Hayati İnanç Tokat’a Geldi
Bu akşam dinlemeye doyum olamayan, divan edebiyatımızın bülbülü Avukat Hayati İnancı Tokat Kültür Merkezinde dinleme zevkini yaşadık.
Divan edebiyatını en güzel terennüm eden, binlerce şiiri ezbere bilen ve tok sesiyle okuyan, hikâye ve nükteleriyle, aynı zamanda ders niteliğinde anlatımıyla ülkemizin bir kazancı olan mümtaz kişiliği Tokat’a getirenlere teşekkür ediyorum. Televizyon kanallarında, konferanslarında kayda alınan programlarını onlarca saat dinleyen, izleyen biri olarak canlı performansını da izlemek benim için bir kazanç olmuştur. Baştan sona okuduğu her şiirleri, yaptığı nükteleri, verdiği ince öğütleri neredeyse ezbere bildiğim halde canlı dinlemenin keyfi başka olmuştur. Hayati Bey’in Tokat’a gelmesinde emeği geçenlere tekrar teşekkür ediyorum, Allah razı olsun.
Salona biraz geç gittim. Çünkü ilginin çok fazla olmayacağını, nasıl olsa boşluk bulup rahatlıkla oturabileceğimi düşündüm. Ancak yarım saat önce gitmeme rağmen neredeyse yer bulamıyordum. Hatta protokole ayrılan yere kurnazca oturmasaydım ayakta kalacaktım! Bu durum beni fazlasıyla memnun etti. Çünkü salonun tamamı, alt ve üst kat dolu olduğu halde merdivenler de ayaktaki insanlarla dolmuştu. Tokatlılara candan teşekkürler. Yeni valimiz Sayın Ozan Balcı’nın okumaya, kültürel değerlerimize verdiği önem, okulları teşvik etmesi bu derece katılıma etki etmiştir. İnşallah okuma kültürünün gelişmesinde Sayın Valimizin öncülüğünde Tokat’ımız epeyce mesafe alacaktır.
Buraya kadar çok güzel bir etkinlik olduğundan bahsettik. Gelelim çuvaldızına! "Her güzelin bir kusurlu tarafı olur, kadı kızında da kusur var" penceresinden olaya bakmayacağım. Ancak yeri gelmişken bazı eksikliklerimizden bahsetmeden de geçemeyeceğim. Çuvaldızını biraz batıracağım!
Hayati İnanç Bey’in yaptığı hizmetin özü nedir desek üç-beş şeyle şöyle özetleyebilirim. Bunlar; temiz bir inanç, dünya hayatının gelip geçici olduğunun önemle altını çizmek, okumak, Türkçe'mize sahip çıkmak, tarihimizi yüz yıla sıkıştırmamak, tarihi şahsiyetlerimizi yaşatmak… Kısaca Hayati Bey bir Müslümanın yükümlülüklerine önem veren, onlardan pek taviz vermeyen biridir. Onu yaklaşık 100 saat dinlemiş biri olarak namaza önem verdiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Zira konferans sıkıştırdığını, konferans bitiminde namazı yetiştirebilmek için dinleyicilerle hasbihal edemediğini gördüm.Oysa konferansları 2-3 saat sürdüren bir insandır. Bugünkü durumu amiyane tabirle güzel bir yemeğin tatlıyla, çayla nihayetlenmemesine benzetebiliriz. Bu akşam aynen böyle oldu, yatsı ezanına 10 dakika kala konferans bitti ve herkes akşam namazını yetiştirmek için mescide koştu.
Ne yapılmalıydı?
Pek çok arkadaşla da görüştüğümde aklımıza gelen şu oldu? Eğer akşam ezanına 1 saat kala başlanılsaydı veya akşam namazı kılındıktan sonra başlansaydı ya da bir ara verilip arada dinleyicinin hem ihtiyaç gidermesi namaz kılacakların da bu arada namaz kılmasına fırsat verilseydi çok daha iyi olurdu. Konuşmacı ve dinleyiciler daha rahat olur, milleti namaza yetiştirmek için acele edilmez, çok daha zevkli bir program olurdu. Zira izleyicilerin çoğunluğu namaz kılan insanlardan oluşmaktaydı. Ki mescitte de bu duruma şahit oldum.
Mescit demişken mescidin hiç de kullanılışlı olmadığından, ihtiyaca cevap vermediğinden söz etmeden geçemeyeceğim. Kültür sitesi yapılalı 20 yıl olmuştur. 20 yılda yüzlerce konferans oluyor ve her konferansta mescitte izdiham yaşanıyor. Bir küçük odaya serilen halı ve ortasından paravanla bölünen alan mescide dönüştürülmüş ve bu güne kadar yetersizliği kimsenin aklına gelmemiş. Bir kapıdan bay bayan odaya giriyor, birbirinin önünden geçiyor, bay bayan sesleri birbirine karışıyor ve o ortamda namaz kılınıyor. Hiç kimse kendini vererek, huşu içinde sakin bir şekilde namazını kılamadı, sadece borç ödedi. Allah’ın bizim borç ödememize ihtiyacı olmadığını bilmemiz gerekir. Zira namaz bir borç değil bizim ihtiyacımızdır.
Mescitte karşılaştığım bir başka durumdan bahsetmeden de geçemeyeceğim. Çok canım sıkıldı. Acaba ben mi yanlış düşünüyorum bilmiyorum. Allah’tan af diliyorum eğer yanlış düşünüyorsam. Bizim dinimiz akıl dinidir; kalıp dini, atalarımızdan gelen gelenek dini hiç değildir. Akıl ve kitap bize verilen iki değerdir. Dediğim gibi son on dakikada bay bayan 15 kişinin sığacağı mescitte en az 60-70 kişi namazını yetiştirecekti. Mescide girdiğimde önde 4-5 kişi namaz kılarken üç arkadaş orta yerde cemaat oluşturdu. Bir baktım imama, konferans boyu cep telefonuyla mesajlaşan arkadaş. Cemaat yaptıkları için önde namazını bitirenler mescidi terk edemedikleri için dışarıda namaz kılmak için kuyruk oluştu. Eee arkadaş senin 27 derece sevap alma aşkına arkadakiler sıfır sevap alacak! O aklı Allah bencillik için mi verdi sana? Olmadı işte. Yazık ediyoruz kendimize, komşumuza, İslam âlemine ve insanlığa. Aklımızı kullanmadığımız için.
Sonuç olarak müdürlerden, idarecilerden istirham ediyorum. Özel idarenin mescidini büyütün. Ya da bayanlara ayrı bir mescit açın. Zira binanın buna müsait olduğunu zannediyorum.
Eğer yanlış bir değerlendirme yaptıysam özür dilerim. Tamamen iyi niyetle ele aldığım bir konudur.
Kalın sağlıcakla
İsmet Yalçınkaya