Vatan diye benimsenip yurt edinilen topraklar namustur, onurdur, yârdir, sevgilidir. Türk Milleti, yurt tuttuğu bu toprakları kutsal bilip, adalet ve faziletini kaybetmeden onuruyla yaşamıştır.
Ülkenin yokluk ve sefalet içerisinde kıtlıkla boğuştuğu yıllarda, kim olduğunu dahi bilmediğimiz milletler(İngiliz, Fransız, Anzak, İtalyan, Ermeni, Rus vs.) ülkemize dört bir yandan saldırmış, kimi Şahin beyden, kimi Sütçü İmamdan, kimi Nene Hatundan, kimi Şerife bacıdan, kimi yürümeye takati kalmamış ihtiyarlarımızdan, kimi çocuklarımızdan, kimi gençlerimizden tokat yemiştir.
Bizim güzergâhımız yokluktur, sefalettir orta Asya bozkırlarıdır. Ecdadımız oralardan Anadolu’ya gelirken hiçbir mazlumun canına, malına, ırzına zarar vermemiştir.
Ama bugün bizlere insanlık dersi vermeye kalkışan, kendilerini medeni millet sayan gözü aç milletlerin üstünde, Kenya, Kongo, Tanzanya, Güney Afrika, Angola, Raunda, Moritanya, Senegal gibi birçok ülkenin çocuğunu gemilere doldurarak uzak yerlere götürülüp, hayvan gibi pazarlayarak köle ettikleri masum insanların ahı vardır. Her zenginliklerinin içinde kan vardır, kin vardır, gözyaşı vardır.
Türk milleti için vatan her şeyin üstündedir. Namustur,onun üstünde kem gözler dolaştığında hastamız yatağından kalkar, yaşlımız dirilir, analarımız kucağındaki çocuğunu bir kenara bırakır.
Türk Milleti istiklaline kavuşana kadar boğazından lokma geçmez. Kazağını verir, çorabını verir, hayvanını verir, çocuğunun rızkını verir, gerektiğinde çekinmeden canını verir. Kars’tan, Ağrı’dan, Tokat’tan Yozgat’tan, Sivas’tan, Kilis’ten, Kerkük’ten, Kastamonu’dan, her yerden binlerce genç anasını, babasını, çocuğunu, eşini bırakarak cepheye koşar.
Herkes bilir ki en büyük sevgili vatandır. Şehitlik en yüksek mertebedir. Yüce Allah bizimledir. Elbette ki bu düşüncelere sahip inançlı ve asil milleti kimse bölemez, hatta bu vatanın üstünden art niyetli kuş bile uçamaz.
Mustafa Kemal Paşa; katıksız halini bile zor bulduğu az ekmekle, buğday çorbasıyla, üzüm hoşafıyla yarı aç, yarı tok olarak kendisinden kat kat üstün olan düşman kuvvetleriyle savaşan bu millete güvendiği için Tekalif-i Milliye emirlerini çıkarmıştır.
Tekâlif-i Milliye (Millî Yükümlülükler ya da Ulusal Vergiler)
Kurtuluş Savaşı’nın dönüm noktalarından olan Sakarya Meydan Muharebesi öncesi ordunun ihtiyacını karşılamak ve Sakarya Savaşı’na hazırlanmak için Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın kanunla kendisine verilen yasama yetkisini kullanarak yayınladığı “Ulusal Yükümlülük” emirleridir. 7 Ağustos 1921’de yayınlanmış olup toplamı on maddedir.
1.Her ilçede bir tane Tekâlif-i Milliye Komisyonu kurulacak.
2.Halk, elindeki silah ve cephaneyi 3 gün içinde orduya teslim edecek.
3.Her aile bir askeri giydirecek.
4.Yiyecek ve giyecek maddelerinin %40’ına el konacak ve bunların karşılığı daha sonra geri ödenecek.
5.Ticaret adamlarının elindeki her türlü giyim eşyasının %40’ına el konacak ve bunların karşılığı daha sonra geri ödenecek.
6.Her türlü makineli aracın %40’ına el konacak.
7.Halkın elindeki binek hayvanlarının ve taşıt araçlarının %20’sine el konacak.
8.Sahipsiz bütün mallara el konacak.
9.Tüm demirci, dökümcü, nalbant, terzi ve marangoz gibi iş sahipleri ordunun emrinde çalışacak.
10.Halkın elindeki araçlar bir defa olmak üzere 100 km’lik mesafeye ücretsiz askeri ulaşım sağlayacak.
Bu gün çok şükür ordumuz da milletimiz de güçlü.Eğer yine de ihtiyaç olması halinde, ordumuza destek amaçlı milli yükümlülük çağrısı yapılsa “Eğer İran-Türkiye karşı karşıya gelirse, Türkiye’ye karşı, İran safında olurum!”diyen hariç, başka kaç kişi safını değiştirir düşmanın yanında yer alır merak ediyorum.
TÖREDİR Yüce Milletimizin bütün fertleri töremiz gereğince hassasiyet gösterip, Ordu sefere çıkınca, tüm olumsuz eleştirilerin yerini sükûnete bırakıp, ordumuzun ve şanlı askerimizin moralini bozacak eleştirilerden kaçınır.