LİSAN-I HAL İLE LİSAN-I KAL’İMİZ
Bizi kabul etmiyor Kabe-i Muazzama’mız
Yüzümüze kapandı Camilerimiz!…
Yavan kaldı tüm ibadetlerimiz..
Karşılık bulmuyor pişmanlıklarımız,
Kabul görmüyor artık dualarımız ..
Çünkü tavan yaptı günahlarımız…
Namazda yan yana saf tutup da
Davayı omuzlayamamanın acısını
Ve keşke’sini taşıyor omuzlarımız…
Mihrap ve minber kimsessiz kaldı.
Kürsü suskun, Ezanlar neşesiz..
Bize kızgın, bize kırgın mekanlarımız…
…
Mahzun Kabemiz, Mescid-i Nebevi’miz..
O eşsiz manaya meftun tavaflarımız,
Maddenin etrafında dönen bedenlerimiz,
Boşa yürünen yolların yorgunu ayaklarımız…
…
Küstü bize tekke ve türbelerimiz..
Sessizliğe büründü medreselerimiz..
Dumura uğradı Kudüs meselemiz..
İşte’ lisan-ı hal, işte lisan-ı kal’imiz..
…
Birden bire olmadı her şey bilesiniz!
Arş-ı ala’ya dokunmuştu isyanlarımız.
Yetmeyen, yetinmeyen arzularımız..
Bitmişti davamız ve yol arkadaşlığımız
Halis olmaktan çıkmıştı niyetlerimiz,
Gösteriş yüklüydü amellerimiz,
Boştu zevklerimiz, heveslerimiz…
Hoştu bahane’lerimiz, banane’lerimiz..
Ahde vefasızlığımız, emanete ihanetimiz,
Benliğimizi sarmıştı rehavetimiz..
Şımardıkça bozulmuştu kimyamız..
Kan ve Barut kokuyordu dünyamız…
Oysa defalarca uyarmıştı Rabbimiz!…
Sanmayın ki Corona’dandır ecelimiz,
Öyle bir cehalet ve sorumsuzluk ki!
Kinimiz, öfkemiz, hırsımızdır helakımız. .
…
Ey Adem ile Havva’nın Habil ile Kabil’leri!
Hadi kurtarsın sizi mevki ve servetleriniz..
Görün işte budur gücünüz ve çapınız..
Zerre bir mikroba aciz düştünüz hepiniz…
Bu öyle bir sınav, öyle bir ceza ki?..
Ölümleriniz bile davetiyesiz ve taziyesiz…