Köylümüzdü. Köyümüzde ilk okuyup öğretmen olan iki kişiden biriydi. İlk öğretmenliğine de köyümüzde başlamış. Dört ve beşinci sınıflarda öğretmenim oldu. Çünkü ilk üç sınıfı, eğitmenim okutuyordu.
Başöğretmen, gençliğine rağmen kısa sürede otoritesini sağlamış, büyük küçük herkesin sevgi ve saygısını kazanmıştı. Onları örnek alarak aynı köyden bir hayli öğretmen yetiştik ama öğretmen denilince akla, ilk önce İsmail Şahin gelirdi. Bir topluma girince büyük küçük herkes ayağa kalkardı.
Kahvede bir gün, birkaç öğrenci görmüş. Emretmiş ortalığa: “Öğrenciler kalsın, herkes dışarı.” İnsanlar itirazsız, tıpış tıpış boşaltmışlar kahveyi. Boşaltanların içinde kahvede kalan öğrencilerin yakınları da vardır muhakkak. Ama o, kimseyi dinlemeden önce nasihat, sonra bir güzel dayak atmış, çocuklara…
Köy Enstitüsü mezunlarına bazı tarım araçlarıyla, bir kısım toprak da veriliyormuş. Hem maişetini temin etsin hem de köylüye örnek üretim yapsınlar diye. Aksi gibi toprak diye bizim ekili tarlayı bölmüşler, lojmanı da komşuyla bizim harmanın bir bölümüne yapmışlar. Tarlayı sonra geri aldık ama lojman yerinde duruyor. Harman zamanı koyu gölgesinde dinlendik, komşularla beraber…
Tarla ve harmanımıza çok üzülen annem ve babam, öğretmenin sebep olduğunu düşünüp darılmışlar ama o, “İlçeden gelen yetkililer oraları tespit ettiler, bana söz hakkı bile tanımadılar” diyor. Ben de diyorum ki “Onun yerine yabancı bir öğretmen gelse belki yine alırlardı, tarla ve harman yerini. O zaman kime küsecektik? ”
Benden on iki yaş büyük olduğunu söyleyen öğretmenim aradı dün. Buna göre doksan iki yaşında olması gereken öğretmenim ve eşi dışarı çıkamıyorlarmış. Bir yardımcı kadın tutmuşlar, hizmetlerini görmesi için. Hal hatır sorup, bayramlaşıp kapattıktan sonra tekrar aradı. Sana bir anımı anlatacağım, iyi dinle diye söze başladı.
“Mazı başı köyünde beğendiğim eşime dünür göndereceğim. Bunu duyan kayın babam, doğruca Alaca’da almış soluğu, bir Küreli bulur da oğlanı soruştururum diye.
Hasan Ağama (rahmetli babana) rastlamış. Kızımı sizin köyden bir öğretmen ister nasıl bilirsin onu? Demiş. Hasan ağam, biz onlarla dargınız ama kızgın değiliz. Oğlana gelince eline ekmeğini almış, çalışkan saygılı, pırlanta gibi bir delikanlı. Dargınız diye kötüleyemem, Allah’tan korkarım. Ver. Kızın, rahat eder, sen de pişman olmazsın demiş.
Hacıağa’nın önderliğinde bizimkiler, dalına binip ya evet, ya hayır diyeceksin deyince kayın babam, ben öğreneceğimi öğrendim. Verdim gitti demiş. Eğer Hasan ağamın yerinde başka birine, mesela amcana rastlasaydı kayın babam, yengenle kolay kolay evlenemezdim.
Aklıma geldikçe dua ediyorum Hasan Ağam’a. Bil istedim” deyip kapattı telefonu…
Yaşlarımız kemale erdi. Kim öle, kim kala, ölüm kaşla göz arasındadır derler. Belki de yıllarca içinde taşıdığı kendisine dert edindiği derdi, söylemeden gitmeyeyim mi dedi kim bilir?
Geçmişe mazi, yenmişe kuzu derlermiş. Öğretmenim ve yengeme sağlıklar diler, cümlenin kurban bayramını kutlarım…
02.08.2020