38°C
24 December 2024
Köşe Yazıları

Ne Değişti?

  • Nisan 29, 2020
  • 8 min read
Ne Değişti?

İnsanlık tarihinde değişen bir şey yok gibi. Eskiden insanlar değişimin farkında olmazlardı, ellerinde değişimi gösteren belge, bilgi kaynakları yoktu. Şimdi ise eskiyi yeniyle karşılaştırmak için elimizde fotoğraflar, gazeteler, kitaplar, hatıra defterleri var. Teknolojik aygıtlar da devreye girince eskiyle yeniyi kıyaslamak çok daha kolay oluyor. Evet, eskinin değişim hızına göre şimdinin değişim hızı çok fazla. Özellikle teknoloji açısından bakıldığında tıpkı akrep ve yelkovan gibi! Eskinin yelkovanı şimdinin akrebi gibi. Her şey çok hızlı değişiyor. Eskinin insanı birkaç olayla hayatını geçirirken şimdinin insanı hayatında çok şeylere tanık oluyor. Eskinin insanının dünyası köyü ile sınırlı iken, şimdinin insanına dünya yetmiyor, uzayı da ele geçirmeye çalışıyor! Saatler çok hızlı geçiyor, bir değirmen gibi öğütüyor her şeyi. Eskiden buğdayı, mısırı, arpayı una çevirirdi atalarımız. Bu neredeyse yeterli olurdu insanoğluna. Bugün her şeyi una çeviriyor, tüm maddi manevi değerleri un ufak ediyor yine de doymuyor. Dolayısıyla kendi modern köleliğini icat eden insanoğlu, ipsiz bağlanıyor bu hız ve haz çağının dişlilerine.

Eskiden de kölelik sistemi vardı. İslam peygamberi bu sistemi vahiy doğrultusunda kaldırdı. Hz. Ebubekir köleleri satın alıp özgürleştirmek için servetler ödedi. Ama bu uzun sürmedi. Geçmişte var olan kölelik sisteminde bu gün değişen bir şey yok ki! Sadece level atladık, köleliği modernleştirdik, kendi tercihimiz haline getirdik! Eskiden olduğu gibi insanlar yine köle düzeni içinde çalıştırılıyor, kendisine emredileni yapmaya çalışıyor, modern çağ adeta buna zorluyor insanları. Biraz dikkat edilir, akl da devreye sokarsak farkında olacağız ama bize biçilen deli gömleklerini bir türlü sırtımızdan atamıyoruz. Ne dersiniz, bu son olay bizim deli göleklerimizi çıkarmaya vesile olacak mı?

Şimdiki halimize bir bakacak olursak; her şeyi alınıp satılan meta haline getirmedik mi? Her şeye bir fiyat biçmiyor muyuz? altın ve dolar üzerinden!  Çocukları organları için kaçırmıyor muyuz? Eskiden olduğu gibi bu gün de fuhuş için kaçırılıp modern pazarlarda satılan kadınlar yok mu? İnsan ve hayvan ayırt etmeksizin her şey ama her şey ticarete malzeme edilmiyor mu? Doğadaki her şey, hatta ruhlar bile parayla alınıp satılmıyor mu?

DİKKAT!  GENÇ YAZAR ORHAN ENDER İLE SÖYLEŞİ

Eskiden de vardı bu gün de var bunlar. Eskiden ticarette baharatın yeri çok fazlaydı. En büyük ticaret yolunun adı ipek ve baharat yoluydu. Bu gün de aynı yolu tekrar modern bir şekilde yapmak istiyoruz. Eskinin tüccarları baharatlardan daha fazla kazanç sağlama adına nasıl hindistan cevizi ormanlarını ve karanfil bahçelerini talan ederek yaktıysalar bu günün inşaat tüccarları da aynı saikle güzelim arazileri, bin yıllık ormanları talan etmiyorlar mı? Neden? Paranın kölesi olmuşuz, hızın kölesi olmuşuz, hazzın kölesi olmuşuz da ondan. Yelkovan gibi dönen akrebin hızına yetişmek için. Yetmiş yıllık ömrün çok hızlı geçtiğini keşfeden insan bu kısacık ömre daha çok şey sığdırmak istiyor! Bunun için bilimi de kötü emellerimize alet etmeyi de becerdik yani! Nasıl mı? İlim yanını yok ederek. Evet, bilimde öyle mesafe kat ettik ki sormayın! Köleliğimizi perçinleyecek tarafında çağ atladık ama küçücük bir virüsle savaşacak bilimi keşfetmekte aciz kaldık! Çünkü bizi uçuruma götüren bilimin içinde ilim yok da ondan. Doğayı, canlıları, bitkileri mahvettik, daha çok tüketmek adına. Bilimi kullandık bunun için. 100 yıl önce yoktu bunlar, her şey doğaldı. Ama şimdi? Özellikle petrol çıktıktan, simyayı bırakıp kimyaya geçtikten sonra. Daha fazla kölelik için daha fazla kimya. Allah’ın bal yapması için yarattığı arıyı diskalifiye edip balı kendimiz üretmedik mi? Hemi de üçte bir fiyatına! Tuğla tozundan kırmızıbiber yapmadık mı? Süte su katıp çoğaltmadık, yoğurtların tadını bozmadık mı? Hayvanların artıklarından yem yapıp tekrar kendilerine yedirmedik mi? Tavuklar eskiden sadece sabah yumurtlardı, şeytanın aklına gelmeyeni aklımıza getirdik ve sabah akşam yumurtlamalarını sağlamadık mı? Kıçları yırtılıyor zavallıların! Ondan sonra da yumurtaların sarısının tonunu beğenmiyoruz, bilmem köy tavuğu yumurtası, gezen tavuk yumurtası arar olduk. Bir boyalı su bulduk, Allah’ın suyundan daha çok tüketiyoruz! Suyun bağımlılığı mı olur kardeşim. Vücut için lazımdır, sağlık için lazımdır ve onun için içilir. Ama ürettiğimizi suyun bağımlısı (kölesi) olduk hem de sağlığımızı yok etme pahasına. Geçende yardım kolileri yaptırmak için bir market zincirinin deposuna gittik. Market zincirinin bölge temsilcisi “hocam dedi, burada en çok satılan ürün şu gördüğünüz siyah renkli içecektir. Günlük 8-10 tır mal geliyor ve bunu da Müslümanlar tüketiyor” dedi. Normaldir dedim. Modern kölelik bu olsa gerek. Bağımlılık böyledir işte; “domuzun Fadimesi’nun Temel’i ipsiz bağlaması” gibi! Bağımlılığın dini, imanı, mezhebi olmaz ve efendiler bu yöntemle köleleştiriyor marabalarını.  Kısacası dostlar, bilimde, felsefede, ekonomide ve diğer alanlarda çok mesafe kat etmemize rağmen insan olma adına bence bir arpa boyu bile yol alamadık… Çünkü ilmi nadasta unuttuk!

DİKKAT!  KENDİ OLAN KENDİ KALAN OĞLUM

Eskiden de bilim vardı. Açıp okuyun İbni Sina’ların, Farabi’lerin, İbn-i Rüşt’lerin… dönemini. Onlarda bilim ile ilim at başı gidiyordu. Bu sayede bilim ve ilim uğruna çektikleri çilelere, ızdıraplara aldırış etmemişler, çıkarlarını ve menfaatlerini hiç düşünmemişler. Doğru adına ve bilim adına hayatlarını vakfetmişler, hatta canlarını bile vermişlerdir. Ne zaman ki biz yattık ve Batı bunu bizden çaldı, o zaman bilim ilmin dışına itildi. Daha sonra biz asıl kaynaktan almamız gerekirken gittik “ilimsiz bilimi” Batıdan aldık ve getirdik. Ondan sonra da bir daha durumu düzeltemedik. Doğal olarak da satın aldığımız kaynağın modern kölesi olduk. Sadece biz mi? Hayır! O bilimi elinde tutanların dışında herkes. Onun için 21 günde ürettikleri tavukları yiyoruz, ürettikleri boyalı şeyleri içiyoruz, ürettikleri elbiseleri moda diye giyiyoruz, ürettikleri futbolu aşkla seyrediyoruz… Yani uyku dışındaki zamanımızı onlar uğruna harcıyoruz. Boynumuza yular geçirmişler götürüyorlar!

Evet, bizler bu gün, bizim pozitif bilimin kurucusu geçmişimizin sermayelerini pervasızca tüketen insanlar olarak kendimize sormalıyız.  Bilim adına, insanlık adına ben ne yaptım diye? Her birimiz bu soruyu kendi kendimize sormalıyız, tam da bu virüsün bizi evlere hapsettiği zamanda! Bu gün bu konfora sahip olmamızdaki mimarlar, ilk günden itibaren öğrendiği bilginin üzerine koyarak bir sonraki nesle aktaran ve ulaştıran insanlar değil mi? Hiç aklımıza geldi mi kullandığımız eşyaların ve ürünlerin ilk prototiplerinin mühendisleri kim? Bu güne kadar onlara bize bıraktıkları miras yüzünden teşekkür ve dua ettik mi? Adlarını duyduk mu, onlarla ilgili bir kitap okuduk mu?  Hayır! Evet, onlar öldü biz yaşıyoruz.  Unutmayalım ki ölüm kadar gerçek hiçbir şey yok. O halde onun bunun değil, eşyanın lüksün değil, ölümün kölesi olmak lazım. İşte o zaman zincirleri kırar, özgürleşiriz.

DİKKAT!  HERŞEY İNSAN İÇİN… (2)

‘’Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükâfatını görecektir” ve  ‘’Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse onun cezasını görecektir.’’ Diyor Kuran’ı Kerim. (Zilzal suresi 7 ve 8. ayetler)

Bize düşen görev; hayır işlemek, insanlığa faydalı insan olmak ve doğru kimselerden olmaktır. İbadet ise bunlar olunca anlam kazanır. Allah kolaylık versin.

İsmet YALÇINKAYA

09.04.2020

About Author

İsmet Yalçınkaya

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
tokat haberleri reseller tokat haberleri
kingroyal meritking meritking giriş kingroyal giriş madridbet