ÇANAKKALE ZAFERİ ÜZERİNE

“Beşinci Ordu Tabur Olmuş! “
“Bugün Çanakkale zaferinin 103. Yıldönümünü kutluyoruz.
Bugün günlerden 57. Alay günüdür 
Bugün günlerden onbeşli yiğitlerin günüdür.
Bu gün günlerden Kınalı Hasan’ların günüdür
Albay Cevat Çobanlı’nın günüdür
Bugün günlerden Deniz Yüzbaşı Tophaneli Hakkı Bey’in günüdür
Bu gün günlerden Seyit Ali Çabuk’un (Seyit Onbaş) günüdür
Bugün günlerden zeytindalı hareketinin 57. günüdür 
Bugün 57. günde Afrin’i düşürdüğümüz gündür” 
“Çanakkale üzerine biz büyüklerin değil de gençlerin ne düşündüğünü paylaşmak istedim, bu yazımda. Çanakkale zaferinin 99. Yıl dönümünde pek çok lise öğrencisinin şehitlerimiz için yazdıkları mektuplardan bazı paragrafları alarak aşağıda paylaştım. Gençlerimiz çok güzel düşünceler paylaşmışlar. Buyurun..!”
Sizler ölümsüzsünüz çünkü şehitler ölmez. Siz ölmediniz ama biz sizin bıraktığınız emanete bu ülkeye sahip çıkamıyoruz. Çünkü eskisi gibi vatan millet sevgisi kalmadı herkes kendi çıkarını düşünüyor. Bu ülkeye nasıl zarar veririm diye düşünüyor. Kimse bu ülkenin gelişmesini istemiyor. 
Şehitlerimiz! Gelip de bizim şu halimizi görseniz bir damlacık kanınızı bile vermezdiniz.. Fakat şimdi çok rahat olduğumuz için biraz da vatanın ne demek olduğunu, vatanın bir karış toprağının bizim için ne denli önemli olduğunu anlamıyoruz. 
Siz Bedrin aslanları değerinde, siz iki cihan sultanı ile savaşmış bir cennetle müjdelenen nesil. O kadar asker, tek bir ruh, millet kurtarma sevdası. Siz Hz. Muhammed’ e(SAV) komşuluğa giden bir ümmet. 
Bugünkü millet bilincini yitirmiş, benliğini yitirmiş Doğu Roma yı da Batı Roma yı da yıkan Türklere bir hırs bulaşmış Yeni Roma ya girmek. Sen ki tüm dünya devletlerine elinde silah olmadan kafa tutmuş, mey-dan okumuş ve başarmışsın. 
Çanakkale şehitleri bugünkü nesiller için mi canını feda etti, yoksa ecdadı (Fatihler, Kanuniler, Yavuzlar, II. Abdülhamitler…) için mi şehit oldular?
Biz Sultan Alparslan’ın, Fatih’in torunları olduğumuzu unuttuk. TÜRK milleti bencil olmaya başladı. Artık çoğu kişinin vatan, millet umurunda değil. Ama sen üzülme biz daha bitmedik. Daha içimizde vatan millet aşkı dolu TÜRK evlatları var. Sen şimdiki gençlik için canını vermedin. Sen Kürşad için, Fatih için, Sultan Alparslan için yani atalarımız için canını feda ettin.
Bize Çanakkale’yi anlatın, bize şehit olmayı anlatın, bize Türk olmayı Osmanlı olmayı anlatın. 
Ahrette bizlerden şikâyetçi olmayın. 
Malınızı ve varlığınızı ve her şeyiniz olan canınızı verdiniz. Ailenizden ölürsem şehit kalırsam gazi olu-rum diyerek ayrıldınız.Yavuklunuzu nişanlınızı babanızı ve sizden başka kimsesi olmayan annenizi geride bırakıp bu vatan için bu din için gidip cephede aç susuz savaştınız. 
Çünkü her şeyinizden vazgeçerken sizin adınız geçtiğinde bir Fatiha okuyamayacak seviyeye düştük. Ama şimdi sizin arkanızdan bir Fatiha okuyun desek Fatiha ne diye soran bazı insanlar çıkacak. İşte bir size bakın bir de bize. Siz şehitlik mertebesine ulaşmışsınız ve biz bir Fatiha suresini bile bilmiyoruz.
Çünkü siz 250 bin atamız canınızı bizim için vermişsiniz. Biz şimdi istiklal marşı okunurken elimiz cebi-mizde duruyoruz.
O eski uyanıklığımızı, cesaretimizi uyandırmak için başımıza bir felaketin gelmesini bekler olduk adeta. Selam verip selamın alınmadığı uzatılan bir ele elin verilmediği, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” dü-şüncesinin hâkim olduğu berbat bir zaman diliminin içerisindeyiz. Biz sizler gibi birlik olup omuz omuza bunlarla savaşamıyoruz. Ama biliyoruz ki her TÜRK’ ün yüreğinde kocaman bir aslan yatar. Aslanın harekete geçmesi için uyanması gerekir. İşte biz bu aslanın uyanması için bir uyarıcı bir düşman bekler olduk. Hani Oğuz Kağan diyor ya “ Tanrı Türk milletini rahata alıştırmasın” biz rahata alışmaya başladık. Rahat yaşayan bir toplum her an saldırıya açık bir karakol gibidir. Her an düşmeye hazırdır.
Sizin yaptıklarınızın hatırına 1 dakikalık saygı duruşuna dayanamıyorlar. Bana ne deyip sırt çeviriyorlar. Keşke bu nesilde 99.yıl önce o cephede yaşasaydı diyorum yaşasaydı da görseydi vatan için nasıl savaşılır, vatan için savaşmak neyse vatan nasıl sevilir vatana nasıl sahip çıkılır görselerdi …
Sizin gibi vatanını, milletini, toprağını koruyan asker yetiştiren anneler babalar ne mutlu. Siz ne yüce askerlersiniz. Ananızı, babanızı gözü yaşlı bıraktıklarınızı düşünmeden cepheye savaşmaya gelen şanlı askerler.
1. Size şaşıyorum. Acaba şimdi öyle bir savaş olsa sizin gibi ailelerini sevdiklerini gözü yaşlı bırakıp giden olur mu?
Yattığınız yerde rahat mısınız? Diye soracağım. Sizin cevabınızı tahmin edebiliyorum: Rahat değilim di-yeceksiniz, bende böyle derdim. Şimdiki Türklere bakıyorum birçoğu atasının yolundan şaşmış, aslında sa-dece Türklerle sınırlandırmamak gerek Türkiye’de yaşayan birçok millet kendi benliğini yitirmiş durumda Avrupa’ya benzeme akımı başlamış. Şimdiki geleceğin böyle olacağını bilseniz bu kez gelecek kuşaklar için değil sadece o anki Osmanlı devletini korumak ve namusunuzu savunacaktınız.
Benim yaşadığım zamandaki gençlik kendi hayatındaki o anı yaşar, gençliğinin tadını çıkarmaya bakar başkalarını veya geleceği düşünmezler. 
.Bazen düşünüyorum bu insanlık nereye gidiyor aşk işleri almış başını gidiyor bari aşkları gerçek olsa oda yalan. Dedelerim geri gelin bu Türkiye’nin size ihtiyacı var. Ama gelmezsiniz çünkü bir kere şahadet şerbetini içtiniz onun verdiği hazdan nasıl vazgeçersiniz fakat bu gençlik ölüyor. 
Tek bir şey biliyorum sizin gibi Kahraman ve yiğit insanlar çıkmadıkça dünya birbirine girecek.
Mete’nin Çinlileri korkutup Çin sedini yaptırdığı gibi, Avrupa’ya aman dileten Attila gibi, 50 bin orduyla 200 bin kişilik orduyu yok eden Alparslan gibi, 2 binle 500 bin haçlı ordusunu Hataya kovalayan Kılıçaslan gibi, 40 çeri ile binlerce kişilik Çin’e karşı duran Kürşad gibi, gemileri karadan yürütüp çağ kapatıp çağ açan Fatih gibi aldınız Çanakkale’yi o şanlı kanınızla, bayrağımızla. 
Dedelerim, o zamanlar siz, Kürt, Türk, Alevi, Sünni, Çerkez demezdiniz. Siz tek bir kelime kullanırdınız ”kardeşim.” Ama şimdi öyle değil. 
Siz orada kürdü, Çerkez’i, Alevi’si, Sünni’si omuz omuza gözünüzü kırpmadan ölüme gittiniz.
Bugün bende dâhil büyük bir çoğunluk yemek seçiyor. Âmâ siz sadece kuru ekmeğe şükrediyordunuz.
‘’Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez’’ ve Çanakkale ile ilgili birçok olaya baktığımızda o hikmetler kendini belli ediyor atalarım siz bu vatanın her toprağına o tertemiz kanlarınızla sırf bu vatan bölünmesin bizden sonraki nesil zorluk çekmesin diye bu cennet vatanı bize hediye ettiniz.
Belki daha on beş yaşındaydınız, belki daha okulu bile bitirmeden cepheye gitmiştiniz. Belki de annele-rinizi, yaşlı babalarınızı, kız kardeşlerinizi, dedelerinizi, ninelerinizi korumak için kendinizi feda ettiniz. Aya-ğınızda o soğuklarda sadece çarıklar varken, sofralarınızda sadece kuru ekmek varken iman dolu göğsünüz her savaşın, korkunun üstesinden geliyordu. Cepheye çocuklarını gönderen anneler, kocalarını gönderen kadınlar, torunlarını vatana feda eden dedeler nineler arkadan asla ağlamadılar. Çünkü vatanın kutsallığı-nın, İslam uğruna ölen askerlerin şehit olacağının farkındaydılar. 
Yoksa zaman bu kadar ilerledikçe bu duygular bizde kayboldu mu? Ya da bir felaket bizi yeniden bir araya mı getirir bilemiyoruz. 
Sizler bir lokma ekmeği zor bulurken bizler her gün minyonlarca ekmeği çöpe atıyoruz. kim söyler ki bunlar Çanakkalelin çocukları diye. 
Siz olmasaydınız bizim için canınızı vermeseydiniz halimiz ne olurdu. Belki de şuan adımız bir İngiliz ismi dinimizde sapıtmış bir din olurdu. Ama şuan insanlar sizi unutmuş durumda herkes kendi hayatını önemsiyor hep ben diyor. Oysa siz ben demediniz vatan dediniz gözünüzü kırpmadan sipere gittiniz din için iman için vatan için savaştınız sizler olmasaydınız bu vatan elden gidebilirdi.
Siz bize orada tertemiz bir sayfa açtınız bu vatan sizin eseriniz.
Az mıydı 253.000 şehit. Hangi ordu dayanırdı buna bir vakit işte bütün bunları anlatıp biz böyle bir nes-lin torunlarıyız diyoruz sadece. 
Biz şu anda olumsuz şartlar altında yaşadığımızı söylüyoruz sizi sizin yaşamınızı düşünmeden siz ki hiç-bir çıkarı olmadan her şeyinizi arkada bırakarak ananızın koynundan ayrılıp cephenin buz gibi mevzilerine sığındınız ananızın sıcacık mis gibi çorbasını bırakıp cephenin bir kuru ekmeğine talim ettiniz. 
Biz gençler sizin kazandığınız bu vatanı hak etmek için ne yapacağımızı nasıl davranacağımız konusunda çelişkilere düşüyoruz ne yapmamız gerektiğini bilmiyoruz çoğu zaman enerjimizi farklı şeyler için kullanıyoruz 
Sadece ne yapacağımızı bilmiyoruz bu birazda büyüklerimizin suçu,17 yaşındayız ama hala sizlerin sa-vaştığı çarpıştığı o büyük destanı yazdığınız yeri göremedik oysa ki Japonya’da 5-6 yaşında Hiroşima ve Nagazaki’ye götürüp orda nükleer bombadan ölenleri gösteriyorlar onları daha küçücük yaşta eğitmeye başlıyorlar 
Çevre böyleyken bizden muhteşem olmamızın beklenmesi biraz saçma değil mi? 
Siz ananızdan babanızdan ve hatta canınızdan vazgeçtiniz bu yola çıkarken. Cephede bir kuru ekmeği zor buluyordunuz şimdi bak yeni nesile sofrada 3-4 çeşit yemek varken bile hala memnun değil, hiçbir şeyi beğenmez, elindekilerle yetinmez, şükretmeyi bilmez. Sizler o soğukta doğru dürüst kıyafetiniz ayağınızda ayakkabınız yokken bile şükrettiniz.
Allah diyerek top mermisini kaldırması, geceleri soğuk yerlerde yatışınızı hatırladıkça utanıyorum.
Siz gözünüzü kırpmadan savaşırken sizin yaptıklarınızın hatrına 1 dakikalık saygı duruşuna dayanamı-yorlar. Bana ne deyip sırt çeviriyorlar.
Ölüm size kucak açmış beklerken kaçmak değil sizin yaptığınız. Düşmana karşı gözünüzü kırpmadan cepheye koşma, canınızı vatana siper etme arzusu.
Öyle bir toplumumuz var ki savaş olsa savaştan kaçan, öl deseler ölümden korkan, Çanakkale’yi anlat deseler ağzını açamayan bilinçsiz dünya zevkine kendini kaptırmış. Bu yüzden içiniz rahat olsun diyemiyo-rum. 
Belki sizin gibi savaşamıyorum ama; okuyorum, geleceğimi aydınlatıyorum sizi öğreniyorum, yeri geli-yor sizi yaşıyorum. Çanakkale’yi yaşamaya çalışıyorum. 
Ben farkındayım size neler borçlu olduğumu ama sadece farkında olmak yetmiyor. Biliyorum
Benim bir tarih öğretmenim var bana kınalı Ali diyor. Arkadaşlarım o öğretmenimin bana öyle demesi-ne gülseler de ben çok mutluyum bana bir şehit ismi ile hitap edilmesinden. Nasıl utanırım ki bana bir şehit ismi ile hitap edildiği için. 
Kahraman, cesur, yiğit, korkusuz, mert Türk askerleri belki de askerlik yaşı gelmeden şehitlik mertebe-sine ulaşmış milyonlarca çocuk hasta iken yatağından kalkıp Çanakkale’de hiç yorulmadan savaşan Ahmet amcam. Mehmet amcam, Ali amcam ve daha ismini bilmediğimiz milyonlarca ihtiyar delikanlı! Onlar cep-hede savaşırken onlara mermi taşıyan yaralılarla ilgilenen cephedeki askerlerimize yemek pişiren Fatma teyzem, Hatice teyzem, Ayşe teyzem ve daha ismini bilmediğim milyonlarca kahraman teyzem.
Teknolojinin gelişmesiyle artık bizimle sadece silahlar ile değil türlü oyunlarla savaşıyorlar. Televizyon ile tarihimizi biz gençlere yanlış öğretmeye çalışıyorlar sanki geçmişten beri savaşın tek suçunun biz Türkler olduğunu kanıtlamaya çalışıyorlar ama biliyoruz ki: biz Mekke’yi fethederken kimsenin burnunun bile kanamasını istemeyen peygamber efendimiz Hz Muhammed’in (sav) ümmetiyiz böyle bir ümmet savaşı nasıl ister anlayamıyorum.
İşte bunu tüm dünyaya ispatlamak için gerek ben, gerek arkadaşlarım, gerek öğretmenlerim, gerek te-mizlik işçisi Ahmet amcam kısacası bütün herkes görevini en iyi şekilde yerine getiriyor sizden emanet aldı-ğımız bayrağı bizden sonraki gelecek kuşaklara en iyi şekilde verdiğimizden hiç şüpheniz olmasın.
Şehit düşeceğini bile bile korkusuzca ölüme yürüyen asker. Ben sana nasıl öldün diyebilirim. Mehmet-çik ölür mü, şehitler ölür mü? 
Ben biliyorum ki şehitler unutulursa ölürlermiş.
Ne kadar zor şartlarda savaştığınızı anlamamız gerçekten de mümkün değil. Sizleri anlamak için o anı yaşamamız gerekir. Aç kaldınız, susuz kaldınız, silahsız, cephanesiz kaldınız, doğru dürüst bir kıyafetiniz bile yoktu. Ne ayağınızda bir ayakkabı vardı sapasağlam ne de elinizde eldiven ya da bir şapkanız. Gerçekten yediden yetmişe genç, çocuk, yaşlı demeden hepiniz canınız uğruna gittiniz cepheye bu canınızdan çok sev-diğiniz vatan için. Geride kalanları düşünmediniz yeter ki onlar rahat etsin diye. Bizleri düşündünüz ta o zamandan.
Kesinlikle bizler emanete ihanet ettik. 
Çünkü emanet ettiğiniz topraklara hakkıyla bakamadık. Çirkinleştirdik bu toprakları. 
Benim atam yarım bir çarık, yırtık bir giysiyle üşümüyor da ben bu üzerimdeki ile mi üşüyeceğim deyip bir anda ısınıyorum. 
’’Bu gün bazı insanlar din, dil, ırk ayrımını kullanarak sizin canınız pahasına kazandığınız bu vatanı par-çalamak istiyor. 
Çanakkale, henüz çocuk sayılacak kadar küçük ama gözündeki ateş ile dünyayı yakacak kadar cesur olan insanlarla doluydu. Siz o gün orada düşmanla mücadele ederken biz bu gün tek yapmamız gereken ders çalışmayı bile doğru düzgün yapamıyoruz. 
Eskiden okula gitmek istenirdi okula gidene çok özenilirdi Şimdi ise okula gitmek çok normal olmuş. Bu çok iyi bir gelişme ama gidilmek istenmiyor. Bunun derslerin sıklığı ile ve ödevlerin çokluğu ile hiçbir alakası yok. Okul ortamı artık bu kadar kirli kötü ve terbiyesiz bir hal almış ki eğitim görmekten çok kötü ahlak öğreniliyor. Okullar bir eğitim yeri olmaktan çıkmış bir günah çukuru halini almış. Bu yüzden bende okulu hiç sevmiyorum.
Dün Mehmetçik Çanakkale’de nasıl bir destan yazdıysa bugün de Mehmetçik aynı destanı Afrin’de ya-zıyor, dünya döndükçe yine yazacaktır. Allah Mehmetçiğimizi korusun, Müslüman alemi de O’na layık hale getirir.
Düzenleyen
İsmet YALÇINLKAYA
18 Mart 2018

İsmet Yalçınkaya:

This website uses cookies.