Susma Sanatı
Susma Sanatı
Bir işim için bir kuruma gitmek zorunda kalmıştım. Kurumda işimi hemen tamamlayarak, iş yerime dönecektim. İşim öyle uzun sürecek bir iş değildi. On beş dakikada tamamlar sonra iş yerime geçerim diye düşünüyordum.
İşim olan kuruma vardığımda, beni yolladıkları bayana Ahmet abinin selamı var işim şu diye anlattım. Bayan arada başka bir bayanla konuşuyordu. Benim yüzüme bakmadan, bayanla konuşmasının kesilmesinden hoşlanmamış tavırla, “202 numaralı oda Nesrin hanıma başvurun” dedi.
Kurumda biraz gezdikten sonra 202 numaralı odayı buldum. Nesrin hanımın adı kapıda birkaç isimle beraber yer alıyordu. Odadaki diğer görevliler erkekti. Kapıyı tıkladım. İçeri buyur ettiler. Nesrin hanımı sordum. Dışarı lavaboya indiğini söylediler, beklememi birazdan geleceğini anlattılar. Beklemeye başladım sağ olsunlar genç bir görevli çay ikram etti. Beş dakikaya gelir dedikleri Nesrin hanım yarım saat sonra geldi. Biraz önce bana “Nesrin Hanım’a git diyen görevlinin konuştuğu bayandı bu. Kızsam mı, gülsem mi, ağlasam mı bilemedim. Ya sabır, La Havle çekerek derdimi Nesrin hanıma anlatmaya başladım. Nesrin hanım, daha birkaç kelime konuşmamıştı ki bu sefer bana “senin işin 119 numara Ayfer hanımda dedi.
Sabırla 119 numaralı odaya gittim. Ayfer Hanım biraz önce beni Nesrin Hanıma yollayan bayandı. Derdimi anlatım. Sonra o konuşmaya başladı. Konuştu, konuştu… Bir on beş dakika konuştu “sus” diyemedim nezaketten. Konuştuğu konunu benim sorunumla alakası yoktu aslında. Bir Japon sabrı ile Ayfer hanımı dinledim. Japonlar dinlemeye çok önem veren, muhatabını dinlerken gözlerine ve yüzüne bakan (aynen Peygamberin sünneti gibi) insanlardır. Bir Japon kitapçıda arasanız iki tane konuşma sanatı kitabı varsa en az yirmi tane dinleme sanatı kitabı vardır. O yüzden Japon sabrı ile Ayfer hanımı dinledim. Onu dinlerken de odada diğer çalışanlara baktım. Kimse bizimle ilgilenmiyor sanki adeta Ayfer Hanım ve ben yokmuşum gibi işlerine devam ediyorlardı.
Ayfer Hanım yorulunca “ben bu sorunuzu birde Nimet hanıma sorayım” dedi. Bunu söyleyince benim cevabıma da bakmadan kalkarak, başka odaya gitti. Ben Japon sabrımı bu sefer Peygamber sabrıma çevirerek gene beklemeye başladım. Çevreme gene baktım. Herkes gene işine dalmış beni görmüyorlardı bile. Odaya çay servisi yapan genç getirip bir çay da benim önüme koydu. Sanki burada insanlar konuşmayı unutmuş gibiydiler. Ayfer Hanım hariç. Dikkat ettim. Bir birleri ile de iş dışındaki konularda hiç konuşmuyorlardı. Sadece zorunlu olarak iş ile alakalı konularda konuşuyorlardı. O da bir iki kelimeyi geçmiyordu. Bir süre daha bekledim. Sehpanın üzerinde dergilerin sayfalarını karıştırdım. Oraya buraya göz attım. Normal bir çalışma temposundaydı çalışanlar.
Ayfer hanım geldi bir şeyler anlattı. Sonra geri gitti odadan. Sonunda Ayfer Hanımın yan masasında oturan bir bey benim orada yarım saattir beklediğimin nihayet farkına varmış olacak ki, utana sıkıla, “beyim bir sorun mu var” dedi. Bunu sormak için sanki Ayfer hanımın dışarı çıkmasını bekliyormuş gibi bir hali vardı. Bende konuyu kısaca anlattım.
Masada ki isimlikten Kayhan Bey olduğunu öğrendiğim bu bey kalktı dolaptan bir dosya çıkardı. Bir kağıda bir şeyler yazdı. Sonra şef olduğunu tahmin ettiğim bir beye götürerek evrakı imzalattı. Sonra evrak kayıt defterine bir kayıt düşürdü. Sonra getirip bana verdi. Teşekkür ettim. Kayhan Bey gülümsedi. Ne de güzel gülmüştü. Mavi gözlerinde sanki masmavi Akdeniz vardı.
Baktım çay geldiği gibi duruyor. Tam çayımı içecekken Ayfer hanımın masasında ters konmuş adı okunmayan kitabı gördüm. Merak ettim kitabı. Baktım kimse görmüyor ani bir hareketle kitabın kapağını görüp kitabı aynen oraya bıraktım. Gülmeye başladım. Etrafa baktım. Kimse yoktu. Kitabın adı mı neydi? Gülmeyin sakın ayıp olur “Susma Sanatı”’ idi kitabın adı.
Çayımı içtim boş bardağı tabağa koydum. Kayhan beyin, şefin oda da diğer beş erkek memurun elini sıktım. Teşekkür ettim. Hepsi gülümsediler. Evrakı katlayıp cebime koydum. Koridora çıktım. Koridorda geçerken çay ocağının önünden geçerken Ayfer Hanımın Nimet Hanımla yüksek sesle konuştuğunu gördüm. Gülümsedim. Bana bekleme esnasında iki defa çay getiren çaycı ile karşılaştım. Bana gülümsedi afiyet olsun abi dedi. İçimden Allah “Oku” ama Oku ama uygula demiş. Oku da geç dememiş diye mırıldandım. Hayattan bir ders almanın bir ders verici öykü yaşamanın tecrübesi ile caddeye çıktım. Açık hava ne güzeldi.