İBEK ve EMMİ
Diş hekimliği fakültesinden çıktım. Karşı kaldırıma geçtim.
Şehir merkezine doğru yürüdüm. Diş doktoru dişlerimi muayene etmişti. Dilimle sanki dişlerimi kontrol ediyordum. Gerek yoktu. Ama ben bunu istem dışı yapıyordum.
Esnaf dükkânlarını yeni açıyordu. Sabah saat dokuzdu. Açılmış dükkânların sayısı daha fazlaydı.
Karşıdan bana doğru gelen genç durdu. Önce ceplerini aradı. Anahtar çıkardı. Camlı demir kapıyı açtı. Orta boylu, lacivert elbiseli, mavi şapkalıydı. Dükkânın kapı ve vitrin demirleri de mavi boyalıydı. Onu izlemek için yavaşladım. Günün siftahını benden yapmasını istedim.
Açtığı kapının arkasındaki ceviz çuvallarını dışarı koydu. Bunların yayalara engel olmamasına dikkat ediyordu. Dükkân duvarına yaslandı küçük çuvallar.
Yanına yaklaştım:
-Günaydın.
-Buyur emmi.
Su istedim. Parayı uzattım. Suyu bana uzatırken, bir bana bir ceviz çuvallarına bakıyordu. Hava yağmurluydu. Yaz boyunca giymediği ceket ve şapkayı ilk giymişti. Şapkayı, duvardaki kancaya astı. Ceketi iliklemek istedi. İliklemedi. Suyu açarken sordum:
-Buralarda çörekçi fırını vardı. Nerede?
Parmağıyla gittiğim yönü gösterdi:
-Az daha gidersen, Ziraat Bankasının ibiğinde emmi .dedi. Kelimeleri daha kibar söylemeye çalışıyordu. Kendisine teşekkür ettim yürüdüm. Bunlar şimdi pek kullanılmayan sözlerdi: “İbik “ ve “Emmi”
Yaşımdan dolayı bana yabancı kelimeler değildiler. Ben yine de, daha iyi öğrenmek için sözlüğe baktım:
İbik: 1-Eklenti. 2-Horoz, hindi ve benzerlerinin tepesinde bulunan kırmızı deri uzantısı. 3- Kimi kemiklerde bulunan ve kasların tutunmasına yarayan, çizgi durumunda pürtüklü çıkıntı.
Ziraat bankasının ibiği bu anlamlara uymuyordu. Önemli değildi. Ben çörek fırınını buldum.