MEDENİ OLMAK ADAM OLMAKTIR

Temeli çocukluğumda atılan bir bina vardı.   Bina, dere kenarınca uzanan binaydı.
Lise olarak yapılmıştı. Halen lise olarak hizmet veriyor.
Eski Sivas yolu ile Yeni Gazi Osman paşa Bulvarı arasın da görkemli bir binaydı.  Önünden çok geçiyordum.  O yılların en güzel binasıydı.  Her görüşümde hayranlıkla izlemekteydim.
Bina çok katlı değildi. Yakınında onu gölgeleyecek çok katlı bina da yoktur.      
Sabahla öğle arası, saat kulesinin gölgesini üstünde taşıyor. Öğleden sonra binanın gölgesi saat kulesine tırmanıyordu.  
Okulun bahçesi, bulvar seviyesinden aşağıda olduğu kadar, Behzat deresinden de o kadar yüksekteydi.
Okulun bahçesine girdim. Atatürk büstünün önünden yürüdüm.  Bayrak direğini geçtim. Giriş kapısının arkasındaki masada oturan nöbetçi kız öğrenci beni karşıladı. Selamlaştık. Müdür odasına gideceğimi söyledim. Gidiş yönünü işaret etti. Yürüdü.  Onu takip ettim.
İlk basamağa yaklaştık.  Geriye dönüp baktım. Atatürk köşesi çok güzeldi.
Duvara dik yerleşmiş üç sütün cilalı ahşap vardı.  Orta sütuna altın renkli bir Atatürk büstü yerleşmişti.
Sağında İstiklal marşı, solunda gençliğe hitabe güzel harflerle parlak cilalı ahşaba yazılmıştı.
Uzayan koridorlara, yükselen merdivenlere dikkatli baktım.  On dört yaşımda gördüğüm koca inşaatın ince işçilikle bu kadar güzel bir şekil aldığını gördüm.
İlimizde dört lise vardı.    Bu inşaatın lise binası olacağı söyleniyordu. İşte beşinci lise böyle yükselmişti şehrimizde.
Ortaokul hiç yoktu. Ortaokulu ben G.O. P. lisesinin alt katında okudum.   G.O. P. ilkokulunda da ortaokullu öğrenciler vardı.
Bir gurup ortaokullular lise binasını liselilerle paylaşırken; Bir gurup ortaokullularda G.O. P. İlkokulunu küçük öğrencilerle paylaşıyorlardı.
Bu beşinci bina meslek lisesi olarak hizmet veriyordu. Yıllar onu yıpratamamıştı. Temiz ve bakımlıydı.  Öğrenciler cıvıl cıvıldı.
Öğrencilerin tamamı kız öğrenciydi.  Formalı olan da vardı, serbest kıyafetli giyinen de vardı.
Yapıldığı yıldan itibaren halk deyim yerindeyse üstüne titrerdi.
Son ders çıkışında önündeki caddenin delikanlılarla dolu olması rahatsızlık yaratırdı. Bazı büyükler bunu eleştiriyordu. Yetkililerden çözüm bekliyorlardı.
Bu, o yıllarda bir kooperatif genel kurul toplantısında konu oldu.
Söz alan Süleyman Bumin:
“O saatlerde kepaze meydanının genç erkeklerle dolması dikkatinizi çekmiyor mu? “ Diye sordu.
Salonda fısıldaşmalar oldu. Bu sözler o kalabalık kurulda toplumsal bir kıskançlığın ifadesiydi.
Şimdi ilimizde okullar çoğaldı. Kaç lise olduğunu bilmiyorum.
Altmış yıllık okulun müdür odasına girdim. Müdüre Hanım, bilgisayarda yazı yazıyordu. Mavi iş önlüğü ve yakın gözlüğü  vardı. Beni kapıda karşılarken gözlüğünü çıkardı. Kibarca karşıladı. Yer gösterdi.  İzin isteyip yazmaya devam etti.
Birkaç kelime yazacak kadar zaman geçti. İçeri bir genç girdi.  Bu genç kendisini öğretmen olarak tanıttı. İzin isteyip o yazıya devam etti.   Öğretmen, kot pantolon ve sweat giymişti. Saçları tıraşa muhtaç, uzun sakalı yakışmamıştı.
Öğrencilerden başı açık olanlar, başı örtüsü olanlar da vardı. Formalı ve serbest kıyafetli öğrenciler bir aradaydı.
İş önlüğü olanlar, kot giyenler birlikte çalışıyorlardı.
Göze hoş gelmeyen her türlü giysiler bir araya toplanmıştı.
Takım elbiseli, kravatlı, işine göre özel formalı kimseyi göremedim. Merak ettiğim için sordum:
“Sizin kıyafet yönetmeliğiniz yok mu?”
Olmadığını söylediler. Üzüldüm. Yönetmeliğe uymak için güzel giyilmez. Herkese örnek olmak için güzel  giyilir.
Eğitimci,  örnek kişidir.
Kişiler örnek giyimleriyle medeni olduklarını gösterirler.
Medeni olmak, adam olmaktır.

 

Osman Kablan:

This website uses cookies.