PLAJDA
PLAJDA
Gölgeler gölgelendi, sular menevişlendi, tatilciler, günün son dalışlarını yapıyor. Bilal, şemsiyeleri el çabukluğu ile bir bir kapatıyor. Genç anne babalar çocuklarını eğlendirmek için yaptıkları kalelere son şeklini verme gayretindeler. Güneş yakıcılığını büyük ölçüde yitirmiş, batmak için utana sıkıla denize doğru inmekte.
Plajdakiler, tatillerinin bir gün daha azaldığının üzüntüsü ve hayıflanması ile bu günlük denize son bakışlarını gönderirken yanımıza bir genç yaklaştı. İçindeki dört beş dal sigara paketiyle cep telefonunu uzatarak:
-Teyze, amca, bunları yanınıza bırakabilir miyim? İsterseniz birer sigara yakabilirsiniz.
-Çok şükür, o mertten kurtulalı yıllar oldu, oğul. Keşke, içinde seninle beraber bütün ümmeti Muhammet kurutulabilse. Beş metre ilerden dumanını alsam nefesim daralıyor. Şu sehpaya bırakıver, beli ağrımıyor ya.
Delikanlı gözden kayboldu. Akşam oldu iyice, sokak lambaları yandı. Plaj ahalisi birer ikişer çekildi. Biz, daha delikanlının emanetlerini bekliyoruz.
Teyzesi, “Yemek saati geldi. Ben duşumu alayım, çocuk gelince sen de gelirsin” diyerek sıvıştı.
Gözüm yollarda bekliyorum. Ne gelen vaar, ne giden. İçimden kendi kendime söylenmeye başladım:
Bütün belalar da beni bulur arkadaş. Ananı tanımam babanı tanımam. Teyzen, amcan, halan, soyun sülalen, köyün kentin hakkında en ufak bir bilgim yok. Bu yaşta bu saatlere kadar beklemek zorunda mıyım? Bırakıp gitsem, birisi alıp gidecek, suç benim olacak. Alıp odamıza götürsem beni nasıl bulacaksın? Ben arasam, hangi cehennemin kör dibinde bulacağım?
Sıkıldım, afakanlar bastı. Daral geldi. Canım burnumdayken
“Teşekkür ederim amca” diyerek çıkıp geldi.
Açtım ağzımı yumdum gözümü: “Sende hiç utanma arlanma yok mu çocuğum. Bilmediğin tanımadığın insanları bu saatlere kadar bekletmeye ne hakkın var! Al şu baş belalarını da defol gözüm görmesin. Ne diyeceğini bilemeyen delikanlı, süklüm püklüm:
“Özür dilerim” diyebildi. Sadece.
Amca bile diyemedi.