HAŞ DAĞINDAN BEY BAĞINA

HAŞ DAĞINDAN BEY BAĞINA

 

İlkokulu bitirdim. Tokat’a geldim. Haş dağında bir eve yerleştim. Dört odalı evin iki odasını bana verdi ev sahibi.

Gazi Osman Paşa Lisesinde ortaokul okuyordum.

Sabah evden okula, Öğlende okuldan eve; öğleden sonra tekrar okula, son dersten sonra tekrar eve gidiyordum. Günde dört kez Haşdağına  çıkıp iniyordum.

Üç gün önce bakanın açılışını yaptığı müzeyi gezdim.

Elli dokuz yıl önceki mahalleme yürüdüm.

Müze ile mahalle arası çok geniş bir meydandı o yıllarda. Meydanın adına “ kolordu “  denirdi.

Her yıl panayır Kolordu meydanında kurulurdu.

Şimdi, rastgele yapılmış beton binalar arasından yürüdüm. Sokağa girince buram buram tarih kokusuyla karşılaştım.

Bu koku, insana haz veriyordu. Sokağın başına geldim. Evimin önünden geçen sokaktı. Sokağı tanıdım. Adını unutmuştum tabelada okudum:

“Ali Paşa Mahallesi Çok sular sokağı“  yazıyordu.

Çok sular sokağı, Haşdağının beline,  kemer gibi sarılmış, Haşdağıda,  çevreyolunu omuzlamıştı.

Sokak beni kırk badalların başına götürdü.   Bunların Haşdağına tırmanmasını benim oturduğum ev engel olmuş.

Belediye, badalları yeni yapmış. Genişliği üçe bölüp, sağına soluna basamak, ortaya basamak kadar geniş çiçeklik ve pergola yapmış.  Her pergule, sahanlığa oturmuş olduğundan rampayı azaltmış görünüyor.  İçine banklar yerleşmişti. Belediye başkanı diyor ki:

“Aslında halk arasında kırk badallar olarak bilinir, ama burada (102)  basamak vardır. Bitimden Haşdağına devam edecek. O zaman  (400)   basamak olacak.”

Kırk badalları bir süre seyrettim. Geçmiş yılları düşündüm.

Resimler çektim.

Evimi de dıştan inceledim. Orada,  benim komşularımdan kimse kalmamıştı. Üzüldüm.

Bey bağı tarafına yürüdüm. Dere mahalledeki bahçelerden eser kalmamıştı.  Beton evler yapılmış. Az ilerisi Horuç. Yıkılan ve yıkılmak üzere evler var.  İlginç bir görünüm almış. Resimlerini çektim.

Horuç camiinin tam yıkılmasına fırsat vermeden, Kalaslarla ve brandalarla, sarıp sarmalamışlar.

Alt tarafı yüksek uçurum olan bu camii için yapılanlar çok yetersiz kalmış.

Elli dokuz yıl önce cıvıl cıvıl olan bu sokağı, son nefesini veren bir hasta gibi gördüm.

Kapılar, pencereler kırılmış. Kireç badanalı kerpiç duvarlar yıkılmış. Küçük kapılar, asma kilitle kilitlenmiş. İçlerinde kimse olmadığı hemen anlaşılıyordu.

Sokak, gerçek yontulmuş kesme taşlarla döşeliydi. Onlardan eser kalmamış.  Beton parkeler ve asfaltla  kaplanmıştı.

Çatısı yıkılmış, Camları kırılmış, kapısı enkaz ve saclarla kapatılmış bir ev içimi acıttı.  Akrabamızın eviydi. Çok gitmiştim o evde Anılarım vardı. Hüzünlendim.

Ak değirmen mahallesine gelmeden yoruldum. En kısa yoldan otobüs durağına indim. Ak değirmenden ilerisini daha sonra yazacağım.

Osman Kablan:

This website uses cookies.