SABAH YÜRÜYÜŞÜ

SABAH YÜRÜYÜŞÜ

 

Gazi Osman Paşa Bulvarı, dümdüz, tesviye edilmiş gibi düz görünür ama aslında hayli yokuştur. Taş köprüden itibaren güneye doğru gittikçe sinsice, çaktırmadan yükselir. Sağlıklılar ve gençler, kolayca iner, çıkarlar ama benim gibi yaşlılar, hele hele de kalp hastaları için güneye yürümek zordur.

                Traktör satıcısı, traktörü hakkında bilgi veriyormuş: “Yokuşta biraz zorlanır ama inişte hızına diyecek yoktur.” O hesap ben de inişte idare ediyorum ama yokuşta kısa mesafede kesiliyorum. Doktorlar, her fırsatta yürümemizi öneriyor. Yürüme işini, çıkarken otobüsle, inerken yürüyerek yerine getirmeye çalışıyorum.

                Dünkü yolculuğumda sürücünün davranışı çekti dikkatimi. Yayanın geçmeye niyeti olmasa bile yaya yolunun kenarında bir arkadaşını bekliyorsa bile sürücü durup geçmesini işaret ediyor. Avrupa’daki sürücüleri anlatırlardı da bizde de uygulanabilineceğini aklımızın ucundan bile geçiremezdik. İstenince oluyormuş. Kim ne derse desin bu hükümetin iki kararını takdir ederdim her zaman: kapalı yerde sigara yasağı ve paradan altı sıfır atılmasını. Üçüncüye de şoför- yaya ilişkisini sayarız inşallah.

                Hükümetin önündeki göbeğin ışıklandırılması güzel olmuş. Batıdan gelip kuzeye dönenler de, güneyden gelip batıya dönenler de rahatlamışlar.

                Bilenler bilir. Üçgen kahvenin yakınındaki durakta inip kuzeye doğru yürüyorum. Hastane yeni yerine taşındıktan sonra buralar bayağı tenhalaşmış. Araçlar seyrelmiş, yayalar azalmış. Gündüz apartmanının altındaki dükkânlar, camlarını gazeteyle kapatmışlar. Gazeteler, güneşle sarardığına göre dükkânların uzun zamandan beri boş olduğu anlaşılıyor.

                Biraz ilerledim. Ardala Sokağının karşısında iki yola cepheli, önceleri halk bankası, sonra Simit sarayı olarak hizmet veren binanın pencerelerinde kocaman harflerle SATILIK olduğu yazılı. Ters şemsiyelerin altında biraz dinlendim. Kuzeyin sert rüzgârları çıktı. Üşümemek için tekrar yola koyuldum. Yeşil Köşe’den kuzeye doğru baktığımda Erdal Uçar’ın dükkânının çatısıyla aynı hizadaymışım gibi hissettim. Yani yolun rampasını böyle ölçtüm.

Kültür Bakanlığının Taş Han’daki bürosundan tiyatro bileti aldım. Nedense ilimize seyrek gelen tiyatroların duyurulması, zayıf kalıyor. Önünden geçmesem onu da duymayacak, dört biletin daha satılmasına vesile olamayacaktım.

Bir yerli turist kafilesi giriyordu Taş Han’a.

                Eski müze binası yani Gök Medrese de boşalmış bazı dükkânlar gibi. Gök medrese, sivri Tekke de Halef Sultan gibi toprak yüzeyinden aşağıda kalmışlar. Yalnız Sümbül baba topraığın üstünde sürdürüyor hayatiyetini…

                Eski Özel idaredeki dükkânlardan biri balonlarla süslenmiş. Bu, yeni bir işyerinin açıldığına işarettir. Başkaları bir bir kapanırken yeni işyerinin uzun ömürlü olmasını dilerim.

                Eve dönerken eski sınav dershanesinin altındaki Dükkânın önündeki adam boyu harflerle KAPATIYORUZ yazısını görünce içim acıdı. Kim bilir ne heves, ne umutlarla açılmıştı o iş yeri…

                Bir saatlik yürüyüşle ilgili gözlem ve duygularım burada sona eriyor.

Rasim Canbolat:

This website uses cookies.