Ebeveynlerin akıllısı çocuklarına balık tutmayı öğretenlerdir. Anne ve babalar “balık vermeyle balık tutma” felsefeleriyle birbirinden ayrılmaması gerekir. Eğer ayrılırlarsa çift kişilikli çocuklar yetiştirirler. Yaşam tarzı olarak Ben yaşam tarzı olarak balık tutmayı çocuklarına öğreten anne ve baba doğru ebeveyn sınıfında yerini alır.
Çocuk yaratılış mizacı olarak kendisine balık verilmesini ister. Hazır balık varken balık tutma zahmetine katlanmak istemez, balık tutmayı öğrenemez. Hâlbuki balık verenlerin doğal olarak anne babanın terk-i diyar edeceğini ve bir gün balık tutmak zorunda kalacağını, öğrenemediği zaman da balıksız kalacağını çocuğa kavratmak zorundayız. Çocuk kolayı seçtiğinde ileride çekilmez bir hayatla karşı karşıya kalacağını bilemek zorundayız. Aksi takdirde çocuğa iyilik yapayım derken kötülük yapmış oluruz.
Çinliler bu atasözünü boşuna söylemediler. Yüzyıllar öncesinden “çocuklara balık vermeyin balık tutmayı öğretin” demişler. Eğer balık vermeye alıştırırsak bir kez doyurmuş oluruz, tutmayı öğretirsek sürekli doymasını sağlarız. Eğitim budur işte! Layt anne ve babaların hemen hemen tamamı bu yanlışa düşüyorlar. Dedelerde daha da çok görülüyor. Hele sosyete anne babalar bir çocuk yapıyorlar (meşru-gayrimeşru) ve ona adeta tapıyorlar! (ağır oldu ama gerçek). Hiçbir ölçü gözetmeden onların nefsi arzularını sonuna kadar karşılıyorlar ama ruhunu doyurmuyor, açlığını doyuruyorlar. Çocuklar büyüyüp kendi başlarında kalınca o hazırı bulamayınca insanlıktan çıkıyorlar. Hırsız, yan kesici, anarşist, madde bağımlısı olup çıkarken hem bu dünyalarını hem de öbür dünyalarını kaybediyorlar. Devletin sırtında da bir kambur oluşturuyorlar. Akıllı çocukların yapacağı şey; bu günden sonra “bana balık vermeyin, bana balık tutmayı öğretin” demek olmalı. Geç kalınmış olabilir. Ama toplumun yarısından fazlası böyle olduğu düşünülürse birilerinin bunun farkında olması bir kazanç, artıya dönüştürmek için de bir fırsat olur.
Çocuklara her istediğini elde edemeyeceğini, helalinden kazanmanın güzelliğini, paylaşmanın mutluluğunu öğretmek gerekiyor. Bencil, egoist, narsist olmaması için her istediğini ona vermemek gerekiyor. Aksi takdirde doyumsuz olacaktır ve bir süre sonra da ihtiyaçlarını karşılayamayacaksınız. Bununla ilgili bazı şikâyetlerden bahsedebilirim:
“Dün oğlumla uzun bir konuşma yaptım, sürekli isyan ve talep dışında bir şey yoktu ve bazı şeyleri sınırını bilmediği için yasaklama ile çözmeye çalıştık, çünkü her konuşmamızda sürekli savunmaya geçiyor ve şikâyet ediyordu.”
“Dün akşam hayatındaki basit olarak elde etmek istediği şeylerin, elde edilmesinin güç olduğunu ve sadece onun kendi isteklerini yerine getirebilecek sorumlulukta olmasını istediğimizi ama bunu şu anda yapmadığından dolayı yasaklar koyduğumuzu örneklerle anlatmaya çalıştım.”
“Uzun süre sonra ilk defa her bir kelimemi sindirerek dinlediğini fark ettim. İtiraz etmedi ve tek kelime konuşmadı. Yaptığı hataları ve bunların sonuçlarından bahsettim. Benim için çok güzel bir andı ve beni anladığını düşünüyorum.”
Aynı şekilde ihtiyacı olsun ya da olmasın her şeyini karşıladığınız çocuk niye okusun ki? Her şeyin böyle devam edeceğini, siz olmasanız bile devletin onun ihtiyaçlarını karşılayacağını düşünen bir çocuk niye okusun ki?
Çocuklarınızın empati gücü gelişmiş, çalışan ve üreten, insanlarla iyi geçinen, hayırsever, müsrif olmayan, iyiliksever biri olmasını istiyorsanız ona her istediğini vermeyin. Bazı şeylerin bedelinin olduğunu anlasınlar.
İsmet YALÇINKAYA
24.01.2020