OSMAN KABLAN’IN ÇINARI
Osman Bey, yazıları ve özel sohbetlerinde sık sık konu eder ulu çınarı. Yaşı şu kadar, kuturu bu kadar dediği çınarın kurumasından korkar. Çınar bir zaman yönetiminde bulunduğu Tokat Yetiştirme Yurdu’nun bahçesinde bulunuyormuş.
Bir devlet kurumumun bahçesindeki çınarı nasıl oluyor da sahipleniyor Osman Hoca denilebilir.
Efendim Anadolu Notları adlı kitabında Reşat Nuri Güntekin anlatır: “Trenle Ulukışla’ya doğru giderken yanımdaki yolcu, uzaktaki bir hanı işaretle “Faruk Nafiz’in hanı” demişti. Koca şair dedim diyor yazar, bir şiirle han sahibi oluvermiş. Faruk Nafiz, bir şiirle han sahibi olur da bir dolu yazı ve söylemleriyle neden çınar sahibi olmasın, Osman Kablan?
Ben de hatırlıyorum. Kızıl iniş’ten gelen su, yukarılardan sağlı sollu kanallara ayrılıp mahallelerin hizmetine sunulmuş. Soldan gelen kanalın ev bahçesinde suladığı su ile rahmetli öğretmenlerim Süleyman Altıntaş ve Halil Güler’in yetişdirdikleri lezzetli ve göbekli marullardan tattığımızı şimdiki gibi anımsıyorum.
Sağ kanalda diğeri gibi birçok evin bahçesini sularmış. Yetiştirme Yurdu’nun bahçesi ve bahçedeki Çınar da bu sudan nasibini alıyormuş. Hatta öğretmeni olduğum okulumun yolunda rastladığım değirmen de sağ kanalın suyu ile çalışıyordu. Ne var ki sayın belediyemiz, kanalları kapatıp, imar planları verince ne ev bahçesi kaldıı ne de değirmen…
Eski adamlar daha mı akıllı ve ustaymış ne? Asırlar önce yapılan camii, han, hamam, köprü ve benzerleri taptaze, bu gün yapılmış gibi ayakta dimdik dururken, elli altmış sene önce günümüz teknolojisiyle yapılan binaların sütun demirleri bile tel tel dökülüyor.
Yine anımsıyorum: Gıjgıj’ın suyu borularla örtmeli önü mahallesindeki evlere dağıtılmış, her evde yere gömülü bir küp, küpe dolan su alınıp kullanılıyor, küpün ağzı kapatılıyor. Borulardan gelen su, akmaya devam ediyor, bir sonraki evin küpüne doğru. Benzer bir sistemi Karşıyaka’da da görmüştüm. Burada da Topçam’ın suyundan yararlanılıyordu besbelli.
Yani eskiler, düşünmüş, yapmış yararlanmış. Biz ise rant için yıkıp kurutmayı marifet sayıyoruz. Verimli tarım arazilerine evler, fabrikalar kurup onları da işletemeyip sattığımız gibi… Böylece bahçeli evleriyle yeşil Tokat diye ünlenen kentimizi betona teslim ettik.
Kurtulduk vesselam…