“Bir Mahzuni demiş oldum kendime
Olmaz olsun atamadım ben beni”
26 Haziran Atatürk kültür Sarayı’nın Salonu'nda hayli tiyatro, konser, panel gibi etkinliklerde bulundum. Yakın zamanlarda bir sanat etkinliği için salonun bu kadar dolduğunu hiç anımsamıyorum. Üstelik biletleri de ucuz değildi. Öte gün devlet tiyatrosunu 4,5 liraya izlerken Mahzuni’ye 35 lira ödedik. Demek ki insanımız yerli ve millî, dahası kendinden olan etkinlik için hiçbir masraftan kaçınmıyor.
Eskiden “Lütfen cep telefonlarınızı kapatın” derlerdi. Şimdi, “Oyundan sonra cep telefonlarınızı açmayı unutmayın!” diyorlar. Bu nazik ve uygar uyarıyı çok tuttum.
Oyun başlamadan önce tüm oyuncular, birer birer ve ayrı ayarı sahneye çıkıp yüceltici ve gönül alıcı sözlerle seyirciyi selamladılar.
Mahzuni’nin başarıları, çileleri, eserleri, yolunun kesiştiği ünlü sanatçılar, hâsılı hayatından kesitler, ilgili türküleri eşliğinde tablolar halinde sunuldu. Gurbet acısı, hapishane günleri, eşiyle tanışması, gibi bölümleri usta sanatçılar, zarif fiskeleriyle başarıyla bir bir canlandırdılar. Özellikle bağlama ve türküleri aslına uygun ustalıkla seslendiren oyuncular, seyircinin coşkusuna coşku kattılar.
Aşağı yukarı türkülerinin çoğuna kulağım aşınadır ama bazı türküleri, yazıldığı şartlar gözlerde canlandırınca yüreğe doğrudan dokunuyor:
“Dünyada delinin teki Mahzuni
Yaktı beni içimdeki Mahzuni
Dile kolay bunca yükü mahzuni,
Yıllar yılı taşmış da taşımış.”
Ya da:
“Gâhî Gittim Gahi Geldim
Aradım Kendimi Buldum
Bir Mahzuni Şerif Oldum
Boşu Boşuna Boşu Boşuna”
Tiyatro, anlatılmakla biter mi? Öyle bir niyetim yok ancak oyun boyunca kulağımı dolduran türküleriyle gençliğimi yeniden yaşadım.
Emeği geçenlere sağlık ve başarı dileklerimle teşekkür ederim…