Cumhurbaşkanımızın dört parmakla işaret ettiği, zaten ulusça da benimsediğimiz dört varlıktan birisi, “Mavi göklerin kızıl ve beyaz süsü, kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü ışık ışık, dalga dalga bayrağımın günümüz balkonlarında, gönderlerde sararıp solmasına anlam veremiyorum.
Şimdiye dek, belli sembol yerlerde sürekli görülen, ama sıkça değiştirilerek solmasına müsaade edilmeyen bayrağımız, olur olmaz yerlerde solmaya terk edilmesinin mantığını anlamıyorum.
Oyun çağındaki çocukların yetişebildikleri bayrağımızı kendiliklerinden öpüp başlarına koydukları görüntüyü defalarca beğenerek ve de göğsümüz kabararak izlemiştik, yayın organlarında.
Bundan önce bayraklar, Cuma günü akşamları ütülenmiş, katlanmış, orijinal renklerine halel gelmemiş bir şekilde usulüne uygun bir törenle İstiklal Marşımızın eşliğinde göndere çekilir, pazartesi sabahı mesaiye başlamadan önce aynı törenle indirilirdi.
Ne oldu ki bu güzel kural değiştirildi?
Yoluna serilen düşman bayrağını “O, bir milletin şerefidir.” Diyerek kaldırtan yüksek irade, toplu resim çektirirken devlet adamlarının yerini belirtmek için yere serilen bayrağını katlayıp cebine koyan bir başka irade bayrağın bu günkü durumunu görmüyor mu?
Bayrak sevgisi, bize böyle öğretilmemişti…