HERŞEY İNSAN İÇİN… (2)
HERŞEY İNSAN İÇİN… (2)
1970-1971 Eğitim Öğretim yılında Sivas Yıldızeli Pamukpınar Öğretmen Lisesini kazandığım yıllarda Tokat ilinin içinde geçerdik. Yaklaşık bir saat zamanımız olur, tek ana caddede yürüyüş yapardık. Kırk badallar Hükümet ve belediye binalarına çok yakın olduğu için her seferinde görürdük. Var olan tarihi dokunun önde gelenlerindendir. Eğitim Enstitüsü’nde okuduğum yıllarda, evlerde kalan arkadaşları ziyaretlerimizde sürekli kullanırdık. Her şehirde silinmez, daima yaşayan tarihi yapılar vardır. Tokat için saymamız gerekirse; Tokat kalesi, Taşhan, Suluhan, Paşahan, Bedesten ve Arasta, Saat kulesi, kırk badallar ve yüksek kahve diyebiliriz. Anadolu şehirlerimizde aşağı yukarı tarihi eserlerde benzerlikler vardır. Bu benzerlikler biz olma özellikleridir. Söz konuyu yazıyı paylaşıyorum.
“Bir olay anlatayım!
Kırkbadallar sağ olsun kamu kurumu eliyle daha rahat inilebilir, çıkılabilir bir hale getirildi. Mahalle sakinlerinin şimdi gözü kesiyor, çıkmaya da inmeye de.
Diğer yandan, gençlerin, kızlı-erkekli daha ortaokul, lise çağı öğrencilerin oturduğu, sigara içtiği, fısıl fısıl konuştuğu ve hatta cilveleştikleri mekânlardan biri oldu! Daha da acısı, yaşı başı 30’u, 40’ı bulmuş insanların zaman zaman alkol içtikleri, kafa buldukları ortama dönüştü.
Mahallenin çocukları sokakta oynamak için çıkıyor!
Geçtiğimiz gün akşamı, Cami hocası akşam namazını kıldırmak üzere gelirken kırkbadallar başında içki içtiklerini gördüğü 3 kişiye “gençler burada kötü örnek oluyorsunuz…” diye ikaz etmeye kalkmış. Vay sen misin ikaz eden! “İşine bak, sana ne! Keyfimize engel olamazsın” diye yanıt vermekle kalmayıp ikisi cebinden çıkardıkları bıçaklarla hocanın üzerine yürümüşler. Hoca, can telaşıyla çareyi kaçmakta bulmuş, peşi sıra koşmuşlar. Mahallenin bakkalı, konu komşu dışarı çıkmış, çocuklar paniklemiş… Etme tutma derken hocayı azmışlara bırakmamışlar…
Şimdi… Vatandaş yahut da hoca, muhtar, konu komşu… Elinde yetki olmayan biri ne desin? Ne etsin? En akılcısı güvenlik, kolluk güçlerine bildirmek tamam da, kolluk gücü dahi gelince, arsız yüzsüzlere “gidin burdan!” demekten öte ellerinden bir şey gelmiyor. Arsız yüzsüz işte, meydan boşalınca yine bildiğini okuyor.
Eskiden her mahallenin genci, abisi vs. vardı. Mahalleye itin kopuğun musallat olmasını önlerdi. Şimdilerde bu da mümkün değil… Adamlar tam bir musallat… Kanunların caydırıcılığı göz korkutmuyor. Şikâyetçi olanın, dövenin başına bela oluyor…
Yani, toplum bu tür musallat kişilere, arsız yüzsüzlere topyekûn bir tavır almalı. “Bana ne, neme lazım” dememesinin yolu bulunmalı. Bu musallat tiplere fırsat vermeyecek bir sistem mutlaka olmalı! Aksi halde yakmaya devam edecekler suçsuz günahsız birilerinin başlarını…
Mahalle bekçileri olmalı yani!”(https://www.facebook.com/tokatgazetesi)
Tabii bu yazının altında takipçilerin yorumları da var. Bu noktada hemen önemli bir ayrıntıyı eklemeliyim. Eğitim. İnsanı eğitmek.
Daha anasınıfından itibaren başlayan bu süreç hayata atılınca ve meslek sahibi olunca da devam edecektir. “ Beşikten mezara kadar…” İfadesi çok doğrudur.
Yukarı da Fatih Kılıç kardeşimizin paylaştığı olay çok önemlidir. Sürekli söylediğimiz ve her ortamda paylaştığımız önemli bir cümle milli ve yerli olmak. İnsanı kendisine, ailesine, mensubu olduğu milletine dahi insanlığa hayırlı, çalışkan ve başarılı bir şekilde yetiştirmek mecburiyetindeyiz. Yaptıkları ve düşündükleri ile başkasına zarar vermeyen, okuyan, düşünen ve üreten nesil için eğitim sistemini düzenlemek gerek.
Bir üst öğrenime hazırladığımız nesli, hayata da hazırlamak çok önemlidir.
Sevgi ve sevilmek dünya hayatında tartışmasız huzur ve mutluluğun anahtar görevini üstlenen kelimelerdir. Güven, sosyal ilişkiler, duygu ve ihtiyaçlarla sürüp devam eden ifadeler bütünüdür.
Öğrenmek için okumak, sonra ihtiyaç kadar bilmek, güven ve sağlıklı şekilde uygulamak. İradeyi, tecrübeyi alışkanlıkları, uygulamanın içine kattığımızda olumlu sonuca ulaşmak için hareket halindesiniz.
Doğru düşünen, doğru düşündüğüne, bildiğine inanan, kendine güvenen, kendi istediği noktaya ulaşmış olmak eğitim ve ailenin verdiklerini alma, kullanma becerisi kazanmış olması güzeldir. Hayatına doğru yön vermiş, yarınlara sağlıklı yürüyen bir çocuk olarak herkesi mutlu edecektir.
Dünya hayatına merhaba dediğimiz ve son nefesimizle tamamladığımız ana kadar hedef merkezli olmamız gerek. Her yaşta ve mekânda ilkeli, hedefli, ülkü ile bir üst öğrenime, hayata hazırlık içinde olmak mutlu olmanın köşe taşlarıdır.
Aile, eş dost, akraba, arkadaş ve yaşadığı toplumla barışık, hoş görülü, iyiliğin dahi güzel olan her şeyin mutluluğa akıntısı olan bir gülümseyiş huzurlu bir hayatı da beraberinde getirecektir.
Osman BAŞ