Dövüşen Kafalar!

İnsan bu; kimi tartışır, kimi dertleşir,

Kimi de edep erkân bilmez inatlaşır.  (Ahmet SEVGİ)

“Ahlaksız, yalancı, FETÖ’cü, PKK işbirlikçisi, şerefsiz ve alçaksın, edepsiz, çirkef, sahtekâr, cibilliyetsiz, terbiyesiz, çapsız, densiz, münafık, alçak, çapulcu …” ve daha niceleri açık oturumlarda insanların hafızalarına kazınan kelimeler, hakaretler.

Yaşları 50’nin üzerindeki bu ünvanlı cahiller, her türlü etik dışı saldırganlıkla yaptıkları tartışmalar, tartışmadan ziyade bir kavgaya dönüşüyor, ‘belden aşağıya’ vuruşlarla birbirine galip gelmeye çalışıyorlar. Açıkça; “biz tartışmıyoruz, dövüşüyoruz” der gibi ekranları kirletiyorlar. Kimi karşısındakini bağırarak susturmaya çalışıyor, kimi ‘aba altından sopa’ gösteriyor, kimi canlı yayında stüdyoyu terk ediyor. Bazıları canlı yayında olduğunu bir an unutup ağza alınmayacak küfürler savuruyor! Peki, bu tartışmaların fitilini kimler ateşliyor? Her şey reyting için mi, yoksa amaç gerçekten tartışıp doruyu bulmak ve milleti aydınlatmak için mi?

Tartışmada iki unsur söz konusudur. Bunlar “akıl ve dil”dir.  TV’lerde yapılan açık oturumlardaki konuşma ve yaşananları incelediğimizde dilin kirlendiğini aklın ise kapının dışına konulduğunu görmek mümkün! Bağırıp çağırarak, hakaret ederek, bir tarafa öfke ile saldırarak insanları yönlendirdiklerini zanneden bu zavallılar ağızlarından kaçırdıklarıyla milletin sadece nefretini kazanıyorlar. Canlı yayında, ‘katil devlet’ diyebilecek kadar ‘aptal cesareti’ gösteren bu zavallıların tek derdi, tribünlere oynamak ve ağababalarına şirin gözükmektir!

Evet, açık oturumlar bir nevi arenaya dönüşmüş durumda. Doğruyu bulma, aklı ön plana çıkarma, samimiyet, vatandaşa doğru bilgiyi aktarma diye bir kaygıları olmayan dörtlü ya da altılı çeteler arenaya çıkartılıyor. Tek düşünceleri rakip olarak gördüklerini alt etmek! Tartışmaların hangi kanalda olduğunun bir önemi yok ve programlarının ‘daimi’ konukları hemen hemen aynı. Bunlar kanal kanal dolaştırılıyor ve ‘eniklerin havlaması’ gibi, ortaya bir yem atılıp birbiriyle talaştırılıyorlar! Neredeyse çete olmuşlar! Birbirlerini yenmek için her türlü hileyi mubah görebiliyorlar. Kullanılan dil tamamen ayrıştırıcı, ötekileştirici, etik değerleri yok sayan bir söylem dili. Başta yalan olmak üzere kızgınlık, aşağılama, iftira, kin, öfke… Toplumda algı yaratma üzerine kurulu bu tartışmalardan, nefret kaynaklı siyaset taraf bulmakta, toplumsal barış ve birlikte yaşamanın temelleri sarsılmakta. Bu tartışmalarda aynı zamanda ikiyüzlülüğü de görmek mümkün. Daha bir yıl olmadı, geçen seçimde; sevgi, barış, gülümseme, hoşgörü, kucaklama, dokunma… ön plandaydı ve bunlarla seçim kazanıldı. Sonra ne mi oldu? “Eşşeğe altın palan vursan eşşek yine eşşektir” ” vecizesinde olduğu gibi herkes aslına rucü etti! Maalesef, sevgi, saygı, hoşgörü, barış… kavramlarından uzaklaştırılan siyaset; cinsiyet, kimlik, inanç, mezhep, ideoloji farklılıkları üzerinden mücadele alanı oluş-turmaktadır ve ilimsiz siyaset de tam da budur işte.

Bütün bunlardan dolayı toplum olarak öfkelenir olduk, strese kapıldık. Çünkü buna benzer durumlar film ve dizi sektöründe de olunca, haberler de dahil televizyon izleyemez olduk. Çünkü haber kanalları kötü, çirkin, sinir bozucu ne kadar haber varsa uzun uzatıya anlatıyor, insanların devletine ve milletine olan güvenini zedeliyor. ‘Bir pire için yorgan yakan’ bu zavallılar millette fay hatları oluşturdukların ya farkında değiller ya da bilinçli bir projenin taşeronluğunu yapıyorlar. Pedagojik yanı hiç dikkate alınmadan pespaye bir şekilde milletin önüne konuluyor haberler, yorumlar, diziler. Dinledikçe, izledikçe bunalıyor insanlar. Dayanamayınca da ya televizyon kapatılıyor ya da sosyal medyaya takılma yolu seçiliyor. Bu da bir çıkış değil aslında. Denize düşüp yılana sarılmak gibi hani!

Tartışmada amaç gerçeğe ulaşmaktır. Meseleleri çözebilmenin, doğruyu bulabilmenin yollarından biridir “tartışma.” Tartışmaya, bir nevi görüşlerin tartılması da denilebilir. Tıpkı pazardan satın aldıklarımızın ederini nasıl ki tartarak anlayabiliyorsak, düşüncelerimizin de doğruluğunu ya da yanlışlığını kelamla tartmaktır tartışma. Tartışmada düşünceler çarpışır, yanlış olan düşünceler çürütülür. Ortalıktaki kirli düşünce ve dedikodular yok edilir. Tartışmadaki maksat bu olmalı. Dolayısıyla tartışmada bir sonuca varma amaçlanır, o da doğruyu bulmaktır. Dolayısıyla tartışma iyi niyetle yapılır, fikrin galip gelmesi amaçlanmaz, hangi fikir doğru ise ona tabi olunmalı, asıl gaye. Onun için tartışmada sabır çok önemlidir, çünkü neticede doğru ortaya çıkacak. Bu bağlamda muhatabın savunduğu düşünce size göre yüzde yüz yanlış olsa bile onu anla-maya çalışmak, meseleye bir de onun penceresinden bakmak tartışmanın temel prensibi olmalı.

Namık Kemâl’in “Bârika-i hakikat müsademe-i efkârdan doğar” (fikirlerin açık ve net çarpışmasından hakikat güneşi doğacaktır)  sözü doğrulara fikir tartışmalarıyla ulaşılabileceğini ifade etmesi bakımından önemlidir. İyi niyetle tartışılırsa ihtilaflar hayırlı sonuçlara vesile olur. Tartışmanın kavga etme, atışma yahut inatlaşma olarak algılandığı bir toplumda tartışmayla müspet neticeler elde etmek mümkün değildir.  Çünkü amacı bağcıyı dövmek olan bir tartışmada “dediğim dedik çaldığım düdük” havası olur ki, bir kasa keçiboynuzu yesen bile ele geçen bir gram bal olmaz. Nitekim bu güne kadar izlediğim hiçbir tartışma sonucunda elle tutulur bir neticeye ulaşıldığı vaki olmamıştır. Olmuş olunsaydı her hafta aynı başlık tekrar tekrar tartışma konusu yapılmazdı.

Cahillerle zinhar tartışmamak lazım. Tartışmanın itibarı zedelenir ve hiçbir hayırlı netice de elde edilemez. Düşünebiliyor musunuz, bu günkü liderlerle 1990 öncesi liderler gibi tartışma programları yapılmış olunsaydı ne gibi durumlar ortaya çıkardı? Şimdiki liderler iyi ki tartışmıyorlar. Zira o günlerdeki tartışma-larda seviye vardı ve günlerce tartışma programlarını beklerdik. Bu gün seviyesizlik var ve tartışma sonucu kan gövdeyi götürebilir! Bu gün liderler tartışmış olsaydı, öyle inanıyorum ki Türkiye’nin her türlü ulusal çıkarları “etek taşı” gibi ortalığa serilirdi. Tıpkı “Mit tırları” operasyonunda olduğu gibi. Şimdiki liderlerde nükte yok, güzel Türkçe yok, ülkenin bağımsızlık derdi yok, ulusal çıkarlar konusunda ortak bir düşünce yok; yalan ise diz boyu! Onların tartışmasından Allah bu milleti korusun!

“Günümüzdeki tartışmacıların pek çoğunun en büyük silahı edepsizliktir!” Oysa edep her şeyde geçerlidir ve insan edepli olmak zorundadır. Bazıları, “Tartışmanın edeple ne alâkası var?” diye sorabilir. Edep beşikten mezara kadar bırakılmaması gereken en önemli özelliktir ve insanidir. Onun için tartışmanın da her şey gibi bir edebi olmalı. Zira edep ahlaktır ve ahlakın olmadığı yerde ahlaksızlık devreye girer. Onun için ekrandaki tartışmalar bir süre cicim micim şeklinde yürüdükten sonra bir anda birbirine saldırmaların temelinde, etik değerlerden yoksunluk yatmaktadır.

Ne güzel demiş koca Yunus!

“Edebim el vermez edepsizlik edene.

Susmak en güzel cevap, edebi elden gidene!”

En iyisi susun da bu millet rahat etsin. Milletin irfanı sizin yorumlarınıza ihtiyaç duymaz. Çekilin önümüzden bizi rahat bırakın. Sizin tepinmenizden yeter ezildiğimiz!

İsmet YALÇINKAYA

14.03.2020

İsmet Yalçınkaya:

This website uses cookies.