Eski büyüklerimiz sonbaharda ağaçların yaprak döküşünden o kışın nasıl geçeceğini, havayı koklayarak yağmurun ne zaman yağacağını, yağmurun geldiği taraftan yağmurun sağanak mı yoksa sel yağmuru mu olduğunu vs. anlarlardı. Şimdi her şey birbirine karıştı. Baharı yaşamadan yaz geliyor, yazın nasıl gelip geçtiğini anlamadan sonbahar geliyor. Eskisi gibi doğru dürüst kar yağmıyor. Bakıyorsun bugün deprem yarın sel, bir sonraki gün kuraklık, yangın, salgın falan…
Bugünlerde Karadeniz’de yağan yağmurlar sele dönüşüyor, sel can ve mal kayıplarına sebep oluyor.
Depremler, yangınlar, seller olması muhtemel felaketlerdir. Ancak meydana gelen bir çok felaketin meydana gelmesine sebep insan olunca iş değişiyor.
Nasıl yani?
Şöyle ki hesap kitap edilmeden yapılan imar çalışmalarımız, menfaat ve çıkar odaklı imar aflarımız, şark kurnazlıklarımız, doğayı talan ve katledişimiz, denetim eksikliklerimiz, fizik ve doğa kanunlarını hiçe sayan cehaletimiz bizlere:
*DEPREM
*SEL
*YANGIN
*HEYELAN
*SALGIN olarak geri dönüyor…
-Galiba doğa ile çok oynuyoruz.
-Doğa ve fizik kanunlarını ciddiye almıyoruz.
-Fay hatlarına, heyelan bölgelerine, akarsu ve dere yataklarına çok katlı binalar yapıyoruz.
-Akarsu yataklarını daraltıyoruz.
-Yeşil alanları beton yığınına dönüştürüyoruz.
Ve daha bir sürü şey…
Ben bir toprak uzmanı değilim, deprem uzmanı da değilim. Ama birçok konuda malumat sahibi olabilmek için meyvecilik, sebzecilik, arıcılık, çiftçilik gibi birçok branşta kurslara katıldım. Hala da birçok konuda araştırıyor, okuyor, yazıyorum. Hiç unutmuyorum 1988’de Sivas Çavuş Talimgah’da askerken katıldığım kursta şu an ismini hatırlayamadığım ama Cumhuriyet Üniversitesinden gelen çok değerli, işinin uzmanı hocamız dersin birinde bize:
“İnsanlar doğayı bilinçsizce tahrip ediyorlar. Tarla açmak veya yerleşim yeri oluşturmak için ormanları kesiyorlar, bazen de yakıyorlar. Bir gün iklimler değişecek, buna bağlı olarak insanların doğayı bozmalarının, özellikle Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin insanlarının tüm pisliklerini denize boşaltmalarının neticesinde deniz suyunun doğal yapısının bozulacağını, deniz suyunun çabuk ısınmaya başlayacağını ve haddinden fazla buharlaşacağını, böyle giderse gelecekte Karadeniz’de çok büyük sel ve heyelanın yaşanacağını” söylemişti. Herhalde o gün geldi.
Bir İngiliz atasözü bu gerçeği çok güzel açıklar:
“İnsan göklerden gelen felaketlerden kurtulabilir, fakat çağırdığı (kendisinin sebep olduğu) felaketlerden kurtulamaz.”
Ne zaman ve nerede yaşanacağı belli olmayan, önüne geçemediğimiz ancak önlem alabileceğimiz deprem, sel, yangın, heyelan, salgın gibi afetlerden en az zararla kurtulabilmemiz için;
*Tedbir almak,
* Dikkatli olmak,
*Kurallara uymak,
*Felaketlere (Bela ve Musibetlere)
hazırlıklı olmanın, insani bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum…