MÜJGANLE BEN AĞLAŞIRDIK
“Ben sana mecburum bilemezsin./ adını mıh gibi aklımda tutuyorum./ büyüdükçe büyüyor gözlerim/ ben sana mecburum bilemezsin/ içimi seninle ısıtıyorum…”
Yaşam sona erende kara toprakla buluşurmuş insan. Ne alacak, nede verecek hepsi tamam olurmuş son durakta… İstanbul’da Bebek ile Rumelihisarı arasında bulunan Aşiyan semtinde ki mezarlıkta kim bilir kimler yatmaktadır. İstanbul boğazına bakan Aşiyan Mezarlığı Avrupa’dan Anadolu’ya bakar durur. Boğaza en manzaralı yerindedir. Denize bakan insan buradan dünyayı görür. Karadeniz’i Marmara’ya bağlayan sular, Akdeniz’den tüm denizlere ulaşır suları. Tıpkı güzel fikirlerin tüm dünyanın eseri olduğu gibi… Burada sessiz sedasız bir şairimiz yatmaktadır. Atilla İlhan!
15 Haziran 1925’de İzmir Menemende başlayan yaşam hikâyesi 2005 de İstanbul’da Aşiyan mezarlığında sonlanır. Kaptan lakaplı Attila İlhan: Türk şair, romancı, düşünür, deneme yazarı, gazeteci, senarist, eleştirmen… Türk edebiyat ve düşünme dünyasına aydın ve çağdaş görüşüyle önemli katkılarda bulunmuştur. Bu ünlü yazarımız tiyatro ve sinema sanatçısı Çolpan İlhan’ın ağabeyidir.
Attila İlhan sevdası için hapse giren, akıl hastanesinden rapor alan, okulundan olan bir İzmir beyefendisidir. İlkokul öğrencisiyken şiir yazmaya, ortaokul öğrencisiyken roman yazmaya başlayan kaptan lakaplı Attila İlhan, okumayı seven çalışkan bir öğrenciymiş. İlk şiirini Ayşe öğretmeninin verdiği kitaplarından teşvik alır, yazmaya başlar. “… Daha Ilgın’dayken ilkokulda bir Ayşe öğretmenim vardı. Yirmi yaşlarında var, yok bir kız. Benimle en çok meşgul olan o, şiire merakımı fark etmiş. Öğretmen okulunda okurken okudukları edebiyat kitabını bana verdi. O kitaplar beni çok etkiledi…”
Çocuklar saf temiz duygularla bakarlar çevrelerine. Onlar yaşamının baharında yukarıdan aşağıya akan berrak sular gibidirler. O sular aldıkları toprağın rengiyle renklenirler. Ona yol olan derelere düştükten sonra hedefine kısa sürede ulaşırlar. İçindeki özgüven ve Sevgi hamuruna katacağın bilgi önemlidir. Ayşe öğretmen özellikle Necip Fazıl, Yahya Kemal Beyatlı’nın kitaplarını verirdi. Attila İlhan Nazım Hikmet’in kitabıyla tanışınca bakış acısı değişir. Nazım’ın şiirlerine bayılır. Kendi çizgisini bulana kadar Nazım’ı takıp edecektir. “… Hayatımdaki büyük olaylarda ’ Nazım’ın şiirleriyle tanışmam’ oldu. Ben şiire vurgunum, boyuna şiir okumak istiyorum. O sıralar Necip Fazıl’ın başka şiirlerini okudum. Onlar beni etkiliyor! Yahya Kemal’in bazı şiirlerini okuyorum, Faruk Nafiz’i okuyorum. Fakat Nazım Hikmet’in şiirleriyle karşılaşınca iş değişiyor…” Sisler Bulvarı; ‘’ elinin arkasında güneş duruyordu/ aylardan kasımdı üşüyorduk/ ağacın biri bulvarda ölüyordu/ her köşe başında öpüşüyorduk… Sisler bulvarına akşam çökmüştü/ omuzlarımıza çoktan çökmüştü/ kesik bir kol gibi yalnızdık/ dağlarda ateşler yanıyordu/ deniz feneri sönmüştü/ bir birimizin gözlerini arıyorduk… Sisler Bulvarı’nda seni kaybettim/ sokak lambaları öksürüyordu/ yukarda bulutlar yürüyordu.”
Attila çok çekingen bir çocuktur. Ortaokul döneminde kadınlar ilgisini çeker. İlk kez ‘hoşlanma, sevgi,’ gibi duygularla tanışır. “ Artık büyüdüğümü hissediyordum ve kızlarla çok ilgiliyim. Çok genç bir kız var, İstanbul’dan gelmiş, bizim evin karşısındaki eve misafir gelmiş… Benimde çok belirgin bir şekilde ilgileniyor; ama ben o kadar sıkılganım ki kesinlikle hiçbir şey yapamıyorum.”
Attila İlhan ortaokulu bitirmiştir. Liseye başlayacaktır; Vecide adlı bir kızla konuşmaktadır. Vecide kız muallim mektebine gitmektedir. Attila İzmir Atatürk Lisesine yazılmış, Karşıyaka’dan İzmir’e gidip gelecektir. Vecide’ye mektup yazmak ister. Mektubu komşu kızı Melek’le göndermeye karar verir. Fakat Melek bu ilişkiyi herkese duyurur diye düşünür. ‘Mektubu kendim iletirim’ diye karar verir. Bir Sonbahar sabahı, evin önünden geçerken, pencere açık, mektubu içeri atar. Ertesi sabah okula giderken cevap gelir. Önceleri ümitsizliğe düşen İlhan, istediğinin karşılığını alır. Kendi deyimiyle “mektup arkadaşlığı” başlar. Lise yıllarında Attila kendisini edebiyata kaptırır. Sürekli okur, yazar yeni yazarlar ve eserler keşfeder. Bu nedenle sınıfında ilk kez kırık not alır.
“Bir okuma humması içindeydim. Her şeyi okuyorum. Kitapçı İhsan var: İhsan’a çok borçluyumdur. Şundan borçluyumdur; O kitapların hepsini edinemezdim, ama ödünç aldım…” Nazım Hikmet ile değişen edebiyat anlayışı, hayata bakış açısını ve siyasi görüşünü belirler. Kendisi artık ( Komünist) olarak tanımaya başlar. “ O sıralarda Anatole France’in ‘ Allahlar susamışlardır’ kitabını okuyordum; Devrim, ihtilal, ölümler… Ben artık Komünistim ya Bolşevik hayaller içindeyim, bir devrimin tahlili ile muhayyel, düşsel bir ülkedeki bir devrimi anlatan, roman başladı. Başıma iş açanlardan biride o romandır…” Böyle Bir Sevmek; “ ne kadınlar gördüm zaten yoktular/ yağmur giyerlerdi sonbaharla bir/ azıcık okşasam sanki çocuktular/ bıraksam korkudan gözleri sislenir/ ne kadınlar sevdim zaten yoktular/ böyle bir sevmek görülmemiştir.”
Bir gün sivil polisler tarafından okuldan alınıp ifadeye götürülür. Sebebi bilinmez, basit soruların ardından serbest bırakılır. Okulunda, matematik dersinden ki kırık notunu düzetmek için sınıfında çalışır. Öğleye doğru sınıf hocası sınıfa girer. Ardından müdür muavini içeri girer. Sınıf öğretmenimle fısıldayarak bir şeyler konuşurlar. Hocası; “146 Attila “ ayağa kalkar. Yüzünden düşen bin parçadır hocanın; ‘ Seni biri görmek istiyor muavin odasında ‘der. Muavin odasına gittiğinde biri oturuyordu, “seninle gideceğiz?” Dediğinde “nereye gideceğiz” der. “Gidince görürsün?” Sivil polis olduğunu vapura binerken bilet almadığı zaman öğrendim. Sorgulanır, gönderilir. İkinci günü evinden tekrar alınır. Gerekçesi “kominizim propagandasıdır.” Vecide’ye yazdığı mektuplar okul araması sırasında çantasında yakalanmıştır. Komünizm nedir? Sen komünizmi seviyor musun? Arkadaşlarınla komünistlik konuşuyor musun? “Gibi sorular sordular. “Yazdığınız mektupları niye ‘bunu okuduktan sonra yırtıp atınız’diye yazdınız? “ Bunun üzerine 1941 yılının Şubat’ın da 16 yaşında tutuklanır. Okuldan uzaklaştırılır. Üç hafta gözaltına alınır, İki ay hapiste yatar. Türkiye’nin hiçbir yerinde okuyamaz diye bir belge verilince eğitim hayatı sona erer. 1944 yılında okuma hakkını tekrar kazanır. İstanbul ışıklar lisesine kaydolur.1946 yılında mezun olur. Lise son sınıftayken amcası kendisinden habersiz, C.H.P. şiir armağanında “ Cabbaroğlu Mehemmet” şiiriyle ikincilik ödülünü birçok ünlü şiire karşı kazanır. Şairlerin arasında Cahit Sıtkı’da vardır. İstanbul hukuk fakültesine kaydolur. Okuduğu yıllarda” yığın ve gün” dergilerinde şiirleri yayınlanır. 1948 yılında ilk şiir kitabı” duvak” ı çıkartır. Cebbar oğlu Mehemmet; Kaman civarına bahar gelince
Yıkılır ovadan abdal çadırları
Yücesinde pare pare duman tutmuş,
Düdüldağ’ın yaylasında mekân kurulur
Hoş gelmişsin evvel bahar
Nisan ayı içinde donanır dağlar.
…….. ……. …..
Demek diz üstü çökmüş mehemmed
Kirvesi Durdu’nun yanı başına
Kanlar akar yarasından
Al al olmuş çevresinden
Köpük köpük gözlerini doldurur
Bir başına mehemmet yedi düşmanı öldürür
Mavzerin namlusu hala sıcak
Tutulmaz
Ölümün derdi büyük yeğenim
Çare bulunmaz
Aynı akşam doğurmuş karısı Döne
Mavi gözlü bir çocuk, sarışın
Bir avuç toprak sarmışlar altına
Ve kemal koymuşlar adını…
Nazım Hikmet’i kurtarmak için 1948 yılında üniversite ikinci sınıftayken Paris’e gider. Türkiye’ye döndüğünde 1951 yılında “ gerçek” gazetesindeki yazısı nedeniyle soruşturma başlatılır. Tekrar Paris’e gider. Bu yıllar Attila İlhan’ın Fransızca ve Marksizm öğrendiği yıllardır. Türkiye’ye döner hukuk fakültesine devam ederken gazeteciliğe başlaması nedeniyle son sınıfta okulu terk eder.
Attila, askerliğini yaptıktan sonra 1968 yılında Biket İlhan’la evlenir. On Beş yıl sonra ayrılırlar. İlk romanı “ sokakta ki adam” yayınlanır. “Birçok roman yazdım daha önceden. Ama neden yayınlamadım? Çok akıllıca bir sebebi vardı. Çünkü biliyordum ki yazarlar ilk romanlarında kendilerini anlatırlar. Oda romancılık değildir günlük tutmaktır.” Der.
Attila İlhan “ Müjganla ben ağlaşırdık” şiirini 1972 yılında Karşıyaka’dan Konak’a giderken yazar. O zamanlar Deniz Gezmişin, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan 6 Mayıs 1972 de idam edilir. ( müjgan; eski dilde ‘kirpik’ demektir.) Deniz Gezmişlere üzülerek; Müjganla ben ağlaşırdık.
Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız,
O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız.
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız,
Yalnız kederli yalnızlığımız da sıralı sırasız,
O mahur beste çalar Müjganla ben ağlaşırız.
Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı,
Güneşten ışık yontanlardı sert adamlardı.
Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı,
Gittiler akşam olmadan ortalık karardı.
O mahmur beste çalar, müjganla ben ağlaşırdık
Bitmez sazların özlemi daha sonra, daha sonra,
Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara,
Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara,
Geceler uzar hazırlık Sonbahara
O mahmur beste çalar müjganla ben ağlaşırız.
Attila İlhan 10 Ekim 2005 yılında İstanbul’da ki evinde geçirdiği bir kalp krizi sonucunda Seksen yaşında yaşama veda eder. Biket İlhan(eşi) Çolpan İlhan (bacısı), Sadri Alışık (eniştesi), Kerem Alışık (yeğeni) Turgut Uyar, Âşık Veysel, Nazım Hikmet, Cemal Süreyya, Orhan Veli Kanık, Can Yücel, Özdemir Asaf, Ahmet Arif… Can dostlarıdır. Şair, romancı, senarist, çevirmen, deneme yazarı, gazeteci, Attila İlhan’ın defteri ile birçok eserleri vardır.
SÜLEYMAN ERKAN 21-05-2020 Hasköy-Beyoğlu-İstanbul