Samsun’dan Artvin’e doğru yola çıktığınızda Artvin’e ulaşıncaya kadar birçok şey dikkatinizi çeker. Özellikle orta yaş üzerinde iseniz hatıralarla birlikte o yolda yolculuk yapıyorsanız birçok nostaljiyi de yaşarsınız. Eski yol ile yeni yolu kıyaslar, özellikle Bolaman yokuşlarında çekilen sıkıntıları; bir tır arkasına takıldığınızda yarım saat sollamak için boşluk aramanız gibi sıkıntılar, et lokantaları, yağmur vs hatıralarımızdan bir kısmını oluşturur.
Trabzon’a son gidişimde doğanın yeşili, denizin mavisi yanında tünellerin şehirleri gizlemesini de gördüm ve hüzünlendim. Nerede o sıkıntılı yollar, nerede o güzelim şehirler, nerede o yol kenarı ve deniz manzaralı tesisler. Manzaralar azaldı, şehirler üvey kaldı, şehirlerin ekonomisi içe kapandı… Ünye’yi, Ordu’yu görememek bir eksiklik oldu. Evet, bütün bunlar Karadeniz Sahil yolunun yapılmasından ve daha bazı ilavelerden sonra gerçekleşti. Çekilen çileler düşünüldüğünde çok iyi oldu ama doğanın tahrip edilmesi, şehirlerin üvey kalması adına pek de iyi olmadı.
Bu son gidişimde bir şey daha dikkatimi çekti. Sahilde pek çok yerleşim yeri var ve doğal olarak yayaların karşıdan karşıya geçmesi için pek çok yerleşim yerinde üst geçit bulunmaktadır. Her birinin bir ismi var ve tamamının ismi teröre kurban verdiğimiz şehitlerimize ait. Samsun’dan sınır kapısına gidinceye kadar saymadım ama yüz’ün üzerinde üst geçitte şehit ismi görmek mümkün. Şehitlerin ismini yaşatmak için güzel bir uygulama. Herkesin mezar ziyaretine gitmesi mümkün değil ama sahil yolundan gidenlerin tamamının bu üst geçitlerdeki şehitlerimizi görmesi mümkün. Bu geçitlerde isim fazla dikkat çekmediğinden dolayı şehitlerin foroğrafları görünür şekilde bu üst geçitlerin uygun yerine asılırsa çok daha iyi olur diye düşünüyorum.
Evet, mezarlıklar bizim kültürümüzde çok önemlidir ve mezar ziyaretleri insanlara nereden gelip nereye gittiğini öğretir. “Dur yolcu, bir düşün nereye doğru gittiğini” dedirtir insana. Hele şehitlikleri ziyaret etmek çok daha önemlidir. Şehitlerimize sahip çıkmak, onların bıraktığı vatanı korumak çok daha önemlidir. O yüzden devlet şehitlerini unutturmamalı. Şehitler sayesinde hür ve bağımsız memlekette yaşamanın kıymetini bilmek, vatana sahip çıkmak için şehitler hiçbir zaman unutulmamalı; unutmak hem onlara hem de memlekete ihanettir.
Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Karadeniz sahilinde yolculuk yaparken birinci üst geçitte bir şehit ismiyle karşılaştığınızda biraz düşünürseniz ikinci üst geçitte bu düşünceniz devam edecektir. Dolayısıyla bir seyahatte varacağınız menzile kadar şehitler, vatan, tarihimiz, dost ve düşmanlarımız, çocuklarımızı yetiştirme tarzımız hakkında bir iç yolculuk da yaparsanız kanımca çok anlamlı yolculuk yapmış olursunuz. Malumunuz olduğu gibi ülkemiz 40 yıldır bir terör belasıyla karşı karşıyadır. Görünürde PKK, PYD, İŞİD, FETÖ…terör örgütleri başımıza bela olmuş, 40 yıldır bize savaş açmışlar ve bizi oyalıyorlar. Askerimiz, polisimiz bunlarla mücadele ediyor. Her gün ortalama 3-5 tane masum sivil ve askerimiz(Allah rahmet eylesin) şehit oluyor. Teröristlerle savaşırken Amerika, Rusya, Avrupa ülkeleri ile de uğraşmak zorunda kalıyoruz. Yoksa onlarla mı savaşıyoruz? 40 yıllık bu meşguliyette çok fazla mali kaynağımızı heba ettik. Harcanan para, kalkınmadaki gecikme, üretimdeki verimsizlik, pazar edinememe gibi ekonomik frenlemeler de dikkate alındığında zannedersem iki trilyon dolar zararımız olmuştur bu kırk yılda.
Apo, Fetullah Gülen, Ebu Bekir el-Bağdadi, Murat Karayılan… bu işi kotaracak zekaya sahip mi? Arkalarında bazı devletler olmasaydı bu terör olayını gerçekleştirebilir, bu kadar teröristi bir araya getirebilirler miydi? Yaşadığımız bu belalar ve benzerlerini daha önce de yaşadık mı acaba? Kurtuluş savaşındaki düşmanların farklı bir taktiği mi bugün yaşadıklarımız? Bosna’da da yaşandı mı bu durum? Filistin’de, Doğu Türkistan’da, İslam ülkelerinde… de yaşanıyor mu bu hadiseler? Çevremizde olup bitenlerden haberdar mıyız, kulağımızın üzerine yatmayla kurtulabilecek, yarın başımıza geleceklerden sorumlu olmayacak mıyız? O şehitlerin kendi çocuklarımız da olabileceğini düşünebiliyor muyuz?
Evet, o yeşil ve mavinin çevrelediği yolda yolculuk yaparken bir kere de gözlerimizle değil de gönlümüzle, aklımızla ve vicdanımızla yolculuk yaparsak nasıl olur? Hem titrer ve kendimize geliriz hem de şehitlerimizin (Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın…) ruhuna saygı göstermiş oluruz! Özellikle Suriye’de fiili durum yaşadığımız bu günlerde. Yanılıyor muyum?
İsmet YALÇINKAYA
22/10/2019