Dedeler ve Ninelerin Misyonu!
-Sen tanıdığım en tatlı ihtiyarsın aslında sen ihtiyarda değilsin. Bedeni yaşlı ama ruhu genç, dinamik yaşama dolu birisin. Seni çok özledim dedeciğim.
-Babam yok, ancak dünyalar tatlısı tonton bir dedem var. Seni çok seviyorum…
“Memleketimde bir akrabamızı ziyarete gitmiştik. Ev sahibi genç çiftin iki çocuğu vardı. Büyük çocuk henüz beş yaşlarında idi, diğeri ise yeni doğmuştu.
Aile reisi genç adamın anne babası yakında bir yerde oturuyorlardı. Misafirliğe gittiğimiz akşam onlar da aramızdaydı.
Sohbet sırasında konu “torun sevgisi”ne geldi. Babaanne kocasını işaret ederek, “Torununa o kadar düşkün ki, bir gün görmese oturup ağlıyor.
Dedeye baktım. Duygulanmış, gözleri dolu doluydu.” (İnternetten, Recep KOÇAK)
“Rabbin ondan başkasına ibadet etmemenizi ve anne babaya iyilik etmenizi emretmiştir. İkisinden birisi yahut her ikisi senin yanında yaşlılık çağına ulaşırsa,sakın onlara öf bile deme;onları azarlama,onlara güzel söz söyle.” (İsra Suresi 23-24)
Çocuklar anne- baba, dede ve ninelere Allah’ın verdiği büyük nimetler olup ebeveynler için birer imtihan konusudur. Onlara karşı vazifelerimizi ne ölçüde yaptığımızdan, onları yarınlara nasıl hazırladığımızdan, onları manevi olarak doyurup doyurmadığımızdan hesaba çekileceğiz. Onların maddi zenginliğinden değil gönül zenginliğinden puan kazanacağız!
Ülkemizin son çeyrek asrında “geniş aile yapısından, çekirdek aileye yapısına” geçiş süreci yaşanıyor. Çekirdek aile yapısında dede ve nineler olmadığı için çocukların yetiştirilmesinde büyük bir tecrübeden mahrum kalındığı gibi aynı zamanda bu insanlar toplumun dışına itilmiş olunuyor.
Aslında bu sosyal hadise basit bir olay değil, bugünden yaşamaya başladığımız ve ileride tamiri mümkün olmayan problemlere sebep olacaktır. İşin içine ana-baba hakkı, çocuk eğitimi, ekonomik kayıplar, toplumsal erozyon gibi birçok konu dâhil oluyor. İster kabul edelim isterse algılamakta zorluk çekelim, lakin çocuk eğitiminde dede ve ninelerin büyük bir rolü olduğu yadsınamaz bir gerçektir.
Geniş aileden çekirdek aileye geçişte (dede ve ninelerin evden uzaklaştırılmasında) anne baba; anne-babasının rızasını kaybetmek ve kendi çocuklarını layıkıyla yetiştirememeyle karşı karşıya kalmaktadır.
Çalışan anne sayısının gittikçe arttığı günümüzde, dedelerin ve ninelerin desteği ve yardımına ihtiyaç her geçen gün artmaktadır. Çocuklar için en güvenli liman olarak görülmek zorundadırlar. Çocuğun sosyal, psikolojik ve kültürel yapısının gelişiminde olağanüstü etkilerinin olduğunu psikologlar söylemektedir. Dede ve nine aile yapısının vazgeçilmez değerleridir. Dede ve ninesiz büyüyen bir genç eksik yetişmiştir.
Eskiden dede-ninelerin yaptığı görevi artık parayla tutulan bakıcılarla, televizyonlarla ve sosyal medyayla doldurmaya çalışıyoruz. Sadece maddi kaygılarla bakıcılık görevini yürüten bakıcılar bir süre sonra çocuklara zarar vermeye başlıyor. Televizyonun ve sanal dünyanın esir aldığı çocuklar ise bir süre sonra zombiye dönüşüyor. Onları normal insana dönüştürmek neredeyse imkânsız hale gelecektir. Hiçbir psikolog ve psikiyatrist dedenin boşluğunu dolduramaz. Ruhsuz bir tedavi tedavi değildir, çocuğa ruhu verecek olan da farkındalığı gelişen dede ve ninedir.
Çocuğun sağlıklı bir şekilde gelişmesinde dede ve ninelerin önemi bariz bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Çünkü dedelerin ve ninelerin bıraktığı boşluğu hiçbir kreş, anaokulu, televizyon ve sosyal medya dolduramaz. İstediğiniz kadar anaokulu ve kreş açın, bu kurumlar anne baba ve dedelerin yerini dolduramaz. Nitekim dedelerin, ninelerin, artık eskisi gibi torunlarıyla birlikte olamadığı, onlara sevgisini aktaramadığı günümüzde terbiye ve eğitimden uzak nesillerle dolan okullardan; hem öğrencilerin bir kısmı, hem veliler hem de öğretmenler şikâyet etmektedir.
Anne babaların zaman ayıramadığı evlatlara dede ve nineler bolca zaman ayırabilir, anne babaların sevemediği evlatları dede ve nineler bolca sevebilir, anne babaların eğitemediği çocukları dede ve nineler çok kolay bir şekilde eğitebilir. 40-50 yıllık tecrübeleri, bol zamanları, kocaman yürekleri vardır ve bunları torunlarına vermekten hiç çekinmezler. Çocuklarla oyunlar oynarlar, onlara güzel hikâyeler anlatırlar, onlarla konuşurlar, en önemlisi de onları dinlerler. (Bu çocukları dinleyememe hadisesi modern çağımızın en büyük hastalığıdır ve kaçınılmaz bir gerçektir.) İşte bunlar çocuğun ahlaklı birey olarak yetişmesinde, çevresiyle sağlıklı iletişim kurabilmesinde gerekli olan davranışlardır. Dolayısıyla bu iki önemli değer aile dışında bırakılmaması gerekiyor. Diğer bir taraftan, çocuklarında beklediği davranış şeklini anne babalarına gösteren ebeveyn doğal olarak çocuklarına da örnek olmuş olurlar. “Çocuklar eleştirilmekten, azarlanmaktan değil, kendilerine güzel örnek olunmasından etkilenirler.”Thiersch
Dede ve ninelerin sığmadığı(!) evde gerekli gereksiz bir sürü eşyayı sığdırır hale geldik. Dede ve ninelere yer bulamıyoruz ama envai türlü eşyayı evimize sığdırabiliyoruz. Ondan sonra temizlikçi peşinde, toz alma peşinde dolaşıyor ve şikâyet ediyoruz. Ne hazindir ki bu tür ailelerde bir süre sonra çocukları da evlere sığmaz oluyorlar! Hâlbuki onlar yanımızda olsalar hem aile düzene girer, hem onlar da huzurlu yaşar hem de onların dualarını almış işlerimiz de rast gitmiş olur. Çocuklarımızı gönül rahatlığı içinde onlara teslim edebiliriz. Torunlarıyla karşılıklı olarak sevgi ve saygıya dayanan, sıcak ve dengeli ilişkiler kurabilen dede ve nineler, bu şekilde daha sağlıklı ve mutlu bir yaşlılık dönemi geçirirler.
Tüm bu sebeplerden dolayı çocuğa sorumluluk bilinci kazandırmada anne babaya görevler düştüğü gibi nine-dede gibi büyüklerimize de önemli görevler düşmektedir.
Şüphesiz çocukların en iyi biçimde yetiştirilmeleri, gerek anne-baba ve gerekse de diğer aile büyükleri olan dede-ninenin uyum içerisinde birlikte hareket etmelerine bağlıdır.
Çocuğun kendisini güvende hissettiği en önemli yerlerin başında aile geliyor. Annenin şefkati, babanın güveni, dede ve ninenin sevgisinin yerini hiçbir şey alamaz. Bu durumda rollerin birbirine karıştırılmaması gerekiyor. Çocuğa iyilik yapayım derken kötülük yapılmamalı. Mesela annenin “yapma!” dediğine dede “bırak yapsın!” derse çocuğun ikilem yaşayacağı muhakkaktır. Doğru ile yanlışı birbirinden ayırmak gerekiyor. Çocuk, arzusu dışında bir tutum görürse hemen kolaylıkla taviz veren tarafa sığınır. Çocuğun her isteğini şartsız yerine getirmek, onlarda şımarık ve sorumsuz bir kişilik geliştirir. Aşırı hoşgörü ve koruyuculuk çocuğun eğitiminde denge ve tutarlılığı ortadan kaldıran bir tutumdur.
Bütün bunların yanında rollerin de birbirine karıştırılmaması lazım. Çocuğun eğitimi, terbiyesi ve yetiştirilmesinde direksiyon kesinlikle anne babada olmalıdır. Dede ve nineler, çocuk eğitiminde yalnızca destekleyici rol oynamalıdır, asla annelik ve babalık görevine soyunmamalıdır. Anne-babanın çocukları için aldıkları kararları hiçe sayacak davranışlardan itinayla kaçınmalıdır. Torunlarına karşı hiçbir sözü ve davranışının çocuğun gözünde anne ve babasının değerinin ve otoritesini zaafa uğratmamalıdır. Şayet çocukların yanlışlarını görürlerse bunu anne baba ile paylaşarak halletme yolunu seçmeleri daha doğru olur.
Dedeler ve Nineler…
Ailenin başöğretmenleri!
Torunların sevgilileri!
Masal kahramanları!
Emeklilik mesleğinizi sizlere söyleyeyim mi?
Torun öğretmenliği
Bu meslek kutsal bir meslektir ve sizin asli görevinizdir.
Çocukların hayırlı evlat olmaları, ülke ve insanlık için çalışkan ve dürüst insan olmaları, inançlı insan olmaları, ileride kaliteli bir yuva kurmaları sizin elinizdedir.
Emeklilikte sıkılıyor musunuz?
İşte size meşgale.
Hem eğlendirir, hem dinlendirir hem de sevap kazandırır.
Önce okuyalım ve öğrenelim.
Ne okuyalım?
İnancımızın güzelliklerini?
Çocuk psikolojisini.
Çizgi filmleri yorumlamayı.
Masalları
Soysal medya ve elektronik aletleri kullanma becerisini biraz geliştirelim.
Sonra torunlarımızı öğretelim, onlarla kaliteli zaman geçirelim. Onların kişilik gelişimini canavarların eline bırakmayalım.
Yanlış anlamayın. Bu durumda çocukların bakıcısı değil öğretmeni oluyorsunuz. Çocuk hamalı değil, efendisi oluyorsunuz. Devletin geleceği için çok kutsal bir görevi yerine getirmiş oluyorsunuz.
İsmet YALÇINKAYA
27 Mart 2018