MEHMETÇİĞİN AZRAİL’LE DANSI
Orta Doğu’da suların iyice ısınmaya başladığı bu günlerde ülkemiz ciddi anlamda bir beka sorunu ile karşı karşıyadır. Ülkemizin güneyinde (Suriye’de) kurulan kirli ittifaklar ile sömürgeci emperyalist güçler ve uzantıları perde arkasında olmak üzere; ileri sürdüğü piyonları ile ülkemiz için her zamankinden daha büyük bir tehdit olma özelliğini korumaktadır. Bölgede menfaati olan ulusların çıkarlarını korumak için Suriye’yi büyük bir kapışma alanı haline getirdiklerini görüyoruz. Tarihi sorumluluk bilinciyle fiilen birlik ve beraberlik içinde olmaktan başka çaremiz olmadığı açıktır. Çünkü biz en zor zamanlarda birbirimize sımsıkı sarılarak milli zaferlere imza atmış bir milletin evlatlarıyız. Böyle sıkıntılı dönemlerde kahramanlar belirleyici rol oynar. Kim bu kahramanlar derseniz başta gözbebeğimiz olan milli ordumuz ile şehit ve gazilerimizdir.
Ordumuzun kendisine tevdi edilen milli vazifeyi şu ana kadar mükemmel bir şekilde yerine getirdiğine hep beraber şahit olmaktayız. Bölgede terör grupları ve işbirlikçilerine karşı büyük bir mücadele verilmektedir. Maalesef şehit ve yaralılarımızın varlığı üzüntüye sebep olsa da bir o kadarda kenetlenmemize vesile olmaktadır. Bizler sıcacık yatağımızda huzur içinde uyurken onlar, belki de günlerce botlarını bile çıkarmadan canı pahasına teröristleri yerle bir ederek milletimize layık olmaya çalışıyorlar. Şehitlerimiz ise en kutsal mertebeye çoktan ulaştılar. Unutmayalım ki ülkemizin güvenliği için kahraman cesur yürekli evlatlarımız her gün Azrail’le dans ediyor. Büyük bir inanç, gurur ve cesaretle terör örgütlerinin yuvalarına kartal gibi inerek büyük bir övgüye mazhar oluyorlar. Operasyona giderken gazete muhabirine ailesi ve yakınları için “Beklemesinler” diyecek kadar vatan sevgisiyle dolu Mehmetçik yüce ulusumuzun baş tacıdır.
Mehmetçikler ülkemizin huzuru, güvenliği ve bekası için Çanakkale’de olduğu gibi büyük bir cesaretle ölüme koşarak gitmektedirler. Onlar sonucu ne olursa olsun görevini en iyi şekilde yapmaktan başka bir şey düşünmezler. Çünkü vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır. Vatanseverliğin ölçüsü gerektiğinde canını vermek değil midir? Bu sorumluluk anlayışının maddi âlemde karşılığı hiçbir şey olamaz. Şehitlerimiz hayattadır. Onlar ölümün acısını hissetmezler, halkımızın gururu olup milletimizin sinesinde çoktan yerini aldılar. Çanakkale’de bağımsızlık ve istiklali için binlerce şehit veren bu millet, gerekirse yine vermeye hazırdır. Ülkemizin stratejik konumunun milletimize bahşettiği büyük nimetler, külfetlerine katlanmayı da zorunlu kılmaktadır. Tarihin bize yüklediği en ulvi sorumluluk budur. Vatan görevini yapan veya milleti müdafaa yolunda ölen, terörist saldırıları sonucunda yaşamını yitiren herkes şehittir. İslam’da şehit olan kimselerin, ahiretteki makamlarının diğer insanlardan üstün olacağı ifade edilmektedir. Hatta en büyük rütbenin peygamberlikten sonra şehitlik olduğu belirtilmiştir. Bunun içindir ki şehitlerin bütün günah ve kusurları Allah tarafından affedilmektedir. Ne mutlu ki vatan için şehit olana ve yakınlarına…
Gönül ister ki hiçbir vatan evladının burnu bile kanamasın. Üzülerek söylemek gerekirse şehit olan kişinin yakınlarına acı haber verildiğinde, doğal olarak şehidin dost ve akrabaları ile bütün Türkiye üzüntü yaşamaktadır. Ancak şehidin evine şanlı Türk bayrağı asıldığında ve devletin şefkatli eli uzandığında üzüntünün yerini haklı gurur ve metanet almaktadır. Ne büyük bir milletin evlatlarıyız ki;” Vatan sağ olsun, Bir evladım daha olsa onu da vatan için feda ederim” diyebilecek kadar ülkemizin sevdalısıyız.
Unutmayalım ki, büyük tehditler karşısında en önemli silahımız milli birlik ve beraberliktir. Bu vesileyle bütün şehitlerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyoruz.
Nuri YILDIRIM