NECATİ ŞİMŞEK
Onu her zaman görürdüm. Aynı ortamda bulunurduk ama pek samimi değildik. Selamlaşır, gereğinde hatır sorar geçerdik. Hepsi o kadar. Okey salonunda daha çok Cumhuriyet ortaokulu öğretmenleriyle oynardı. En soğuk havalarda bile kameriyelerin yanında tek başına sigara içtiğini görürdüm.
Günün birinde gelinimin sürücü kursu öğretmeni olduğunu öğrendim. Sevindim. Olgun, düzeyli, güvenilir bir arkadaşımın gelinime ders vermesinden memnun olacağımı söyledim, hem öğretmeni, hem de öğrencisine…
Üç ay kadar covid -19 sebebiyle hapisten sonra dışarı çıkınca şaşkın ördeğe döndük. Her zaman insanlar topal ördek olacak değiller ya. Bazen de böyle şaşkın ördek oluyorlar.
Havalar ısınıp kameriye sohbetleri başlayınca nerdeyse sohbetlerin oyun kurucusu oldu. Konuşma ve davranışları ölçülü, daha halktan biri, daha samimi ve daha inandırıcıydı. Hele hele Osman Kablan’la eski ve sürekli dostluklarının getirisi olarak bir birlerine takılmaları ortamı ısıtır, hazır bulunanların neşelerine neşe katardı. Zaten Osman, bir arkadaşının “Bir araba odun yaksanız Osman’ı yine de kızdıramazsınız” sözünü yeri geldikçe, övünçle tekrarlardı. En gergin ortamlarda bile Osman’ın yatıştırıcı, kas gevşetici, zekâ ışıldayan esprileri herkesi güldürürdü.
Uzun sınıf ve iş arkadaşlıkları, bu ikiliyi birbirine öyle yaklaştırmış ki bu hal, konuşma ve davranışlarına yansımış. Örneğin, “Osman, senin hakkında iyi şey söylemiyor” deseler. “O ne dediyse doğrudur.” Der geçer. Aynı sözü yarı şaka yarı ciddi Osman’a aktarsalar, doğruluğunu o da onaylar.
Bazen her ikisinin hazır bulunduğu ortamda halk âşıkları gibi atıştıkları olurdu. Birisi, diğerine imalı bir sözcük ya da küçük bir cümle söyler ve “Doğru değil mi Rasim Ağabey?” diye bana onaylatmak ister. Öbürü buna cevabı anında yetiştirir ve o da aynı cümle ile “Doğru değil mi Rasim ağabey? Der. Ben, sorulara uygun cevap düşünürken Muhsin Ayık girer, araya “Rasim Ağabey, sizin onay makamınız değil. O, bu işlere karışmaz” diye beni güç durumdan kurtarır. Bu küçük, dostane atışmanın, galibi de olmaz, mağlubu da, hatta kıranı, kırılanı da…
Necati Şimşek’i olsun, Osman Kablan’ı, hatta Sevgili Muhsin Ayık’ı… geç tanıdım ama hepsini de sevdim. Ne olacak, insanoğlunun eti yenmez, gönü giyilmez derler. Birbirimizden ağrıyıp incinmedik. Aramızda en küçük bir çıkar ilişkimiz yok. Kaderin birleştirdiği insanlar olarak yan yana gelmişiz. Uygar insanlar gibi geçinip gidiyoruz şunun şurasında. Zaten arkadaşlıklardan ne beklenir ki, güler yüz ve tatlı sözden başka.
Kameriye ahalisini oluşturan diğer arkadaşlarım gibi adı geçenlerin hepsinden dağlar kadar memnun ve razıyım. Allah da onlardan razı olsun… Şu koronalı günlerde cümleye sağlık ve esenlikler dileklerimle.