Şiirin derinliklerinde yolculuğum duygu ve sevgi bütünlüğünde, mutlu ve huzurlu devam ediyorsa, vakti beklemeden duaya akıyorum. Bütün hücrelerim ve hareket halinde olan damarlarım dua huzuruyla ellerini Yaradan’a açıyor. Gökyüzünden avuçlarıma dolacak, dini ve milli olan değerlere teslim edecek birikimlerin beklentisiyle gözlerimden dökülecek damlalara kendimi teslim ediyorum.
Gölge olmayan bir mekânda, besmeleyle başlayıp, dualarla, surelerle akıp giden zamanın ötesine ne ulaşırsa eyvallah… Bulutların, binaların, ağaçların, zenginlerin, zalimlerin, gölgesinden uzak, çok uzaklarda bir yerlerde, bozkırın yalnız adamının soğuğa, sıcağa aldırmadan, etkilenmeden, hiçbir beklenti içinde olmadan gökyüzüne açık sevgi olgunluğunda güne, vakte ve ulaşan her şeye merhaba…
Özümüz, sözümüz, yüreğimiz, gözümüz, korumuz, aşktır, muhabbettir. Her çizgisinde, derinliğinde var olup kullanılan ve kullanım için planlanan, seçilen kelimelerin şiir tadında sohbete katkı sağlayacağının rahatlığıyla şiire, denemeye giden bütün yollar yüreğimden geçiyor.
Başlamak için her türlü hazırlığın tamam olduğunun rahatlığıyla finale yaklaşıyorum. Dünyalık bütün varlığım teslimiyet için tamamdır. Canda, malda Yaradan için fedadır. Araya kimseyi koymadık, koymayız. Peygamberimizinbize bıraktıkları yeterlidir.
Haydi! denildiği anda, hayallerin serinliğinde yeniden diriliş, başlama düdüğüyle harekete hazır bir delikanlının enerjisinden olumlu elektrik alıp zorluğun her kademesinde mücadeleye hazır olduğunu hissediyor olmanın titreşiminde günü günlere ekliyoruz.
Hayalleri de korumak ve kollamak gerek. Yalana yanlışa sapmasın, sonu vuslat olacak bir güzelliği ancak gerçek ve öze bağlı bir düşünüşün ufuk ötesindeki varlığı gerçekleştirebilir. İnanmak ve başaracağım noktasında olmak çok önemlidir.
Şiire akıyorum. Şiir oluyorum. Aklımda, kollarımda, kalbimde, gözlerimde dans ediyorum şiirle… Müzik ile uyum harika. Etrafımda ayakta dolaşan herkese taş çıkartıyor, şaşkın bakışları ve kem gözleri önünde sabaha merhaba diyorum.
Mevsimler önümüzden geçiyor. Az önce geçen hangisiydi? Gökyüzünden yeryüzüne gülümseyen güneş şuan bizi hangi mevsime göre ısıtıyor. Meyveler, sebzeler ne halde? Suların hali nicedir? Dünya cenneti denilen var oluş, dokunuş, uzanış, özleyiş, isteyiş zamanın tüm dönüşümünde vuslat diyorsa mevsimlerin ve dönüşünün önemi gönül gözünde doyumdadır. Dünya hayatının uzunluğu ve kısalığı önemini yitirmiştir.
Ufuklar dize gelmiş, en tatlı lezzetinde mevsimler sofradaki yerini almış. Toprak suya doymuş, kanatları yürek olan, motoru atar ve toplardamar olan, ufku bir çift gözün merceğinde kontrol altında, bütün fizik kurallarını alt üst eden bir beynin rahatlığında güneşe sefere çıkıyorum.
Özellikleri, güzelliklerde arayışın yanlışı yoktur. Güzelliklerin özelliklerini keşfetmek, görmek, ses alıp, ses vermek uzandığımda ulaşabilirimin noktasında olmak başarıya yakın olmak anlamındadır.
Uzandığında, dokunmak, el tutmak, görmek, duygu almak, şiir olup nakış nakış mısralaşıp dizelerle bütünleşmek, merhaba gökyüzü, merhaba gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar, bulutlar, dolunay merhaba diyerek, şimşek ateşinde buharlaşıp damla damla yeryüzüne yağmur olup toprağa ulaşmak ne güzel.
Hangi mevsimde yağmur olmak isterdin. Gökkuşağı olduğunda rengin daha unutulmaz olurdu. Bulutların mevsim takıntısı var mıdır? Ya güneş! Nisan mı, ağustos mu, aralık mı, ocak mı diye sorulduğunda, cevaplar bir bilinmezi, gönül gözünde hatta yürekte bütünlüğü sağlayacaktır. Dosta doğru yol yürüyen bir Abdal’ın mevsimlerle ne işi olabilir.
Şu an balkonda akşam serinliğini hissediyorum. Mevlana Bulvarı’ndan şehre giriş ve çıkış yapan araçların yoğunluğu ilgi alanında. Özellikle pazar akşamı olmasının giriş yoğunluğu her hafta yaşanan dozda. Gökkuşağı Parkı akşam ezanıyla boşaldı. Yürüyüş alanında birkaç kişi son turlarında gibi yorgun adımları balkondan görebiliyorum.
Çiğdem Mahallesi ve Konya yolu arasında Gölbaşı’na doğru uzayan ormanın günün her vaktinde kendine has bir güzelliği ve estetiği var. Dört mevsim oksijen depomuz olarak görevini eksiksiz yerine getiriyor.
Akşamları, geceyle bir ara getirmek istediğim dakikalarda önce ağaçlarla konuşuyorum. Bu birlikteliğe önce onları hazırlıyorum. Olgunlaştırıyorum. Dünyada var olan herkes ve her şey bir araya gelmeli, doğru ve güzele gitmek niyetse çalışma yapmaktan kaçınmamalıdır. Sonra karşılıklı çift yolda yüzlerce araca bakıyor, bakıyor bakıyorum. Farklı sesler, lambalar, süratler, duranlar, yolcu indirip bindirenler, duraklarda adres soranlar daha neler neler… Aralıklarla uçaklar havaalanına yaklaşmanın gereği iyice alçalmış, iniş için son hazırlıklarını yaparken görüyorum. Sinyaller yanıp sönüyor.
Akşamlarım birkaç bardak semaver çayı ile destekleniyor.
İstiyorum ki gece ile barışık olanların şafağa dek sürecek muhabbeti, kendi seyrinde yol alırken, gönül güzelliğiyle süslenerek zirve yapan derinliğinde rüyalar ülkesi, harikalar diyarı hayaliyle dünyanın sayılı, özel ve gizil saatleri mutlu kılsın.
Bugünü yarınsız düşünmek, avuçları havada kalmış bir uzanışın gözyaşları denize nasıl ulaşır. Bulutların yeryüzüne doğru damla damla sefere çıktığı anlarda ıslanan tenlerin titreyişiyle, çamur olan sokaklar nasıl gökkuşağını beklesin. Kırılan, dökülen, incinen kalbin vakte söyleyecek sözü nice haldedir.
Vazgeçtim bu gece yıldız toplamam için sayım yapmayacak, şiire akmayacağım. Ellerim kendi halinde rutin ihtiyaçlar için hareketlenecek. Sıcaktan ve soğuktan olabildiğince uzak duracağım. Ilık dakikaları saatlere ekleyerek uyku vaktime selam vereceğim.
Sonra… Sonraların ötesi yok. Öteler çok uzaklarda… Bir türlü yakınlaşmıyor. Aylar var ki ses vermiyor.
Ses gelmeyen yere ses de ulaşmıyor.
Şimdi bahardır. Delitay’ın boy atma vaktidir. Yaşadığı şehirde Kelkit vardır. Kıyısında söğüt dalları sallanır. Nazlıdır. Geceyi ve ötesini bilendir. Yardır o, yardır…
Güneşli bir Nisan gününde yüreğime kar yağıyor, dört mevsim bir olup üzerimde don
tutuyor.
Mevsim bahardır…
Osman BAŞ