BÜYÜYEN KIZIM

BÜYÜYEN KIZIM

 

Sevgili Kızım,

Artık büyümeye, boy atmaya, gerçekten de farkına varamadığım oranda anne ve babasına “ben artık büyüdüm, kendi kararlarımı kendim veririm, sizler işime fazla karışmayın” der gibi bizlere kafa tutmaların beni endişelendirmeye başladı.

Canım kızım,

Tabii ki bir babanın istediği kızının veya oğlunun kendi ayakları üzerine durması, kendi kararlarını alması sevindirir ama “ her şeyi ben bilirim” edasında ısrar etmesi, onun yanlışları daha çok yapmasına sebep oluyor.

Canım kızım,

Seni senden daha iyi anlarım. Bende çocuk oldum. Baba oldum. Sen henüz çocuksun ve henüz anne olmadın. Beni tam anlamı ile anne olunca anlayacaksın. Ama ben gene de buradan sana tavsiyelerimi, tecrübelerimi anlatmak isterim.

Canım kızım,

Her şeyi ile benim etkim altında kalmanı istemem. Mesela benim gereksiz yere polemik yaptığım akrabalarımız veya yakınlarımızı sen seviyorsan sevebilirsin. Bugün çevremde sırf anne ve babası miras yüzünden anlaşmazlıklar yaşadı ve küs kaldı diye yaşları 50 ye geldiği halde anne ve babasının sevdiklerini kesin doğrular, anne ve babasının uzak durdukları insanları ise kesin yanlış ve kötü insan olarak algılayarak onlardan uzak kalan, kendisine ziyarete gelen bu yakınlarına iade ziyaretinde bulunmayan ve üstelikte bunların  “emekli öğretmen”, “emekli eğitmen” gibi ünvanlarının olduğunu görünce gülsem mi ağlasam mı şaşarım. Yani insan 50 yaşına gelmiş de neyin doğru neyin eğri olduğuna halen anne ve babasının neye doğru baktıkları ile neye eğri baktıkları ile bakıyorlar.

Canım kızım,

Anne ve babasının her şeyini eğri gören insan ne kazar acınacak halde ise, anne ve babasının her olumlu ya da olumsuz davranışını da bilinç altından hiç sorgulamadan kabul eden insanları da doğru bulmam. İnsan hep anne ve babasının davranışlarını izlemek yerine biraz da doğru yazılmış olan kitaplar okuyarak, ya da kitap okumayı seven yakınlarını küçümsemeden onları dinleyerek kendilerini anne ve babalarından daha ileri geliştirebilirler. Halbuki bizim insanımız kötü taklitçilikten öte gidememekte ve anne ve babalarını taklit ederek, hiç sorgulamadan, üstelik eğitimci sıfatı ile bunu yapmalarına ben sadece üzülmekteyim.

Canım kızım,

Her şey değiştiği gibi insanları tanıma sanatı da gelişmekte eğitim bilimleri de durmadan gelişmekte ve insan bu gelişmelere ayak uyduramazsa toplumda da eleştiriler almaktan kurtulamamakta. Bu yüzden senin gelişmeni durmadan olmasa da her fırsatta günün şartlarına göre hayatı anlatan kitapları ve dergileri okumanı önemli buluyorum.

Canım kızım,

Bizde insanız ve hata yaparız. Hatalarımızı söylemek senin görevin. Ben bundan asla korkmam. Ama öyle çocuklara rastladım ki, çocuktan öte yetişkin anne ve babalar olan yakınlarımdan bazıları bana şöyle derlerdi sık sık “ Sen haklısın. Doğru söylüyorsun. Ama bunları anne ve babama anlatma. Ben anlatmam. Sonra kırılırlar, bozulurlar, üzülürler” Yani felsefe “doğrular konuşulsun, doğrular anlaşılsın, doğrular tartışılsın ve yaşansın” felsefesinden çok “aman büyüklerimizi kırmayalım, aman onlara yanlışlarını güzel üslupta da anlatmayalım. Aman annem ve babama saygısız evlat imajı vermeyelim” felsefesi. Bunu yaparken belki anne ve babanın büyük övgüsünü alan insan ne yazık ki çocuklarına da yanlışı fark etmeden aktarmakta ve çevrelerinde “Doğrucu Davut” olan yakınlarının eleştirilerine sebep olmaktalar. Yani geleceği geçmişe kırdırmaktalar. Halbuki gelecek geçmişten de sağlam olmalı ve doğrularla sağlam bilgilerle, sevgilerle donanmalı. Bunu yapamayan anne ve baba bunu yapanlar ile yakınlık kurmalı ki çocukları da onlardan ibret alsınlar. Ama günümüzde maddi servet yığmayı marifet zanneden işine gelince “ben eğitimciyim” diyenler sadece çocuklarını “ maddiyata sahip olmak” konusunda yanlış eğitmiş olduklarının farkına bile varamazlar. “At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır” misali. “İlim cehaleti alır, eşeklik baki kalır” misali Ben de derim ki, “Diploman dünyada kalır, seni yaşatan verdiğin eserler ve yetiştirdiğin çocuklardır” Bunları geleceğe bırakamazsan çocuklarına bırakacağın evin araban seni hatırlatmaz gelecek nesillere. Biraz düşünmek yeter değil mi sevgili kızım?

Canım Kızım,

Çok eğitimci yaşamı ile çocuklarına ve öğrencilerine maddi şeyleri bırakırken bazı eğitimcilerde okumayı yazmayı teşvik etmek için öğrencilerinin yazdığı derlediği şeyleri kitaplar haline getirerek hem çocuklarına kitap okumayı sevdirmekteler, hem de eser bırakmanın önemini aşılamaktalar. O çocuklarda mutlaka ileri yaşlarında okumayı seven insanlar, sonrasında da hayatta başarılı olmuş ve öğrencilerinin ve çocuklarının da okumayı sevmiş insanlar olarak yetişmesine sebep olan eğitimciler olarak hayatta izler bırakacaklar. Çocuklarına servet bırakarak iz bırakacağını zanneden anne ve babalardan daha çok anılacaklar. Senin de bu bilinçle dolmanı çok isterim.

Canım kızım,

Anne ve babalar hem çocuklarının çok okuyan insanlar olmasını isterler. Hem kendileri okumazlar Hem de okuyan insana iyi gözle bakmazlar. Hatta kitaba ve dergilere gereksiz yere para veriyor diye hafif kaçık gözü ile bakarlar. Bu yakınlarını ziyaret etmezler. Onların görüşlerine önem vermezler. Onlara rastlamak istemezler. Rastladıkları zaman da “Başımızdan nasıl savarız. Gene kafamızı şişirecek” diye düşünürler. Çünkü gerçekler ile yüzleşmek ve gerçekleri dinlemek istemezler ve gerçek varsa sadece ev araba sahibi olmakta vardır. Anne ve babaya körü körüne itaatte vardır.

Canım kızım,

Bunun yanında anne ve babası, dede ve ninesinin yanlışlarını söyleyemediği halde cesurca, kibarca ve güzel üslupla onların kalbini kırmadan söyleyen insanlara da rastladım ve bu İnsanları takdir ettiğimi ve bunu da her fırsatta söylediğimi sen de bilmektesin ve tutumu senin de benimseyerek devam ettirmeni candan dilerim.

Canım kızım,

Benim amacım onu bunu küçümsemek asla değil. İnsanların hep iyiye güzele gitmesi için yanlışlarını söylemek. Annen “beyim güzel konuşuyorsun, güzel düşünüyorsun ama insanlar senin sözünle düzelmez ki” diye serzenişte bulunur. Ama ben gene anlatırım. Annenin dediği de doğru ama  “insanlar beni dinlemez, insanlar beni okumaz” diye doğruları söylememek de yanlış. Biz görevimizi yaparak konuşalım, yazalım. İsteyen dinlemesin Bu artık benim değil onların sorunudur. Dinleyen yok diye konuşan da olmasa, okuyan yok diye yazan da olmasa ne olacak dünyanın hali. Dinleyen bir kişi, okuyan bir kişi de olsa doğrular söylenmeli ve yazılmalı. Bu mektubu sana yazdım. Belki sen okumazsın ama belki şu an da okunmayabilir ama bakarsın ilerde okuyan 1 kişi bile çıkar faydalanır. Bu da benim gurur ve mutluluğum olur. Ben de zaten hemen okunsun diye yazmıyorum. Anlattığım doğruların zamanla değer kazanacağına inanmamdan yazıyorum.

Canım kızım,

İnsanoğlu zaten hemen her şeyi anlamazlar. Yani insanlarımız çok insanımızı öldükten sonra anlamışlar ama iş işten geçtikten sonra anlamanın hüznünü de her zaman yaşamışlardır. Ama o güzel insanlar da güzel fikirleri de onlardan en güzel miras olarak bugünlere ulaştı. Maddi şeyler bırakan insanlardan daha çok sevildiler ve anıldılar. “At ölür meydan kalır Yiğit ölür şan kalır” diyen atalarımız ne güzel demiş. Ben de derim ki “ servet sahibi ölür serveti kalır mirasçılar kavga eder. Alim ölür ilmi kalır ve akıllı insan bu ilimden faydalanır ve faydalandırır çevresini de “ Bu anlattıklarım üzerine bir düşün.

Gel güzel kızım o güzel alnından seni bir öpeyim Bu güzel mektuba sebep olduğundan. Belki de bu mektuptan senin sayende babası olanda olmayanda faydalanır. Baba böyle yaza yaza güçlenecek işte.

Turan Yalçın:

This website uses cookies.