ve aynı zamanda hem okulda hem sosyal yaşantılarında başarılı olmaktaydılar. Bu arkadaşlarıma baktığım zaman hayatlarında da başarılı olarak, Genel Müdürlüğe bile yükselenler olurken, yoğunluk(!) yaşayanlar köylerde senelerce ilköğretim okulu öğretmeni olarak köyleri dolandılar. Yani insan hayatı, zamanı ve insanları iyi yönetmesini bilmezse hayatta zorlanmakta.
Canım oğlum,
Az ama devamlı yapılan işler, güzel yapılan işler. Kısa zamanda hızlı yapılan işlere nazaran daha verimli olurlar. İnsanlar ne yazık ki kısa zamanda çok iş yapma eğiliminde olduklarından dolayı da yaptıkları işler yarım olmakta, bu da hayatta, mesleklerinde başarılı olmalarına engel olmakta ama insanlar bunları 85 yaşına gelse bile bazen anlayamamaktalar. Ama sen zekan ile bunu 10 yaşında bile anlayacak kadar zeki insansın . Bu da benim gurur kaynağım olmakta.
Canım oğlum,
Bende az ama devamlı okuyarak, okuduklarımı da uygulayarak bir yerlere gelirken, çok zaman öğretmen, imam gibi arkadaşlar, okul tamamladıktan sonra okumadıkları için hem mesleklerinde , hem de hayatta başarılı olamadılar. Tabii ki, planlı ve programlı yaşayarak başarılı olan insanlarda var. Bence sende hayatta başarılı olanla , olmayan insanları iyi izleyerek, kendine, hayatta başarı sağlayacak yeni yöntemler edinmeye bak.
Gözlerinden öperim.
“İbrahim bu mektup konumuzla alakalı . Oğluma yazdığım bir mektup ama verimli zaman kullanmak isteyen herkesin faydalanacağı bir mektup
İbrahim mektubunu alı katlayarak çantasına koydu. Kitaplara , mektuba tekrar teşekkür ederek ayağa kalktı. Bende bilgisayarımı kapatarak o gün okuyacağım gazeteleri yanıma alarak odamı kapatıp beraber dışları çıktık.
Dışarıdaki mis gibi temiz havayı içimize çekince içime bir sevinç ve yaşama arzusu doluyordu. Bir odaya kapanmak yerine temiz havada yürümek ve benden faydalanmak isteyen bir gençle sohbet etmek bana yaşama sevinci veriyordu.
Cadde kalabalıktı. İşten ve okuldan dönen insanlar ile doluydu. Kavşağı geçince insanlar azalıyor ve biz İbrahim ile sohbetimizi daha rahat yapabiliyorduk. Kavşağı dönerek aşağı doğru yürümeye başlayıp da insanlar azalınca sohbetimize devam etmenin faydasına inanarak konuşmaya başladım:
“İbrahim hayat zor mu sence?”
“Tembel adama hayat zor gelebilir abi.”
“Engelleri Aşanlar “ kitabını iyi okudun değil mi?
“Tabii ki abi.”
“Orada hem engelli hem maddi imkanları kısıtlı , hem çevrelerinde kendilerine yol gösteren insanlar bulunmayan kişiler her fırsatı değerlendirerek başarıyı yakalamışsa gençler neden yakalamasın ki?”
“Bu kitabı okuyunca bende uzun uzun düşündüm abi. Lokman Ayva’nın İngilizce okuma aşkı ve gayreti beni etkiledi. İngilizce Öğrenmek için insanın azimli olması gerektiğini gösterdi. Helen Keller’in Anne Sullivan’ dan faydalanma gayreti senin bana öğretme gayretini hatırlattı. “
“Okuduklarını anlayınca ve üzerinde düşününce faydalı İbrahim. Kitabı okuyup da sınıf geçme ve başkalarına üstünlük taslama amacı ile okursan faydasını göremezsin. Bir kitabı okuyup da sonunda “ ben bundan hayatıma artı değer olarak ne kattım” diye sorup de bunun cevabını alamıyorsan o zaman boşa okumuşsundur demektir. Bende “Engelleri Aşanları” okuduğum zaman daha çok okumaya başladım. O hayatlar bana ilham verdi. Engellilerden ibret alamıyorsak engelli bizi demektir değil mi?”
“Evet abi aynen öyle”
Aklıma gelmiş gibi sordum .
“İbrahim sınavlar neden belli sürelerde yapılır hiç düşündün mü?
“Galiba zamanla yarışarak ne kadar doğru cevap vereceğiz onu ölçmeye yönelik.”
“Peki sınavlarda ilkokuldaki sınavlarda 4 seçenek varda Üniversite ve Yüksek lisans giriş sınavlarında neden 5 seçenek var?”
“Bilemeyeceğim abi?
“Bunu bilemeyecek ne var. Ortaokul ve ilkokulda seçenekler az iken lisede seçeneklerin çoğalması hayatta da yaşımız ilerledikçe seçeneklerimizin çoğaldığını gösterir. Yani hayatta lisede daha çok fırsat çıkar insanın önüne. Üniversitede ise seçeneklerin daha çok arttığını göreceksin.Gençler bu seçeneklerin artmasını öğrenme için kullanmak yerine eğlenme yönünde kullandıklarından sıkıntı çekiyorlar. Gazileri bile öğrenme değil eğlenme için yaptıklarından bir şey öğrenemiyor ve bu da sıkıntılarının artmasına sebep oluyor.”
İbrahim’e dikkatle baktım.
“Peki ortaokulda 3 yanlış 1 doğruyu götürürken lisede neden 4 yanlış 1 doğruyu götürür?
“Galiba yaş ilerledikçe hayatta bizlere seçenekler çoğalıyor ve genç olarak daha çok hata yapma şansı sunuyor hayat. Bunu da fark edemeyince gençler yani hata üstüne hata yapınca tabii ki sıkıntı artıyor”
“Peki Üniversite girişte soruların uzunluğu orta iken lisan üstü sınavında neden paragraflar uzun olur?”
İbrahim o an düşünmeye başladı? Neden olabilirdi. Herkes sınavda sürenin yetmediğinden yakınıyordu.İbrahim düşününce buna çözüm bulamadı galiba. Bana bakmaya başladı.
“İbrahim bence, size lisede az okudunuz Artık Üniversitede daha çok okuyarak uzun paragraflardan daha güzel anlamlar çıkarın. Uzun paragraflardan kısa zamanda doğru anlamlar çıkaramazsanız hayatınız zor olur. Zaman planlamasına da önem vererek az zamanda çok soru cevaplamanın önemini artık anlayın. Zaman planlaması önemli .size faydalı olacak işlere daha çok zaman ayırın . Bu sınavın mantığı da bu uzun metinleri okuyarak anlayın ve mantığı kısa zamanda bulun diyorlar size. Bence çok okuyan ve okuduklarını iyi anlayan insan da lisan üstü giriş sınavında bu başarıyı yakalar ve akademik hayatında da alanı dışında da çok okursa başarıyı yakalar, demeye getiriyorlar bence”
İbrahim anlattıklarımı dikkatle dinliyor ve düşünüyordu.:
“Abi bunları hiç bu açıdan düşünememiştim. Gerçekten güzel tespitler. Bende okuma hızımı artırarak zaman planlaması yaparsam o zaman lisan üstü giriş sınavında da lisan üstü eğitimim de de başarım artar ve bunu öğrencilerime de öğretebilirim” dedi.
İbrahim’in konuyu kısa zamanda anlamasına sevinmiştim.
Konuşarak, muhabbet ederek yürüyünce zamanın nasıl geçtiğini unutmuştuk ve Hıdırlık Köprüsüne gelmiştik. İbrahim’in evi oraya yakındı.Şehitler Anıtının yanında çay evine oturarak birer çay içtik. Kalan simitleri yedik ve ben bir şeyler öğretmenin İbrahim de güzel şeyler öğrenmenin sevinci ile evinin yolunu tuttu.