Neler Oluyor? Uyutuluyor muyuz? Her iki taraf da bizi uyutuyor mu?
Bir taraf gerçeği çarpıtarak bizleri başka şeylerle oyalayıp tehlikeyi gizliyor, ülkeye sahip çıkanları şeytanlaştırmaya mı çalışıyor? Mısır, Suriye, Irak… Katillerinin ayaklarının altına ayak seslerinin duyulmaması için halılar mı seriyor, pamuk üstünde yürümelerini mi sağlamaya, 15 Temmuzda olduğu gibi bombalarla değil de yapmacık sevgi sözleriyle, sahte sarılma seremonileriyle mi karşılamaya çalışıyorlar? Bu taraftan baktınız mı?
Diğer taraftan acaba Yunanistan’ın halkını Türk düşmanlığıyla kardırma geleneğini kullanıp, İsrail’le, Amerika’yla… Milleti kandırıp beka meselesini ortaya atarak iktidarlarını mı devam ettirmek istiyor? Yoksa gerçekten durum bu yöndedir de halka tam olarak anlatamıyor ya da tam olarak anlatmak istemiyor, yavaş yavaş bu tehlikeyi savmaya ve olası bir tehlikeye düşmanı uyandırmadan karşılamaya mi hazırlanıyorlar? Bu tarafı da düşündünüz mü? Neden olmasın?
Günlük siyaset yapanlar, atadan dededen gelen siyasi geleneği sürdürenler yine her yerde ahkâm kesiyor, belediye başkanlarını seçiyor, mağdurları kutsuyor… Oysa klasik siyasi anlayışlarımızı değiştirmediğimiz sürece ülkede bütünlüğü, kardeşliği, üretkenliği sağlayamayacak; mecliste sağda solda darbe çağrıları yapacak, iç ve dış düşmanları çoğaltacak ve dış düşmanları sınırlarımıza daha erken getireceğiz. Daha erken diyorum çünkü birilerinin dediği gibi hiçbir iktidar dış güçleri sınırlarına davet etmez! Onlar Haçlı seferlerinden beri hep geldiler, gelmeye de devam edecekler. Önemli olan onları gelmeye cesaret ettirmemektir. Yani açık toplum, bütünleşmiş toplum, kalkınmış ve kendi silahını üreten toplum olmak.
Eskiden (3 yıl kadar öncesi) AKP’ye çakan, Salı konuşmalarında AKP ve Erdoğan’ı çok ağır eleştiren Bahçeli (Erdoğan için de tersi geçerli) şimdi AKP ile ittifak halinde. “Cumhur ittifakı” deyip bir araya geldiler, o kadar gürültü ve patırtıdan sonra. Nasıl kanka(!) oldular, hangi saiklerle bir araya geldiler? Parti çıkarı mı onları bir araya getirdi yoksa gerçekten “beka meselesi” mi? Düşünmek lazım!
Milletin oyunun %50-60’ını bu iki parti alıyordu. Son seçimde bir miktar azalmış olabilir. Ülkemizde CHP’nin oyu %25 bandında geziyor, pek de değişmiyor. Bu oy oranıyla CHP’nin iktidar olması mümkün değil. Özellikle bugünkü liderlerinin etrafında bunu becermeleri imkânsız gözüküyor. Sağda bir partinin kurulup iktidarı değiştirmesi, Erdoğan olduğu sürece de mümkün gözükmüyor. Bu koşullarda mevcutlar içinde iktidarın değiştirilmesi çok zor. İhtilalle iktidarın değiştirilme şansı uzun yıllar olabilecek şey değil/öyle gözüküyor. O halde AKP ve MHP dışındaki tüm unsurların bir potada eritilerek çoklu bir alaşımın bileşenleri şeklinde ortaya çıkarılması ve AKP ile MHP ‘den de en az %3-5 oy devşirmesi lazım ki iktidar olabilsin muhalifler. İhtilal yapılmasına rağmen, can pahasına (251 şehit) vermediği iktidarı elde etmenin yolunu; mucize alaşım oluşturmak ve dışarıdan destekle iktidarı zayıflatmak, itibarsızlaştırmak, halkın gözünden düşürmek şeklinde planlandıkları gözüküyor. Öyle görülüyor ki, 5 yıl sonrayı beklemeden, zorlama (mecburiyet gibi gösterip) bir erken seçimle Türkiye’de bir daha değişmesi imkânsız bir iktidar değişimini sağlamaktır, bu belediye başkanlığında taktiği uygulayan üst aklın amacı. “Görünen köy kılavuz istemez” misali, bütün emareler bunu gösteriyor.
Pek çok benzemezi bir araya getiren üst akıl, bunları bir potada eritmeyi başarmış ve bunların akıl hocalığını yapmış; fikir, zikir, maddi-manevi her türlü desteği vermişlerdir. Bu benzemelerin bir araya gelmesi; halkın gözünde iktidarı değiştirebilecek bir oy oranına yükselmeleri, “ne olacak canım, bir de onlar yönetsin” düşüncesine halkı getirmesi AKP’nin hatasıdır. Cumhurbaşkanının ve AKP’yi kurup halkı inandıran kurucuların, AKP yöneticilerinin hatası-dır ülkenin bu günkü ortama gelmesi, Bremen mızıkacılarının ittifakı, bir araya gelebilmeleri. Biraz da biz ölek(!) diyenlere umut kapısının açılması, akıllarına karpuz kabuğunun düşürülmesi ve bu minvalde ülkemize saldırıların artmasının müsebbibi elbette AKP’yi 17 yıldır tek umut kapısı gösterip gemiyi terk edenler ve yanlış limana sürükleyenlerdir. Buna kimsenin hakkı olmamalıydı. Bu kabul edilemez bir hatadır. Asıl beka meselesi AKP zihniyeti değil, yaklaşık tüm kademelerindeki yöneticilerinin işin farkında olmamaları, ülke ve dünya meselelerine vakıf olmamaları, üç beş ganimet için okçular tepesini terk etmeleri, davalarını zaafa uğratmalarıdır.
AKP bir isimdir. Bugün başında Erdoğan var, yarın bir başkası olacak. AKP’nin temsil ettiği zihniyet bu gün %52’lik kesim olarak sandığa yansıyor. Hatta adaletin, hukukun, kul hakkının hakkıyla gözetildiği bir ortamda AKP en az %70’lik temsile ulaşır. Yani kurtuluş savaşı ruhunu taşıyanlar en az %70’dir. Evet, bu kesim sağduyulu CHP’lileri de içine alır. Onlar her zaman bu ülkenin varlık ve bekası için solu, dinsizliği vs çok iyi okuyan ve canını bu ülke için çekinmeden veren, şu anda dağlarda millet düşmanlarına karşı savaşan, şehit olduğunda diğer kardeşini şehidin yerine askere gönderen Çanakkale ruhlu insanlarımızdır. Bunlar hem AKP hem de MHP olarak bilinen, mecliste olmayıp sayıca az ama ufuk olarak büyük, milli siyaset yapan parti, cemaat ve dernek mensuplarıdır. Dün, sola ve millet düşmanlarına karşı (sol diyorum çünkü dün Menderesi astıran, ezanları susturan ve özür dilemeyen onlardı) Menderes’i, Özal’ı, Demirel’i, Erbakan’ı ve bu gün de Erdoğan’ı iktidar yapan bu insanlardır, bu düşünce iklimidir. Bunlar Anadolu’yu, bu dini, bu medeniyeti açlık ve susuzluk pahasına savunan insanlardır.
Evet, AKP’nin bir kesimi AKP’ye karşıdır. Kimdir bunlar? Her partide olabilecek insanlardır. Bunlar bazı AKP yöneticileri, ihale takipçileri ve kendisini AKP’li gösteren memur bürokrat ve yöneticilerdir. Partide ve devlette yöneticilik yapan kesimin pek çoğu AKP’li gözüküp, AKP’yi kullanarak makam sahibi olan ama hiçbir zaman AKP’li olmayan/olamayacak parazitlerdir. Yaşam tarzlarıyla, ikiyüzlülükleriyle seçmeni sandıktan uzaklaştıran, sandığa gitmesine mani olan; Meral Akşener’e gönderen veya İmamoğlu’na oy verdiren kesimdir bunlar.
Kimdir AKP’ye karşı olan bir diğer kesim? Bunlar, yemekten karnı doyup yan gelip yatanlar, henüz doymayanlar, salak(!) olup ne yiyebilenler ne de bir işe yarayanlar(küstüm oynamıyorum diyenler) yani AKP’den çok şey veya bir şeyler bekleyip bulamayanlar. Bunlar AKP ve Türkiye’ye çok büyük zarar veriyorlar. Zararları dün de vardı ama bu gün ayyuka çıktı. Özellikle bir şeyler bekleyip hiçbir şey bulamayan, çok uğraştığı halde bir yerlere gelemeyenler PKK ile, FETÖ ile işbirliği yapan CHP ve İmamoğlu’nu savunur hale geldiler. Bu ne savrulma, bu ne köksüzlük, bunu anlamak mümkün değil.
Bir de 24 saat AKP, Erdoğan ve yaptıklarını savunan fakat kardan çok zarar veren, çocuğunu severken onu öldürür gibi davranan yazılı, görsel ve sosyal medyamız var. Tamamı mı? Elbette hayır. Ancak ilimden uzak, abartılı ve sürekli tekrarlanan konular, haberler, yorumlar insanlara gına getirtiyor, meselelerden uzaklaştırıyor, küstürüyor, bencilleştiriyor. Nötrleştiriyor veya sandıktan uzaklaştırıyor ya da oyu tek renk olarak gösteriyorlar. Ha Hasana oy vermiş ha kel Hasana, hiç fark etmiyor onlar için. Bu da bir beka meselesidir. Özellikle istisnalar hariç hiçbir meseleye kayıtsız bir gençliğin yetişmesi bizim için korkunç bir durum haline geldi. Evet, asıl beka sorunu budur, çünkü geleceği teslim edebileceğimiz, Asımlar bulamayacağız!
Peki, ne olacak? Aslında mesele basit! AKP ve MHP ülke gerçeklerini bu millete (Türk insanına) açıkça anlatacak. 17 yıldır yaşananları insanımıza anlatacaklar. Kendileri temiz ise, sırtlarında küfe yoksa yarın önlerine konulacak kirli çamaşırları yoksa ve gerçekten beka meselesi varsa partiyi milli güçlerle ve yeniden dizayn etmeliler. Partisine, pürtüsüne, mezhebine, cemaatine, soluna, sağına bakmadan; açık, şeffaf bir parti yönetimi ve teşkilatı kuracaklar. Savcı Sayan örneğinde olduğu gibi toplumun sevdiği, saydığı, çalışkan, adam gibi adamları teşkilatın yamuklarıyla yer değiştirmeliler. Eğer bunları yapmıyorlarsa (ki kirli çamaşırları yoksa yaparlar) bırakıp gitmeliler. Ülkenin kaybedecek zamanı yok, sola teslim edilecek üzerinde kumar oynanacak tahammülü hiç yoktur. Çünkü Türkiye gerçekten bir beka meselesiyle karşı karşıyadır. Bekamız bağımsızlık, aile sorunları, gençlik, eğitim, ekonomi, iki süper gücün komşumuz olması… Üç denizde aynı anda gerçekleştirilen tatbikatın amacı bu mudur acaba?Bekamız, halkımızın ikiye bölünmesidir! Bu bölünmede bir zaman sonra bu %50 kesimler birbirinden öyle nefret eder hale gelir ki Allah korusun, mandacılığı bile kabul eder hale gelirler. Toparlayıcı ikinci bir Atatürk bulunmaz, bulunsa bile Kurtuluş Savaşı ruhunu aşılayıncaya kadar atı alan Üsküdar’ı geçmiş olur. Örnekleri mi? Suriye, Mısır, Libya, Irak… Yakında da İran veya Türkiye. Evet Türkiye. Çevremizde bu kadar silah yığmanın nedeni bu değil mi? Ne hazindir ki Millet İttifakı’nın bu gelişmelerle ilgili bir açıklaması, bir beyanatı yoktur. Üst akıl konuşma diyor herhâlde!
Evet, AKP 17 senedir kendisinden beklenen şekilde ülkeyi yönetemedi. Teknik anlamda, ekonomik anlamda (düzensizlik var), ulaşım alanında, alt yapı alanlarında, silah sanayinde, çok şey yaptı. Herkes 17 yıldır maaşını tıkır tıkır aldı, yiyenler de iyi yemiş(belge görmedim!). Sayın Cumhurbaşkanı bazı partililer günde 18-20 saat civarı Cumartesi-Pazar demeden çalıştı, sağlığını ortaya koydu. Ancak ülkede ahlak dip yaptı, adi suç oranları arttı, eğitim sistemi düzeltilemedi, din anlayışımızda bir değişme olmadı, baş örtüldü aşağı açıldı(şuursuz bir kapanma) olmuş. Bunlar niye gerçekleştirilmedi ya da ne zaman gerçekleştirilecek? Bu alanlarda düzenlemeler yapılması, bu sorunları giderilmesi düşünülüyor mu? Ülkemizin sorunları çok fazla ama bu sorunları dünyada hükmü sona ermiş, kelaynak kuşuna dönmüş, fikir üretemeyen, beynelmilel güçlerin kuklası olmuş, lider üretemeyen sol, hiçbir zaman düzeltemez. Mazisi karanlık olan, gücünü bu milletin inanç, kültür ve medeniyet köklerinden almayan, bu milletin gen haritasına uymayan bir solun bu milleti refaha ulaştırması, adaleti sağlayıp hukukun üstünlüğünü hakim kılması mümkün değildir. Bu coğrafya zor bir coğrafyadır. Seni yok etmeye çalıştıkları bir coğrafyada seni yok etmek isteyenlerin aklıyla, yönlendirmesiyle ülkeyi yönetmen mümkün değildir. Böyle bir kafa Kırmızı Başlıklı Kız hikâyesindeki kurttan farksızdır. Ama bu yaşlı ve tecrübeli millet o kurdun asıl maksadını yine anlayacaktır.
Zaman kuru bir eleştirme zamanı değildir. Eleştiri elbette olmalı ve eleştiri kültüründen hiçbir zaman vazgeçme-meliyiz. Ancak eleştiri hakkına da sahip olmak gerekir. Yani eleştirdiğin kadar çalışmalısın, üretmelisin, yaşayarak yol göstermelisin, hazırlanmalısın ve göreve hazır hale gelmelisin. Yanlışları yüz yüze, olgunlukla anlatmalısın, arkadan dedikodu yapmamalısın. En önemlisi de okumalı, araştırmalı, doğru haber kaynaklarına ulaşmalısın ve yaptığın her iş ve eylemde Allah rızasını gözetmelisin. Kendini sürekli çek etmeli, yenilemelisin ve dahi küserek oyundan ayrılmamalısın! Bu ülke bizim, bu ülkeyi birlikte savunacak, nimet ve külfeti birlikte bölüşeceğiz. Biz olacağız, benlikten uzaklaşacağız. En önemlisi çocuklarımıza iyi bir geçmiş, temiz bir gelecek bırakmalıyız.
Evet, ülkemiz bu günlerde yaklaşık %52-%48 şeklinde neredeyse tam ortasından ikiye bölündü. Bu durum geçici olmayacak. Çünkü bizi bize bırakmayacaklar, Anadolu’yu hep karıştıracaklar. Ancak ülke insanının en az %70’i millidir, inançlıdır; Anadolu’dur. Neden milli olmayan (marjinal) sol, PKK, FETÖ ve milletin yeminli düşmanları ile aynı gemiye bindirilmek isteniyor %20’lik samimi Anadolu insanı? Buna sebep olanların alnı secde görsün veya görmesin her kim ise kendisini hesaba çekmeli, ne yaptığının farkına varmalı, tövbe etmeli, önce Allah’tan sonra da milletten ve şehitlerden özür dilemeli? Yok, eğer aynı haltı yemeye devam edenler oluyorsa bu hainleri deşifre etmeli, toplumdan soyutlamalı; partisi, cemaati, tarikatı, makamı ne olursa olsun. Bu samimi insanları PKK-FETÖ gibi örgütlerle işbirliği yapanların safına itenlere lanet olsun. Evet, lanet olsun,çünkü PKK ve FETÖ demek Amerika’yla, İsrail’le… bir olup Türkiye’ye saldırmak demektir. Müslümanları, çocukları, masumları katletmek demektir. Dünyanın petrolünü, zenginliğini iç etmek demektir.
Hak, hukuk, adalet. Dünyanın üzerinde durduğu üçayak, sacayağı. Bütün dertlerin ilacı bu üçayaktır. Bunlar kime yakışır, kimin ağzında sakız olmuş? Ömründe hak, hukuk ve adaletin yanından geçmeyenler bu gün ülkeye bunları hâkim kılacakmış. Eşkıya dünyaya hükümdar olacak ve insanlara hak, hukuk, adalet dağıtacak! Ey, Müslüman bunlar senin boynunun borcu değil miydi? Bunları minareleri susturanlardan nasıl beklersin? Davana sahip çık, şahsi menfaatlerini ülke ve inancının önüne çıkarma. Aksi takdirde nüfus cüzdanındaki din ibaresi, göstermelik dini ritüeller seni kurtarmayacak, hatta ve hatta evlatların bu ülkeyi savunmayacak. Kusura bakma bu gidişin sonu budur.
Sonuç olarak bu ülke bizim, bu topraklar kutsaldır, bu topraklar iştah kabartan topraklardır, bizimle haçlı zihniyetinin hesaplaşması bitmemiştir. Aklımızı başımıza alalım ve büyük resmi görmeden millet düşmanlarının dolmuşuna binmeyelim.
İsmet YALÇINKAYA
29 Mayıs 2019