Bugünün gençliğini kırk beş yaş üstü bizler, bizleri de 65 yaş üstü atalarımız yetiştirdi. Tabi ki buna çevre etkenleri de eklersek, bu günün gençlerinin sorunlarının kaynağını sorgulayacağımız ve şapkamızı önümüze alıp ciddi bir şekilde düşünmemiz gerektiğine dikkat çekip yanlışın neresinden dönersek kardır diyebileceğimiz bir zamandayız.
İnovasyon çağında artık her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu bilimsel bir gerçeklikle açıklanmış durumda. Bizler farkına varmadan çocuklarımızın elinden beslendikleri ana damarları aldık kılavuz kökleri kestik ve kılcal damarlarla hayata tutunmalarını sağladık. Nasıl mı yaptık bunu, işte şöyle açıklaya biliriz. Aman oğlum kızım sen ders çalış ben senin yerine odanı toplarım, sen zaman kaybetme ben sofrayı kurar bulaşıkları makinaya yerleştiririm, sen dersin başından kalkma dikkatin dağılmasın ben sana bir bardak su veririm. Yolda zaman kaybetme indi bindiyle servisle git gel okula, hayvanlara dokunma hastalık kaparsın, toprakla oynama kirlenirsin dedik yapay bahçeleri tercih ettik, bayramlarda büyükleri ziyaret etmeyi gereksiz, sporla ve müzikle uğraşmayı yersiz, doğayla iç içe yaşamayı banel, rezidanslarda sitelerde yaşamayı marifet, semt, eşya ve kıyafet değiştirmeyi değişim zannettik. Popüler kültüre ayak uydurup çocuğumuzu ya popçu ya topcu yapma zihniyetiyle harcayıp bazen de hedef koyup doktor mühendis mimar olmaları doğrultusunda tek yönlü besledik ve bozduk çocuklarımızın doğal yapısını. Oysaki yaşamın içinde anne baba olarak çocuklarımızı hayata çok yönlü hazırlamak olmalıydı amacımız. Hedefi bir üniversite kazanmak olan çocuklarımızın hedefe vardıklarında sudan çıkmış balık gibi kaldıklarını, ellerinde hayatla bağ kuracakları küçük deneyimleri yaşamasına izin vermediğimiz 20 yaşına gelmiş genci bomboş bir vaziyette hayatın orta yerinde tek başına bırakı verdik. Tekamüllerini geciktirdik. Tıp fakültesini kazanan bir gencin babasına ” baba ben bundan sonra ne yapacağım ” itirafıyla, üst düzey eğitimci olan babanın ” eyvah biz ne yaptık bu gençlere” itirafı aynı anda yüzümüze tokat gibi çarparak bizi kurşun gibi hedefi gösteren adresle kendimize getirecek ve yüreğimizden vuracaktı. İşte o anda yanlışı fark edip iki elin arasındaki başı kaldırıp yanlıştan dönmenin çareleri aranacaktı. Bugün ana sınıfından itibaren çocuklarımızı kendilerini geliştirmek adına minik adımlarla deneyimledikleri becerilerini büyüterek gençlik çağında üretmenin kendine yetmenin başkasına faydalı olmanın vermiş olduğu mutluluğun meyvesini bizler çocuklarımızın çocuklarında görebileceğiz belki de. Yani insan ağacının meyvesi olan torunlarımızı sevgiyle kucakladığımız zaman oğullarımızdan ve kızlarımızdan özür dileyip af dileyeceğiz.
Biz çektik onlar çekmesin, ben görmedim onlar görsün, ben sizin için yaşıyorum deyip yemedik yedirdik, içmedik içirdik, giymedik giydirdik, yarış atı gibi çocuklarımızı birbiriyle yarıştırdık. Bizlerde tükendik onları da tükettik. Hazırcılığı ve bedel ödemeden bedava yaşamayı öğrettik farkına varmadan. Çok sevdiğimizden dolayı sevgimizle boğduk çocuklarımızı hayatın içinde yaşarken. Oysa ki başarı kişinin kendi kendisiyle yarışı olmalıydı dünü bugüne eşit olmamalı kişi kendisini her yönden geliştirip hayata tutunma becerisini geliştirmeliydi. Biz büyükler bu durumu bir an evvel fark edip herkes kendi tekamülünü gerçekleştirirken yaşayarak öğrenmek ve olgunlaşmak için birbirimize yol vermeliyiz.
Dünya Köylüsü
Ayla Bağ