Kültür iki kapılı bir handır. Bir yandan alır bir yandan verirsiniz. Güzele güzelliğe ve en güzeline meyl etmek insanlık gereğidir. Tüm bu alış verişlerde kendimiz olmayı ve kendimiz olarak kalmayı başarırsak işte o zaman yerelden evrensele ulaşmış ama bozulmadan hayatta varlığımızı sürdürmüş oluruz.
Milletleri millet yapan birçok ana unsur vardır. Bunlardan birisi dil, din, yaşadığımız coğrafyanın fiziki özelliklerinin insana katmış olduğu değerler yani örfümüz adetimiz.
Tarihimiz, sanatımız, müziğimiz kültürümüzün bir parçasıdır. Bunlarla yoğrulan bir insan köklerinden kopmadan kendisi olarak kalabilir mi? Bu etkileşim ve başkalaşım dünyasında bozulmadan insanlık değerlerimizi kaybetmeden ayakta kalabilmenin yolu kendi öz değerlerimize sahip çıkıp onlarla derin bağlar kurup geleceğimizi inşa edebiliriz. Yani geçmişimizle barışık ve tanış olmalıyız. Bu milletin Anadolu topraklarında doğan ve kökleri çok derinlere giden nice kadim bilgilerle medeniyetlere öncülük eden insanımızın kendi atalarını hor görme aşağılama ve değersizleştirme hastalığından kurtulması gerekiyor. Çobanından bilim insanına kadar bu kültürün yetiştirdiği ahlaklı ve dürüst insanların kültürümüzü bir sonraki nesle doğru aktarması boynumuzun borcudur diye düşünüyorum. İnsanlık tarihinde ismi var olan değerlerimize baktığımızda kendileri için değil toplum için bir şeyler yapabilme gayretiyle var olmuşlar ve varlıklarını sürdürmüşlerdir. Onların ışığında bizlere düşen görev kültürümüzü biraz daha ileri muasır medeniyetler seviyesine taşımak olacaktır. Bugün köprüdür. Geçmiş öte yaka gelecek karşı yakadır. Günümüzde var olabilmek ve varlığımızı sürdüre bilmek için öz değerlerimizin taşıyıcılığı bizlere düşmektedir. Geçmişimizin elmaslarını pırlantalarını altınlarını değerini kaybetmeden köprüleri aşıp karşı yakaya geçirirsek ne mutlu bize. Adem ile Havva’dan başlayan yolculuğumuzda Hoca Ahmet Yesevi’den Yunus’una, Emrah’a, Mevlana’dan Hacı Bektaş’a, Farabi’den İbn-i Sina’ya. Mimar Sinan’dan Oktay Sinanoğlu’na, Fatih’ten Mustafa kemal Atatürk’e… Muhammet Mustafa insanlık ışığının güneşi olan bu değerlerden bizlerde nasibimizi almalıyız. Her kültürün ana direği farklıdır. Farklı değerlere sahip milletlerin de varlığını sürdürmesi ve dünya üzerinde sürekliliğini sağlaması var olabilmesi için kendi miraslarına sahip çıkmaları gerekiyor. Çünkü hepimiz bir bütünün parçalarıyız. İnsanlık ailesinin ana direğini davranışlarımızdaki merhamet ve dilimizdeki sevgi dolu sözcüklerin bize kattığı anlam olmalıdır.
Atalarımızla, dilimizle, dinimizle, tarihimizle, müziğimizle, medeniyetimizle kısacası özümüzle barışmalı ve tanış olmalıyız. Buradan güç olarak ancak dünyaya ulaşabiliriz. Dünyaya ulaşmanın başka yolu yok. Bugün insanlık ailesinin aklı yücelten, insanlığı yücelten hoşgörüyü ve sevgiyi ortaya koyan anlayışlara ve bu yüce değerlere ihtiyacı var. Köklerimizden güç alarak çağı, dünyayı kavramalı ve bilginin ışığında aydınlanan bir bilgi toplumu haline gelmeliyiz. Bizim kültürümüz dünyaya açılan bir kapı olmalı, hem dünyaya vermeli hem de dünyadan almalıyız ama biz olarak ta kalmaya devam etmeliyiz.
Dünya Köylüsü
Ayla Bağ