Lapa lapa yağan kara inat bir ara karganın, ulu çınarın dalında karnını doyurmaya çalıştığını gönünce anımsadım. Dün arkadaşım Mesut Ramazanoğlu, kargaların kendisine küstüğünü anlatıyordu, yana yakıla telefonda.
-Ne yaptın da küstürdün o ağzı var dili yok zavallı hayvancıkları? Sen eskiden de yaramazdın ama insafsız değildin?
-O çocuklukta kaldı canım, sen de beni göğe taş atanlarla bir tutacaksın nerdeyse. Ufak tefek yaramazlığım vardı ama abartacak kadar değildi. Ancak, her çocuğun yaramazlığı kadardı. Ama bu kez suç bende değil, kesinlikle değil. Tilki midir, sansar mı ne! Suçun büyüğü, tavuklarımı yiyen o hain yaratıklarda.
Hain deyince aklıma geldi. Televizyonlarda sıkça duyarız. “Pekakalıların hain saldırısı”. Saldıran muhakkak haindir. Hain olmayanlar suçsuz kimselere saldırır mı? “Pekakaların saldırısı” deseler o saldıranın hain olduğunu dinleyici olarak hemen anlarız, zaten. Bana göre hain sıfatı gereksiz ve fazladır, bu cümlede…. Acaba diyorum, bu tür sözcükleri, zaman doldurmak, ya da saldırının anlamını daha da güçlendirmek için mi kullanıyorlar, bilmem.
Geçenlerde bir cümle gördüm: “Bu resim oraya gidilerek tarafımdan çekilmiştir.” Aynı cümleyi şöyle yazsak diyorum, okuyucu iyice anlayamaz mı ki? “Bu resmi ben çektim.” “Resmi sen çektiysen eğer, oraya kadar gitmişsindir. Öyleyse cümlede oraya, gidilerek tarafımdan sözcükleri gereksiz ve laf kalabalığıdır.
-Kümese yumurta almaya gitmiştim diyor, tavukları itlaf etmiş, yumurtalara dokunmamışlar…
Demek ki diyorum bu vahşeti gören kargalar, “Tavuklarını koruyamayandan kime ne fayda gelir? Böyle biriyle dost olmamak, olmaktan iyidir diye bizim Mesut’tan selamı sabahı kesmişlerdir diye düşündüm. Arkadaşlığımı ben de mi gözden geçirsem acaba?
Üç beş tavuğa sahip çıkamamış diyerek…