PANDEMİ SONRASI

Yeni yıla girerken herkesin dilekleri ve temennileri vardı. İki bin on dokuz yılını uğurladık. Büyük umutlarla karşıladık iki bin yirmi yılını. Yeni yıldan çok beklentilerimiz oldu. Her şeyin gönlümüzce olması dileklerimiz vardı. Gönlümüzce olacak her şey nelerdi:

Barış olsun. Ekonomi düzelsin. İşsizlik sona ersin. Eğitim aksamasın, başarıları katlansın. Yolsuzluk yoksulluk ortadan kalksın. Hak, hukuk adalet olsun. Sade yurdumuzda değil, dünyada barış olsun. Yediden yetmişe seksen üç milyonun hayalinde bunların olması vardı.

Bunlar mümkün olabilir mi? Olabilir. Yeni yılda da Sosyal medyayı herkes kullanıyor. Kimseyi engelleyemezsin. Yediden yetmişe herkes İnternet de.

Birisi sosyal medya hesabından pişmanlığını açıklıyor:

“ Al iki bin yirmiyi senin olsun. Ver benim iki bin on dokuzumu.”

Bir pazarlıkla gelmiş. Beğenmeyince iade edecek yeni yılı.

Güler misin ağlar mısın? Daha ilk aylarda nasıl bir yıl olacağı anlaşılmış oldu.

Yenilen ordunun komutanına, yenilmenin sebeplerini sorar padişah. O da maddeler halinde anlatmaya başlar: “ madde: 1 – barut bitti.” Deyince, diğer maddeleri dinlemeye gerek yok der ve daha dinlemez.

Yılın üçüncü ayında korona salgını başladı. Tüm dünyada. Pandemi, Dünya sağlık örgütü (WHO) tarafından ilan edildi.

Birden fazla ülkede veya kıtada yayılan salgın hastalıklara verilen genel isimdir Pandemi. Nasıl korunmak gerektiği, dikkat edilecek hususlar, Ülkemizde ve dünyada alınan tedbirleri anlatmaya cam. 7/24 anlatılıyor. Konunun uzmanı değilim. Anlatanların en çok vurguladığı cümle, pandemi sonrası her şey değişecek. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Bunları yetkili yetkisiz herkes söylüyor. Kimse neler olacağını, nelerin nasıl değişeceğini söylemiyor. Bilmiyorlar. Bilse söylerler. Halkı uyarırlar.

Bugünlere nasıl geldik.

“Çinliler yarasa yediği için corona virüs salgını başlamış.” denildi. Biz önemsemedik. “ Dünyanın öbür ucunda olmuş bize ne. Ülkemize gelecek değil. Gelmeden çaresi bulunur.” Düşüncesiyle avunduk.

Ve on bir marttan sonra sokağa çıkamaz olduk. On marta kadar gördüklerimizi bir daha göremedik. Bilim adamlarının, yöneticilerin, medyanın, yazar- çizerlerin söylediğine bende katılıyorum. Doğru söylüyorlar.

Hiç kimse karşımıza çıkıp da,” Ey milletim bu iş şu tarihte bitmiş olacak. Ondan sonra hepimiz serbest gezip eğleneceğiz.” Demeyecek. Diyemeyecek.

Hiç kimse dört kişiyi bulup, yakın temasla oyun masasına oturmayacak. Hiç kimse kolundan tutup içmek için kimseyi çekerek götürmeyecek.

Hiç kimse üçlü kanepede oturan iki kişinin arasına girip oturamayacak. Kahvelerde dört oyuncunun yanında sıkışmış seyirciler (dört oyuncu bir arada) olmayacak.

Çok masalı, çok çalışanlı oyun salonları bulunmayacak.

Okullar, kütüphaneler, sinemalar, spor salonları güvenli olmadığı için dolmayacak.

Bu korona bizi öyle bir ayırdı ki, Parklarda bahçelerde karşılaşsak, Aramızda bir buçuk metre mesafe olacak. Tokalaşmak, sarılmak, öpüşmek, kucaklaşmak artık geride kaldı. Bunların hiç birine dönüş olmayacak. Mitinglerde bile her kim halka, “hepinizi kucaklıyorum. “ diyorsa suç işliyor, sosyal mesafeyi ihlal ediyor, kötü örnek oluyor. Kucaklayamaz, kucaklarım da Demeyecektir.

Bunlar biter, eski duruma dönülür diyenler hata eder. Kol kola, omuz omuza olmak sözleri de artık tarih oldu. Bu krız nedeniyle işsiz kalanlar evine ekmek götüremeyenler büyük sorun olacak.

Anlaşılmayan bir şey, Bu konuları konuşmaya çözüm aramaya, Gündeme almaya yetkililer hiç girmiyorlar. Pandemi sonrası olacakları bekleyip göreceğiz.

Evden çıkmadan sabırla beklemek bizim görevimiz.

14.05.2020 

Osman Kablan:

This website uses cookies.