OKUMAK
Kişi okuma yazmayı öğrendiğinde, aydınlığa çıktığını anlar. Okumayı sevmeye başlar. Kitapları sever. Manşetlere ilgiyle bakar. Yazıdaki güzelliği görür.
Çocukluğumda, şimdiki teknoloji yoktu, Basın sınırlıydı. Yeni baskıdan çıkan kitaplar hoş görünürdü. Görüp, sevdiğim kitabı almak da zordu. Okumak için başka kaynaklara başvurmak zorundaydım.
Hocalarımız, çok kitabı olan arkadaşlarımız ve kütüphanelerden yararlanırdım.
Elime geçen kitabı önce inceledim. Kapak resimlerine ve yazılarına doya doya baktım. Ön sözünü, giriş bölümünü, arka kapakta yazılanları okudum. Hemen okuyup bitirmek imkânsızdı. Günlerce (belki haftalarca) okuyacaktım. Okurken kitabı incitmeden, yıpratmadan okumalıydım.
Bunu yapabilmenin tek koşulu, okumaya başlamadan önce, kitabı korumaya almaktı. Okumadan önce her hitabı kaplamaya özen gösterdim. Böylece kapladığım kâğıt yıpransa da kitabın kapağı temiz kalıyordu.
Bir kitap kaplayacak kadar kâğıt buldumsa, onu birkaç kitaba kullanıyordum. Okumam bitince o kitaptan çıkarıp, diğer okuyacağım kitaba takıyordum. Kullandığım gazete ve ambalaj kâğıdı değil de güzel bir cilt kâğıdı ise o kitabı, ciltli olarak sahibine verdim. Ondan teşekkür aldım.
Kitap ayıracı yoktu. Okurlar, kitabı kapatırken kaldıkları sayfanın ibiğini kıvırırdı. Kolayca bulmak için yaparlardı bunu. Arka kapağı tersine çevirip, ön kapakla birleştiren kitabı tek elle tutup okuyanlarda oluyordu.
Bunları asla yapmadım. Küçük bir gazete parçasını, kibrit çöpünü, iplik veya ip parçalarını ayıraç olarak kullandım. Bulunduğum ortama göre saman çöpü, ot yaprağı, ağaç yaprağı benim ayracım olmuştur. Şimdi kitaplarımın arasında otuz, kırk yıl önce koyduğum yaprağı bulunca duygulanıyorum. Parmağı sert bastırsam uflanacak durumda kurumuş oldukları hüzünlendiriyor beni.
Hayvan otlatırken olgunlaşmaya yönelmiş iri tahıl sapından da çok ayraç yaptım.
Hiçbir zaman, hiçbir kitabın, sayfasını geriye katlamadım. Sayfanın ibiğini kıvırmadım. Kaplamadan okuyup da kapaklarını yıpratmadım. Eskitmedim.
Kütüphaneden, arkadaşlarımdan veya hocalarımdan aldığım kitapları önce korumaya aldım. Sonra okudum. Bitince temiz olarak iade ettim.
Yarım asırlık kitaplarım yeni baskıdan çıkmış gibi kütüphanemde mevcuttur.
Bunlar benim için güzel alışkanlıklar olduğuna inanıyorum. Ancak geçmiş günlerin değerlendirmesini yaptığımda yeterince okumadığımı kabul ediyorum. Kendimde bir eksiklik olarak görüyorum.
Sohbet sırasında, “ ben hiç kitap okumam. “ diye övünür gibi söyleyen eğitimcilere de üzülüyorum.
Okumuyorsan, çocuklarına ve torunlarına okuma alışkanlığı da vermiyorsun demektir.
Toplum olarak okuma alışkanlığı kazanmaya, okumayı sevmeye ve sevdirmeye ihtiyacımız var. Bu konuya çocuklardan başlamak akla en uygun gelen yöntemdir. Bana kalırsa yetişkinlerinde buna ihtiyacı olduğunu göz ardı etmemek gerekir diye düşünüyorum.