“Ev halkı anlamına gelen Ehl-i Beyt” tabiri asr-ı Saadet’ten günümüze kadar, Hz. Peygamber
A.s.’ın ailesini ve soyunu ifade etmek üzere kullanılan bir terimdir. Dinimiz İslam, sevgi dinidir.
Sevgilerin en güzeli ise Allah sevgisidir. Allah’ı cc. sevmenin yolu Hz. Peygamber’i sevmekten; o’nu
da sevmenin yolu Ehl-i Beyti başta olmak üzere sahabeyi ve tüm inananları sevmekten geçer.
Asırlar boyu islam alemini irşad eden Zeynel Abidin, Cafer-i sadık, A. Kadir-i Geylani, Yunus
Emre, Mevlana, Hacı Bektaşı Veli gibi nice büyük mürşitlerin neslinden gelen bir milletiz.
Tarihte İslam’a büyük hizmetleri bulunan necip bir millet olarak Ehl-i Beyt’e ayrı bir değer ve
önem vermişiz. Tarihte onlara yapılan zulümlere hep birlikte ağlayıp sitem etmişizdir. Onların sevgisini
yaşatmak için asırlar boyunca çocuklarımıza Ali, Hasan, Hüseyin ve Fatma isimlerini koymuşuz.
Onların menkıbeleri, fazilet dolu yaşamları her zaman sohbetlerimizin vazgeçilmez konuları olmuştur.
İslam dünyası dikkate alındığında, belki en çok Ahmet, Mehmet, Ali, Veli, Fatma, Hasan ve
Hüseyin isimlerine Anadolu’da rastlanılmaktadır. Bunun sebebi, Ehl-i Beyt sevgisinin milletimizin ortak
paydası olmasıdır. Aşıklarımız, şairlerimiz güzel duyguları, güzel ahlakı, iyilik, asalet ve fazileti,
onların isimlerini serlevha ederek anlatmışlardır.
Yunus Emre, gönlündeki Ehl-i Beyt sevgisini mısralara şu kelimelerle taşımıştır.
“şehitlerin ser çeşmesi, evliyanın bağr-ı başı
Fatma ana gözü yaşı, Hasan ile Hüseyin’dir.”
“Hz. Ali babaları, Muhammet’tir dedeleri,
Arşın iki gölgeleri, Hasan ile Hüseyin’dir”
Ehl-i Beyti seven milletimiz, onlara yapılan haksızlıkları en yakın akrabalarına yapılmış kabul
ederek üzülmüş, mersiyelerin hüzünlü atmosferinde bu acıyı işlemiştir. Niyaz-ı Mısri Hz. Muhammed’
in Ehl-i Beytine olan sevgisini ve onlara reva görülen eziyetlere üzüntüsünü, şu satırlarda dile
getirmektedir:
“Ol Hasan hazretlerine zehir içirdi eşkıya,
Hem Hüseyin oldu susuzluktan şehid-i Kerbelâ,
ikisidir aslı nesli cümle al-i Mustafa,
Ben anın Aline evladına kurban olayım”
Alevisi-sünnisi hepimizi Ehl-i Beyt sevgisinde buluşturan noktalardan birisi de her namazdan
sonra “Ettehıyyatü” den sonra okuduğumuz Salli ve Barik dualari ile Ehl-i Beyt’in ruhlarına
gönderdiğimiz hediyelerdir.
Camilerimizde bulunan ilk üç halifenin isimlerinin ardından Ali, Hasan ve Hüseyin (Ciharı yari
güzin) efendilerimizin de isimlerinin yer alması bir tesadüf değildir.
Bütün bunlar da gösteriyor ki Ehl-i Beyt sevgisi bizim kültür mozaiğimizin ayrılmaz bir
parçasıdır. İnanç ve kültür harcımızın çimentosudur. Bu sevgi kimsenin tekelinde değil, herkesin ve
her kesimin kalbinde, vicdanında vardır ve olmalıdır. Allah’ın kitabına uyan her Müslüman Ehl-i Beyt’i
sevecek, Ehl-i Beyt’i seven her Müslüman da Allah’ın kitabıyla amel edecektir.
Bu sevgi pınarı asırlar boyunca bizim engin hoşgörümüzün ve Alicenaplığımızın kaynağı
olmuştur. İşte bu nedenlerle bu sevgi, ayrışma ve parçalanma sebebi değil, bilakis dayanışma ve
kaynaşma vesilesi olmalıdır. Ehl-i Beyt etrafında odaklanan bu sevgi tarih boyunca nasıl bizi bir arada
tutmaya yettiyse, günümüzde de bazı güçlerin her türlü fitnesine rağmen bizi barış ve kardeşlik
içerisinde yaşatmaya yöneltmelidir.
Hacı Bektaşı Veli’nin ifadesiyle; “Bir olmaya, iri olmaya ve diri olmaya” her zamankinden
daha çok ihtiyacımız olduğu ortadadır. “İncinsen de incitme” diyen, “yetmiş iki millete aynı
gözle bakan”, “Ne olursan ol yine gel” diyen bir ecdadın torunları olarak birbirimizi dışlama ve
horlama gibi bir lükse de sahip değiliz.
Cenab-ı Hak Âl-i İmran suresinde şöyle buyuruyor: “Ey Mü’minler! Kendilerine apaçık
deliller,(ayetler) geldikten sonra, parçalanıp ayrılığa düşen Hristiyan ve Yahudiler gibi olmayın.
İşte onlar için büyük bir azap vardır.”(1)
Hucurat Suresi 10. Ayetinde ise; “Muhakkak ki Mü’minler kardeştir. Siz (bir ihtilaf halinde)
o kardeşlerin arasını ıslah edin ki merhamet olunasınız.”(2) buyuruluyor.
Allah cc. fitnenin devamına sebep olan ve Müslümanları birbirine düşüren olumsuz
davranışlardan da mü’minleri yasaklamış oluyor: Biz de bu emre uyarak; Alevi-sünni bütün
Müslümanlar, ittifak halinde bu yaranın ıslahı için gayret göstermeli, birlik ve beraberliğin faydalarını,
kin ve adavetin ise zararlarını hakkıyla idrak etmeliyiz.
Peygamberimiz a.s. bir hadisi şeriflerinde; “Mü’minler bir binanın taşları gibidir. Birbirlerini
yıkılmaktan muhafaza ederler.”(3) buyurarak, mü’minler arasındaki muhabbet ve kardeşliğin
ehemmiyetini en veciz bir şekilde ifade buyurmuşlardır.
Hacı Bektaşı Veli Hz.’leri makalat’ında hakikate ermenin yollarını açıklarken; “Her ikinizin de
yaratıcısı, maliki, kulluk ettiği ve rızık vereni… bir. Peygamberiniz bir, dinimiz bir, kıbleniz… bir. Bu
kadar çok konuda bir ve beraber olmak vahdet ve tevhidi, kaynaşma ve ittifakı, sevgi ve kardeşliği
gerektirdiği; Kainattaki bütün cisimleri birbirine bağlamaya yetecek kadar manevi bağı bulunduğu
halde, ayrılık ve nifaka, kin ve düşmanlığa sebep olan örümcek ağı kadar önemsiz ve dayanıksız
şeyleri tercih edip bir mü’mine karşı gerçekten düşmanlık beslemenin ve kin duymanın, o vahdet
bağına ne büyük bir saygısızlık, o sevgi sebebine ne büyük ilgisizlik ve o kardeşlik bağına karşı ne
büyük bir zülüm olduğunu, kalbin ölmemiş, aklın sönmemiş ise anlarsın.”(4) buyuruyor.
Yazımızı Mevlana Hz.lerinin meseleyi özetleyen şu sözleriyle bitirelim: “ Mü’minler sayılıdır,
ancak iman birdir; Gözleri sayılıdır, ancak can birdir.”(5)
Abdullah PAMUKLU – İl Müftüsü – TOKAT
1-Al-i İmran suresi (3/105)
2-Hucurat suresi (49/10)
3-Riyazü’s Salihın (1/220)
4-Makalat-H.B.Veli Külliyatı
5-Mesnevi (Mevlana)