DİLİMİZDEKİ “OYYY..!”LARLA ELİMİZDEKİ ‘OY’LAR…

Güzel Türkçemizin zengin çeşnisi bir çok yörelerde özelliklerini şive, lehçe, ağız tarzında gösterir. Halk dilindeki bir çok sözcükler zamana, mekana göre değişik yorumlarla çıkar karşımıza.

            Türkçemizde kısa ve öz anlatım hep ön plandadır. Sondan eklemeli dil olduğu içinde basit köklerden çok sayıda sözcük türetilirken anlamlarda zenginlik kazanır.

            Bir hece bazen çok şey anlatır. Burada söyleyenin özel durumu, vurgulayışı, tonlayışı, doğallığı çok önemlidir.

            İşte bu sözcüklerden birisidir “OY..”

            Alfabemizin “O” ünlüsü ile, “Y” ünsüzünün oluşturduğu tek heceli, aynı zamanda sesteş bir sözcüktür. Dilimize o kadar yerleşmiştir ki bakın nerelerde, ne amaçla, nasıl kullanıyoruz “Oy”u…

Bir “Oyyyy…! Vardır ki; Feryattır, çığlıktır. Ciğerin köşesinden, derinlerinden çıkan oy dur. Bir ananın, bir bacının, bir eşin çığlığıdır, isyanıdır, figanıdır. Püsküren volkan, yanan yürek, sönen ocaktır.

“Bulut gözlüm, dal perçemlim, kınalı kuzum…!” diyen anaların yükselen feryadıdır. Albayrağa  sarılmış yavrusuna son haykırış, son sesleniştir. Ayrılığın yokluğun, gidip dönmemenin ağıtıdır. Acılı yüreklerin son tesellisidir bu “Oyyy”.

Diğer bir “Oyyy!” ise, sevgili annemin “Oy”larıdır. Bu “Oy”lar gelecek günlerin hava raporudur.

Oyy..! dizlerim oyyy…! Yarın yağmur yağacak çocuklar haberiniz olosun..!” dediğinde hep güldüğümüz ama ertesi gün sırıl sıklam ıslandığımız yağmur habercisi olan annemin “Oyyy…!” larıdır.

Bir “Oy” da vardır ki; O coşkudur, birlik beraberliktir. Dostluk çağrısıdır. Sevdalıya, sevdaya sesleniştir. Omuzların titrediği, bellerin oynadığı, topukların yere vurduğu horonlarda, halaylardadır bu oy…!

“Ben sana sarılayım oy, oy Eminem…

Nedir bu güzellikler, nedir bu güzellikler…” diye seslenen gönül telimiz, gönül köprülerimiz olan TÜRKÜLERDEKİ “oy”lardır. Uzun havaların, mayaların, hoyratların süsleridir bu “Oy”

            *Bu “oy”lardan birisi de canımız acıdığında, fiziki acılara karşı verilen tepkinin sesli ifadesidir. Düşmeler, kırıklar, yanıklar, kesikler “Oyyy…!” sesleriyle ifade edilir ki, istenmeyen “oy”lardan birisidir.

            * Dilimizdeki “Oy”lardan bir başkası da, basit fiil durumundaki “OYMAK” fiilinin kökü olan “OY”dur. Aynı zamanda emir kipidir.

            OYMAK bir nesnenin iç çeperlerini, dıştan içe doğru incelterek dibe doğru inilmesidir.

            Kabağı oyarız. Biberi, patlıcanı oyarız. Ağacı, toprağı oyarız. Kızdığımız zamanda karşımızdakinin ya gözünü oymakla, ya da ciğerini oymakla tehdit ederiz. Bu cümleler oymak fiilinin kullanıldığı en kötü, istenmeyen eylem tipleridir.

            Lâkin; Günümüzde rağbet gören, görsel ve yazılı basında boy boy izlediğimiz bu eylemler, milletin temsil edildiği yüce yerdeki insanlar tarafından dünyanın gözü önünde sergileniyorsa “OYMAK” fiili de genetik değiştirerek hayatımıza girme durumunda kalmaktadır.

            Tüm yukarıdakiler dilimizdeki “Oy..!” lardır…

            *Son olarak bir “Oy”umuz daha var. Bu elimizdeki “Oy” dur.

            Bir “ad” bir “îsim”dir. Annemin “REY” dediği bu nesne bazen bir kağıt parçası, bazende kalkan bir “EL”dir. Ama her defasında bir taraf kazanırken, diğer taraf kaybetme durumundadır.

            Demokrasi var ise sağlıklı bir oylama, hak hukuk içinde bir oylama mutlaka var olmalıdır.

            Şunu asla unutmamalıyız! Oylarımız çok değerli ve de çok özeldir. Kağıt üzerinde kullanırken de, el kaldırarak seçerken de aklımızla yüreğimizi birlikte çalıştırıp “keşke”ler le “Oyyy..!” dememek için sağ duyulu olmamız şarttır. Çünkü verdiğin her “oy” güzellikleriyle, çirkinlikleriyle, olumlu, olumsuz olgularıyla bir gün mutlaka sana dönecektir.

            “Bir oy bazen çok şeydir,

            Bin oy bazen hiçbir şeydir.”

            Esen kalın.

Şerare Kıvrak:

This website uses cookies.