Şehitler Tepesi Cahilleri!

Şehitlik makamı Müslüman’a verilen bir makamdır.

                Müslüman olmayanın öldürülmesinde şehitlik payesi olmaz. Dolayısıyla “şehitlik tepesi” İslam beldelerine, özellikle Türk coğrafyasına ait bir metafordur. Başka inanç sistemlerinde “şehitlik tepesi” kavramı yoktur, olamaz da. Onlar öldürmek için saldırdıklarında doğal olarak ölmek zorunda kalırlar. Oysa Müslüman, hiçbir sucu olmadan öldürülür ve onun için de şehit olur. Allah, “öldürmeyeceksin” derken aslında sadece Müslüman’a söylemiyor, her din mensubuna söylüyor. Mesela Tevrat’ın 10 emrinden 6’ncısı “öldürmeyeceksin”  der. Ancak Müslümanların dışında hiç kimse bu emre uymuyor. Müslüman kendisini savunurken öldürür, öldürdükleri ise murdar olur! Müslüman ise şehit olur. Bir Müslüman olur olmaz yerde öldürüyorsa ya kullanılıyordur ya da münafıktır. Tıpkı IŞİD’de olduğu gibi.

Birileri kalkar da “ben ve avanelerim iktidar olduğumuzda” şehitler tepesi boş kalacak” demeleri ne anlama geliyor? O tepe 1071’den bu yana boş kalmadı. Boş kalmasına müsaade edilmedi, edilmeyecek de! Çünkü “su uyur düşman uyumaz!” Sen ne yapacaksın da o tepe boş kalacak? Bize söyle de biz de bilelim! Yoksa su gibi düşmanı da mı uyutacaksın!? Yoksa bize saldırma gereği duymayacakları konuma mı getireceksin bu milleti!? Dedelerinizin verdiği sözü sen de tekrarlayıp bir elli yıl daha mı oyalayacaksın o kafirleri!? On yıl öncesine kadar ufak tefek şeylerle kulaklarımızı çektiler, bize “aferim böyle devam edin” dediler! Can derdimiz olmadığı için maddi manevi altımızın oyulmasını görmedik. Ne zaman ki uykudan uyanmaya başladığımızı gördüler; şehitler tepesini aktif hale getirmeye başladılar! Sen hal içeri çekilirsek şehit vermeyiz diyorsun! Sen ne yapacaksın da o tepelere kimse gitmeyecek, herkes eceliyle ölecek! Yoksa şunu da mı yapacaksın? Suud ailesinin peygamberimizin en yakınları dahil olmak üzere, Ashap’ın mezarlarını dümdüz ettiği gibi sen de şehitler tepelerini dümdüz edeceksin?  Onlara başka gözle bakıp dümdüz defnedecek, unutulmalarını bekleyeceksin! Şehitlik yönetmeliğini mi kaldıracaksın, iktidar olunca? Ne yapacaksın?

Hiç kimse zevkine şehit olmuyor. Senin, benim, onun özgür yaşaması için, namusumuz için, mal ve mülkümüz için, mazlum milletlere kol kanat olmak için şehit oluyor. Eğer düşmanın önüne tavuk gibi sinersen şehit olmazsın! Öldüremezsin, düşmanın kollarına kendini bırakırsın. Tıpkı Irak’lıların yaptığı gibi. Namusları kalmadı, medeniyetleri kalmadı, tarihi eserleri kalmadı; yer altı ve yer üstü zenginlikleri yurt dışına çıkarken onlara “yarabbi şükür” kaldı! Şayet horoz gibi karşılarına dikilirsen ya şehit olursun ya da tepesine binersin. Unutma, bu gün biz namusumuza göz dikenlere horoz gibi karşılık veriyoruz. Evet, bu millet tavuk olmamıştır, hep horoz olmuştur, olacak da. Burada yiğitçe dövüşür, mertçe vurulur, mezarımız kazılır şehit tepesinde. Ama hiçbir zaman tavuk olmaz bu millet! Ama Allah sana şehitliği nasip etmediyse o senin sorunundur.

                Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,

                Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.

                Sahi senin peygamberin kim? Sen kime kavuşacaksın?

                Kurtuluş savaşında şehit olanları nereye gömecektik? Yoksa onlara da “yazık oldu” mu diyorsun? Onlar için de mi “yanlış politikaların sonucu…” gözüyle bakıyorsun? Atatürk de mi yanlış politika izledi ve onun sonucu yedi düvel ülkeyi işgal etmeye kalktı? Sen ne dediğinin farkında mısın? Unutma; Destanları öksüz olmayacak, Mehmetçik meçhul asker olmayacak… Bu millet onları şereflerin en yüksek payesine yükseltecektir.

                Milletinden kopuk, tarihinden kopuk, inancından kopuk, akli melekelerini yitirmiş insanlarla uğraşacak enerjimiz ve zamanımız yoktur. Düşman kapımızda, kimse takoz olmaya kalkmasın. Oyalanacak zamanımız, yandan gelen akıllara ihtiyaç yok. Onlara, “hadi oradan aptal” deyip yolumuza emin adımlarla yürüyeceğiz. Ok yaydan çıkmıştır, oku havada yakalamaktan gayrı çare kalmamıştır.

                Edebiyat öğretmeni merhum Arif Nihat Asya’nın Şehitler Tepesi için yazdığı şiiri buyurun bir kez daha hatırlayalım. O malum zatlar zaten anlamayacak ama biz bir kez daha hatırlayalım ve onlara birer Fatiha gönderelim! Ruhları şad olsun.

                Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor

                Şehitler tepesi boş değil,

                Biri var bekliyor.

                Ve bir göğüs, nefes almak için;

                Rüzgâr bekliyor.

                Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;

                Yattığı toprak belli,

                Tuttuğu bayrak belli,

                Kim demiş meçhul asker diye?

                Destanını yapmış, kasideye kanmış.

                Bir el ki; ahretten uzanmış,

                Edeple gelip birer birer öpsün diye fâniler!

                Öpelim temizse dudaklarımız,

                Fakat basmasın toprağa temiz değilse ayaklarımız.

                Rüzgârını kesmesin gövdeler

                Sesinden yüksek çıkmasın nutuklar, kasîdeler.

                Geri gitsin alkışlar geri,

                Geri gitsin ellerin yapma çiçekleri!

                Ona oğullardan, analardan dilekler yeter,

                Yazın sarı, kışın beyaz çiçekler yeter!

                Söyledi söyleyenler demin,

                Gel süngülü yiğit alkışlasınlar

                Şimdi sen söyle, söz senin.

                Şehitler tepesi boş değil,

                Toprağını kahramanlar bekliyor!

                Ve bir bayrak dalgalanmak için;

                Rüzgâr bekliyor!

                Destanı öksüz, sükûtu derin meçhul askerin;

                Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye

                Yattığı toprak belli,

                Tuttuğu bayrak belli,

                Kim demiş meçhul asker diye? …

                Arif Nihat Asya

İsmet Yalçınkaya:

This website uses cookies.