KILIÇDAROĞLU TOKAT’TAYDI
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yeni bir anlayışla Türkiye’ye yön verilmesi gerektiğini belirterek, büyük değişim ve dönüşüme ihtiyaç olduğunu vurguladı. Esnafın, emeklinin, işçinin, çiftçinin sorunlarına değinen Kılıçdaroğlu, sandığa giderken iki kere düşünülmesi gerektiğini ifade etti. Kılıçdaroğlu, 24 Haziran seçimlerinin normal bir seçim olmadığına işaret ederek, “Siyasiler kendi aralarında tartışsınlar bu seçim normal bir seçim değildir bir siyasi parti seçimi değildir bu seçim. Önümüzde iki ihtimal var. Ya demokrasiden yana oy kullanacağız ya tek adam rejiminden yana oy kullanacağız bu kadar basit.” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, STK temsilcileri ile ALİ’N Otel’de düzenlenen programda bir araya geldi. Saygı duruşu ve İstiklal Marşının okunmasıyla başlayan programda kürsüye çıkan Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Ayın 24’ünde az kaldı, hep birlikte kendi kaderimizi belirleyeceğiz. Ben size dilimin döndüğü kadar Türkiye’nin gerçeklerini anlatmaya çalışacağım. Bu kentin Cumhuriyet tarihindeki önemini biliyorum. Gazi Mustafa Kemalin bu kente verdiği desteği biliyorum. Cumhuriyetin Fabrikaları da buralarda kuruldu bunu da biliyorum. Onların satıldığını, bazılarının hurda fiyatına elden çıkarıldığını biliyorum. Nüfusunun sürekli düştüğünü, milletvekili sayısının düştüğünü onu da biliyorum. Ama bu gün normal eski alışkanlıklarımızdan kopup gerçekleri görerek sandığa gitmeliyiz.” dedi.
ESNAFIN SORUNLARINA İLİŞKİN
Esnafın sorunlarına ilişkin konuşan Kılıçdaroğlu, “Anayasa madde 173 devlet esnaf ve sanatkârı koruyucu teşvik edici, destekleyici tedbirler alır. Hem koruyucu, hem destekleyici tedbirler alır. Ben şimdi esnaf kardeşlerime gerçekten samimi olarak sormak isterim. Son 16 yılda esnafı koruyan ne tedbir alındı, esnafı destekleyen ne tedbir alındı? Ben düşük faizli kredi verdim, yetmiyor 5,5 milyon esnaf vardı, şimdi 1 milyon 250 bin esnaf var. Diğer esnaflar dükkânlarını niye kapattı, niçin kapattılar? Ben bu sorunun cevabını şuana kadar almış değilim. Burada doğruları da konuşmak zorundayız. Tamam esnafların bir kuruluşu var. Esnaf Konfederasyonu diye bir kuruluş var. Halk Bankasından para alıp, düşük faizle üstüne bir parça faiz de kendisi ilave eder, esnafa düşük faizli kredi vermeye çalışır. Başındaki arkadaşın aylığı ayda 52 bin lira. Cumhurbaşkanının, Başbakanın, Bakanların, Milletvekillerinin, Belediye Başkanlarının maaşından fazla para alıyor. Size bir gerçeği söylüyorum. Somut bir gerçeği, her ay 52 bin lira alır.
Hepimiz bilgiye dayalı bir söylem geliştirmek zorundayız. Ben aylık almasın demiyorum, bir görev üstleniyorsa alsın ama makul bir aylık alsın. En azından milletvekili aylığı alsın ona razıyız ama 52 bin lira her ay çok büyük bir para. Kimin sırtından alınıyor bu, esnafın sırtından.
Esnaf neden dükkân kapatıyor, hangi gerekçe ile kapatıyor? Bütün esnaf kardeşlerimin bunu bilmesi lazım. Başka bir gerçekten yine esnaf üzerinden acı bir gerçekten söz edeceğim. Esnafın emekli olmak için emekli yaşını doldurması yetmiyor. 9 bin gün prim ödemek zorunda. 25 kamu yılı prim ödemek zorunda. Yarın sabah gidin herhangi bir esnafa sorun, alt limit üzerinden primini ödedi, 9 bin gün oldu, emeklilik yaşını doldurdu, bana emekli aylığı bağlayın dediği zaman bağlanacak emekli aylığı 840 lira. Eğer bu esnaf kardeşim bu gün değil de 1 Ekim 2008’den önce aynı şartlarda gidip dilekçe verip ben emekli olmak istiyorum deseydi bağlanacak emekli aylığı 1800 lira. Her ay esnafın emekli aylığından 1000 lira kesildi. Ne dediler; Sosyal Güvenlikte reform. Reform diye kesiliyor. Bu gün 1 milyon 644 bin emekli bin beş yüz liranın altında emekli aylığı alıyor. 1 milyon 644 bin emekli; ayda 200 lira, 400 lira alan var, 600 lira, 800, 900, lira alan var. 1 milyon 644 bin emekli, bin 500 liranın altında aylık alıyor. Eğer en düşük emekli aylığını bin 500 lira yaparsanız, 1 milyon 644bin emekli en azından rahat bir nefes alacak. 200 lira, bin 500 liraya yükselecek. Bunu ilk dillendiren yine biziz. Birinin fakir fukaranın hakkını savunması lazım. Geçimde zorluk çekenlerin hakkını birilerinin savunması lazım. Türkiye’nin gündeminde taşeron işçi mi vardı? Taşeron işçiyi Türkiye’nin gündemine getiren hangi partiydi? Şuanda 500 bin taşeron işçisine kadro verilmemiş durumda halen. Bu kadroları vermek zorundayız. Onlar köle muamelesi ile çalışamaz, çalıştırmamlayız. Onların da hakkı olmalı, sendikalı olmalı. Haklarını talep edebilmeli araya bilmeli. Sandığa giderken oturup düşünmek zorunda.” diye konuştu.
“ŞEKER FABRİKALARININ SATILMASINI ASLA DOĞRU BULMUYORUZ”
Hükümetin özelleştirme çalışmalarını eleştiren CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Şeker Fabrikalarının satılmasını asla doğru bulmuyoruz. Gerçekten şeker vatandır, kabul etmek lazım. Bizim şeker fabrikaları dünyanın her yerine sıfırdan şeker fabrikası yapacak kapasitedeydi. Ama elden çıkarıldı, görünen o. 24’ünden sonra düzen aynı şekilde devam ederse onları da elden çıkartacaklar. Tıpkı diğerlerini nasıl elden çıkardılarsa, Tokat Sigara Fabrikasını benzerini de buradan çıkaracaklar “ diye konuştu.
“ŞUANDA 500 BİN TAŞERON İŞÇİSİNE KADRO VERİLMEMİŞ DURUMDA HALEN”
Esnaf ve işçinin emekli olduğunda maaşının çok düştüğünü belirten Kılıçdaroğlu, “Her yıl bin 100 lira her ay düşük emekli aylığı veriyorlar. Peki, o devasa sendika konfederasyonların başkanları itiraz ettikleri mi? Peki bu işçilerin, emeklinin hakkını kim savunacak. Türkiye’nin gündeminde taşeron işçi mi vardı? Taşeron işçiyi Türkiye’nin gündemine getiren hangi partiydi. Şuanda 500 bin taşeron işçisine kadro verilmemiş durumda halen. Bu kadroları vermek zorundayız. Onlar köle muamelesi ile çalışamaz, çalıştırmamalıyız. Onların da hakkı olmalı, sendikalı olmalı. Haklarını talep edebilmeli arayabilmeli. Sandığa giderken oturup düşünmek zorunda”
“16 YIL ÖNCE BU ÜLKE KENDİ KENDİNE YETEN BİR ÜLKE İDİ.”
Çiftçinin durumunun iç açıcı olmadığını ifade eden Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“Buyurun gidin sorun, buğday dışarıdan yulaf dışarıdan çok şükür şimdi soğanda dışarıdan patateste dışarıdan, her şey dışarıdan, 16 yıl önce bu ülke kendi kendine yeten bir ülkeydi, her şeyimiz vardı, Ziraat odası başkanımız da burada açık ve net söylüyorum, Türkiye’nin tarımı üzerine egemen güçlerin büyük bir oyunu var. Türkiye’nin tarımı üzerine bize tavsiyede bulunuyorlar diyorlar ki efendim Türkiye tarımdan çekilsin ne gerek var buğday tarımına, şu anda batıdaki kavga 81 milyonluk Türkiye’yi kim besleyecek kavgası. Siz ekmeyin diyorlar size daha ucuza vereceğiz diyorlar, bunu bütün çiftçilerin, çiftçi birliklerinin görmesi lazım. Üretici birliklerinin görmesi lazım. Sigara Fabrikalarının tamamı elden çıkarıldı. Bizim yerli tütünümüz yok şimdi, dışarıdan tütün getiriyor. Yabancı sigara geliyor. Bu hale kim getirdi ülkeyi, ben mi getirdim, başka bir partimi getirdi kim getirdi, canlı hayvan mı yoktu, et mi yoktu bizde, ekilecek toprak mı yoktu bizde Konya’dan 180 milyar dolar tarım ihraç eden devası Türkiye’nin ihracatı 17 milyar dolar. Bu işte bir sakatlık var. Bir hastalık var bu işte. Benim sivil toplum örgütlerim, meslek kuruluşlarım, odalar borsalarla toplantı yapmamın nedeni budur. Ben bu gerçekleri birebir size anlatmak zorundayım. Bu benim namus borcumdur, ben anlatırım ben size söylerim ve size şunu söylerim yarın sandığa gideceksiniz, eliniz vicdanınıza koyarak sandığa gidin. Benim başka söyleyeceğim bir şey yok. Efendim siyasiler kendi aralarında tartışsınlar bu seçim normal bir seçim değildir bir siyasi parti seçimi değildir bu seçim. Önümüzde iki ihtimal var. Ya demokrasiden yana oy kullanacağız ya tek adam rejiminden yana oy kullanacağız bu kadar basit.”
YENİ BİR ANLAYIŞLA TÜRKİYE’YE YÖN VERİLMELİ
Yeni bir anlayışla Türkiye’ye yön verilmesi gerektiğini belirterek, eğitim sistemiyle ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:
“Türkiye’nin büyük değişime ve dönüşüme ihtiyacı var. Eğitim sistemi tamamen bitmiş vaziyette. Bir ülkeyi geri bıraktırmak için işgal etmenize gerek yok. Eğitim sistemini bozacaksınız O ülke zaten geri kalır. En büyük örneği Osmanlıdır. Cumhuriyet kurulduğunda okuryazar oranı kaçtı. Kadınlarda binde sekiz. Bin kadından sadece sekizi okuma yazma biliyordu. Erkeklerde yüz de sekiz. Yüz erkekten sekizi okuma yazma biliyordu. Bazen deriz matbaa bize geç geldi, erken gelse ne olur kitap okuyacak adam yok ki. Eğitim sistemi kadar bir toplumu ileriye taşıyacak başka bir mekanizma yoktur. Çocuk sorgulamak zorundadır. İyi bir eğitim almak zorundadır. Çocuğun soru sorma kapasitesini artırmak zorundayız bunu ancak eğitimle yapabiliriz. Eğitim körelirse ülke körelir, memleket körelir. 16 yılda 14 sefer eğitim politikası değişti. Bakana göre değişiyor, eğitim politikasını belirlemek bir siyasi partinin işi değildir. Bakın CHP’nin Genel Başkanı olarak söylüyorum ben bunu. Bir siyasi parti tek başına oturup eğitim politikasını belirleyemez. Bunun üniversitesi var, bunun hocaları var, bunun eğitim sendikaları var, eğitime gönül vermiş Sivil Toplum Kuruluşları var. Bunun örnekleri var. Bütün bunlar toplanır ve ülkenin eğitim politikası belirlenir.
Sınav sonuçlarını seçimden sonra açıklayacağız diyor, niye seçimden sonra çocuk sınava girmiş neden seçimden sonra çünkü felaket bir tablo var bu tabloyu toplum görsün istemiyor. Eğitim bozuldu ve düzeltmek zorundayız. Bir kuşak bozuldu. Bir kuşağın yok olması Türkiye’nin geriye gitmesidir.
Türkiye’nin kendisine bir yol haritası çizmesi lazım. Yeni bir yol haritası. Türkiye’nin üreten ekonomiye geçmesi lazım. Beton ekonomisinden çıkması lazım üretmesi lazım, üretmediği sürece bu iş yürümez. Başkalarının ürettiğini tüketen bir toplumun geleceği yoktur. Katma değeri yüksek ürün üretmek zorundayız. Katma değeri yüksek ürün üretemezsek Türkiye Dünya’da yer alamaz.
Katma değeri yüksek ürün üretmenin tek yolu var ikinci yolu yok, tek yolu üniversite bilgi üretecek. Üniversite bilgi üretecek ki sanayici onu mala dönüştürsün. Öyle üniversiteler var ki bir rektör var, o aynı zamanda dekan, aynı zamanda bütün fakültelerde görevli. Bir kişilik üniversite mi olur? Yani bir dekanın, bir rektörün olduğu yerde üniversite mi olur? Üniversite binası yapmak orayı üniversite yapmaz ki. Üniversiteyi üniversiteye yapan orada bilgi üretiliyorsa üniversite olur. Dünya çapında bilgi üretiliyorsa orada üniversite vardır.
Üniversitelerde her türlü bilgi özgürce tartışılır. Anayasa değişikliği oldu, bir üniversite konuşamadı, konuşamadı. Ben sitem ediyorum. Bu memleket benim memleketim değil hepimizin memleketi. Bayrak benim bayrağım değil hepimizin bayrağı, bayrak için memleket için çocuklarımız için ortak mücadele etmek zorundayız. Birlikte mücadele etmek zorundayız. Demokratik yollarla mücadele etmek zorundayız.
ASGARİ ÜCRET 2 BİN 200 LİRA OLACAK
Türkiye’de sosyal devlet kavramının çöktüğünü söyleyen Kılıçdaroğlu, seçildikleri takdirde asgari ücreti 2 bin 200 lira yapacaklarını ifade ederek, şöyle devam etti:
Sosyal devlet tamamı çöktü. 17 milyon yoksul var resmi rakam, 17 milyon fakirimiz var. Nasıl oluyor da 16 yılda 17 milyon yoksul bir türlü azalmıyor. Niye azalmıyor? Bitirmek mümkün ne zaman bir yıl içinde, bir yıl içinde bitirilebilir. Getirisiniz aile sigortasını bu rezalete son verirsiniz. Allah izin verir de, sizler de teveccüh gösterirseniz, Muharrem İnce Cumhurbaşkanı, parlamento da millet ittifakı ile 1 Ocak 2019’dan itibaren asgari ücret 2 bin 200 lira olacak.
Dedik ki emekli aylığı en az net bin 500 lira olmalı, onun haricinde emekli aylığı olmaz ayıptır, insanlık için ayıptır. Son 16 yılda dışarıya ödenen faiz diyorlar ki biz faize karşıyız, hiç de karşı değiller. Diyorlar ya faiz lobisi var yurt dışında, dış güçler var, ne dış gücü kardeşim? Niye gittin sen Londra’ya? Gittin geldin. Sonra Hazineden sorumlu Bakan gitti geldi. Gittiler oraya, niye gittiler bize borç para bulmaya, borç para olmazsa ekonomiyi döndüremiyoruz diyorlar. Ekonomide alacağımız önlemleri 24 Haziran’dan sonra açıklayacağız, 24 Hazirandan sonra göreceksiniz faizler düşecek, şimdi düşür, millet gelsin sana oy versin niye şimdi düşürmüyorsun? Şimdi yap.”
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının ardından STK temsilcileri ile yapılan toplantı basına kapalı olarak devam etti.