“Yazınca deşarj oluyorum. “ Diyor. Edebiyatçı ağabeyimiz. Çok doğru bir sözdür.
Yazınca ben de deşarj oluyorum.
Dayanılmaz acılara gözyaşı dökmüş oluyorum.
Gözüm yaşaracak kadar gülmüş oluyorum. Bunlarla rahatlıyorum.
Edebiyatçı değilim. Edebiyat bölümü okumadım. Lisede aldıklarımı köye götürdüm. Onları yaylada şiir yaptım. Tarlada mani, köyde edebiyat olarak paylaştım.
Altmış üç yılında, günlük yazmaya başladım. On beş yaşındaydım.
İyi ile kötüyü, acı ile neşeyi, güzel ile çirkini yazdım. Edep ile ayıbı, günah ile sevabı yazdım günlüklerime.
Hiç aksatmadan her akşam o günü yazdım.
Yazdıkça içimden dertleri attım. Üzüntüleri attım. Huzur ve neşeyi depoladım. Akşama kadar yaşadım. Akşam yazdım.
Yazdıkça rahatladım. Sorunlarım yok oldu. Elli yıldan fazla yazdım. Emekli oldum.
Emekli oldum ama boşlukta kalmadım. Yazdıklarımla oynamaya başladım. Çok zevkli bir oyundu benim için.
Dertleri ayıkladım. Çöpe attım. Güzellikleri hayatımın devamı olarak kabul ettim. Yanıma aldım. Bir kitapta topladım hepsini. Kitabın adına da:
“Geride Kalan Yıllar “dedim.
Geride kalan yıllarla neler kalmadı ki?
Çocukluğum, gençliğim, öğrenciliğim, öğretmenliğim kaldı. Güldüklerim, ağladıklarım, üzüldüklerim, korktuklarım, cesaretlerim hepsi geride kaldı. Sevdiklerim ve sevindiklerim duygularıma misafir olup, benimle geldi. Ömrümün son basamağına yalnız bıraktılar beni.
Peşimi bırakmayan, benden hiç ayrılmayan biri daha vardı. Sigara.
Onu altmış üçüncü basamağa kadar taşıdım. En büyük hatayı yaptığımı ancak o basamakta anladım. Orada bıraktım.
Sağlıklı olarak son basamağa tırmanmaya devam ediyorum.
Sigarasız ölümün bile güzel olacağına inanıyorum.
İşte bende bu yazılarla deşarj oluyorum.
Yazan edebiyatçı, ölene kadar görev yapar. Emekli olunca işini bırakmaz. Yolda yürürken, arabada giderken, kahvede otururken aklında hep edebiyat vardır. Kelimenin değişik anlamlarının nasıl kullanılacağını hep düşünür. Kapıyı sürme ile, göze sürmede sürmenin anlamını açıklar.
Yek, DÜ, se, cihar, penç ve şeşin dilimize hangi dilden geldiğini bilmeyenlere (bilenlere) açıklar. Uygun ortamlarda yalnız kalınca yazar. Bağımlısı olmuştur okumanın. Her fırsatta okur.
Cami hocasına sordum:
-Emekli oldun mu?
– Oldum.
– Ne zaman?
– İki yıl oldu.
– Hayırlı olsun. Namız kılmaya devam mı, bıraktın mı?
Bazıları güler ve anlatmaya başlar. Bazıları da sinirlenir anlatır. Dinimizde namazın öneminden söz ederler. Bu sorumun bir şaka olduğunu anlamakta zorluk çekerler.
Cami hocaları ile yazan edebiyat öğretmenleri, işini ölene kadar yapmaya devam ederler.