İKİ HABER, BİR YORUM
İKİ HABER, BİR YORUM
Dün televizyonda iki haber dinledim. İkisinde de içim yandı.
Birincisi atanmak için sınava giren yeni mezun öğretmenlerle ilgiliydi. Kendi dalında sınava giren sayısalcı öğretmenlerin en başarılısı elli sorunun on birini, sözelcilerin en başarılısı da yine elli sorunun yirmi dokuzunu doğru yapabilmişler. Yani onluk sisteme göre sayısalcılar üç, sözelciler iki alıp sınıfta kalmışlar.
Bunlar işe girerse dört yıllık fakülte mezunuyum diye havalarından geçilmez. Öğretmenliği de beğenmeyip ilk fırsatta müdürlük beklerler.
Öğretmen sınıfa, yiğitlikle kol gücüyle değil, bilgi ve becerisiyle hâkim olur. Öğretmenin en büyük müfettişi, öğrencisidir. Öğretmen, bilgi ve beceri yönünden donanımlı ise sınıfta sükûneti sağlar. Kendi dalında orta bile alamayacak düzeydeki öğretmen, ne yapsa boş. Öğrenciler onu parmaklarında oynatırlar.
Öteden beri kafama takılır ve yanıtını bulamam. Ülkemizde gereğinden çok ziraat fakültesi olmasına rağmen, domates tohumunu İsrail’den alıyormuşuz. Bir domates tohumu üretemeyen ziraat fakülteleri ne üretirler acaba?
Anılan sınav, ülkemizin eğitim durumunu açık seçik ortaya koymuştur. Bu sonuçlara göre etkili ve yetkililerimizin derin derin düşünüp soruna acil çözüm bulması, kaçınılmaz bir görevdir, diye düşünüyorum. Kendisi sınıf geçecek puanı alamayan öğretmen, öğrencisine ne verebilir ki?
İkincisi, seksen yaşındaki bir yurttaş, yatalak eşine ilaç yazdırmak için doktora gitmiş. Doktor: Hastayı görmeden yazamayacağını söylemiş. Hastanın yatalak olduğunu raporla ispat eden yurttaş, doktoru ikna edememiş. Tartışmaktan bunalan doktor, polis çağırmış. Azrail kığlındaki iki polis, önce dövmüşler vatandaşı, sonra biber gazı sıkıp ters kelepçe vurmuşlar. Belki de gözaltına almak için karakolla götürmek üzere araca bindirilen yaşlının kalbi dayanamamış, ruhunu oracıkta teslim etmiş.
Bu olay senaryo değil, aynıyla vaki ki bültenlerde haber olarak veriliyor. Bu habere yorum yapmaya yüreğim elvermiyor. Okuyucuya bırakıyorum. İsteyen yapabilir…