On beş yaşında öğretmen okuluna başladım. Okulun yarıdan fazlası inşaat halindeydi. Yatakhane ve yemekhanenin duvarları içeriden sıvanmış, dışarısı sıvasızdı.
Derslikler ve idare bölümü tamamlanmıştı. Çevre düzenlemesi yapılmamış olduğu halde hepimiz okulumuzdan övgüyle söz ediyorduk.
Çevre düzenlemesini, Tarım öğretmenimiz Cavit Kiper’in gözetiminde, tarım derslerinde peyderpey yaptık. Orada halen yaşamakta olan çamlar şimdi altmış yaşında. Bir karış kadar fidesini dikerken çekilen resim, halen albümde duruyor.
Dersliklerle Yatakhane ve yemekhaneleri bir birine bağlayan bir bölüm vardı. O günlerde kantin olarak kullanılırdı.
Bu gün makinalarla yapılan çevre düzenlemesini o yıllarda; kazma, kürek, bel, tırmık gibi aletler kullanarak beden gücüyle yaptık.
Çalışırken eli patlayan, kaza sonunda hafif yaralananlar derhal revire giderlerdi.
Revir, okulun en geniş odalarından biriydi. Beyaz boyalı Küçük karyolalara, beyaz yataklar konulmuştu. İki sıra halinde diziliydi karyolalar. Bir masa üstünde küçük ecza dolabı, onun gerisinde duvara dayalı büyük ecza dolabı vardı.
Küçük dolapta aspirin, gribin gibi ilaçlar vardı. Revirde görevli sağlık görevlisi, gelen hastaların şikâyetini dinler ilaç verir gönderirdi.
O sağlık görevlisi, uzun boylu, şık giyimli işini bilen, görevini önemseyen sağlık memuru, Cafer Öztürk ‘DÜ. Okulun tüm kadrosu onu çok severdi. Ona birde lakap takmışlardı. “ Aspirin Cafer “ en çok verdiği ilaç aspirin olduğundan böyle denilmişti.
Revirde hastası olmadığı zaman tüm binayı gezer, bilhassa temizlikle ilgili aksaklıkları görevlilere söyler mutfakta gerekirse kaşıkları tekrar yıkatırdı.
Yanağımda çıban çıktı. Fındık kadar ama taş gibiydi. Beni hastaneye gönderdi. “ Aman bıçakla almasınlar (ameliyat) , iz kalır. Ömür boyu çıkmaz. Gençsin yüzünü lekeletme. “ dedi. Sevk kâğıdından başka bir de not verdi. Onu doktora verdim. Reçetemi sağlıkçıma getirdim. Hemen ispirto ocağını yaktı. Şırıngayı ( enjektörü) kaynattı. Bana iğne yaptı. Çıban iyileşti.
*
Öğretmen oldum. Köy hizmetimi tamamladım. Tokat yetiştirme yurduna geldim. Ben öğretmen, O sağlıkçı. Beraber çalıştık. Çok epilepsi hastalarını kurtardığına şahit oldum.
Hem çocuklara, Hem personele; hem idareye, hem öğretmenlere yardımcı oluyordu. Hiçbir konuda “ bu benim görevim değil. “ Demedi.
Bir hastalık sonunda, hastanede ölen bir çocuğumuzun cenazesini köyüne götürdük. Halk öyle doldurulmuştu ki, ( halk on iki eylülün tesiri altındaydı.) bizi linç edeceklerdi. Öğretmenler ve diğer yetkililer kenara çekildik. Sağlık Memuru Cafer Öztürk, Cenazenin başında köylüye bir konuşma yaptı. Gerginlik kalmadı. Öğrencimize son görevlerimiz yaptık döndük.
Mekânın cennet olsun Cafer Öztürk. 12 – 03 -2020