ŞİMDİ NE YAPACAĞIZ
Ömrümüz boyunca vatanın bölünmezliğini, milletin müreffeh istikbalini, devletin cihan şümul kudret ve basiretini korumak ve inşa etmek için eğitildik, hayal kurduk, emek verdik. Farklı yollar keşfetsek de farklı bakış açıları kazansak da farklı eylemlerle mücadeleye girişsek de hemen hemen hepimiz bu sevdanın tutkunlarıyız.
On bin yıllık devlet geleneğinin genetik kodlarını taşıyor, bin yıllık Anadolu macerasının taze gıdalarıyla ruh dünyamızı besliyoruz. Çok şeyler yaşadık, çok cenderelerden geçtik, çok acılar çektik ama bir şekilde o kutlu sevdanın muzaffer olmasını ve baki kalmasını sağladık. Malazgirt ovasında bin yıl önceki çeri ile şu an sınır boylarındaki er aynı hamur, aynı maya, aynı hayale bağlı.
Fatih’in yanında oklara vücudunu siper edenlerle, Fetret Devrinde başsız kalmasına rağmen devleti ebet müddet payidar kılanlar aynı sevdalılardı. Her şekilde bu topraklar bizim oldu, her şekilde bizim kalacak.
Şimdi bir seçimden çıktık ve bin yıllık Anadolu Türkiye’si belki farklı metotlarla macerasına devam edecek. Toprak milleti kendileştirir, millet de toprağı. Bir vatan parçası üzerine atılan imzalarla millete tapulanmış olur. Bu imzalar binalar, yollar, barajlar, köprüler, fabrikalar, ibadethaneler, sosyal yapılar; sanat eserleri, özgün mimari yapılar ve buna benzer gözle görülür ya da görülmez milli unsurlardır. Bütün bunları yalnızca devlet ya da devlet görevlileri yapmaz. Milletin tamamı elbirliğiyle yapar.
Seçimler sırasında hangi görüşe mensup olursak olalım bundan sonra başka sorumluluklarla başbaşayız. Taraftar olanlar için de muhalif olanlar için de asıl iş şimdi başladı. Hiç kimsenin “Ben zaten oyumu vererek görevimi yaptım, sorumlular bundan böyle yöneticilerdir.” deme lüksü kalmamıştır. Bu vatan sadece yöneticilerin değil, hepimizin ve gelecek nesillerimizindir. Küsmek ve kabuğuna çekilmek de yoktur, olamaz.
Vatanın her ferdine bulunduğu konumda, meslekte, kurumda daha iyisi için mücadele etme görevi düşmektedir. Herkes bu ülkeye bir güzellik katsa zaten her şey daha güzel olacaktır. Şu saatten sonra üzerimize düşen, kör tarafgirlikle boş konuşma da değil, kuru muhalefetle başarısızlık özlemi içinde yaşamak da değildir. Her fert kendi alanında seferberlik halinde olmalı ülkeyi ve milleti hak ettiği seviyeye çıkarmak için çalışmalıdır.
Çağdaş dünyada her birey bir ülke kadar güçlüdür. Birçok ülkelerin sermayesinden fazla kişisel birikime sahip insanlar var. Birçok ülkenin savunma gücünden fazla savunma gücü oluşturan bilim adamları var. Birçok ülkenin sanatsal birikimine bedel olabilecek eserler vücuda getiren sanatkârlar var. O halde oyumu verdim, sorumluluğum bitti diyemez kimse. Cumhurbaşkanından milletvekiline, mühendisinden işçisine, öğretmeninden öğrencisine, belediye başkanından temizlik personeline kadar herkes değerlidir ve herkes değer üretecektir.
Beş yıl kadar genel seçim yok, dolayısıyla gerilim ve anlamsız çatışmalar, kırıcılıklar yok. Bu, ülkemiz adına önemli bir fırsattır. Bunu iyi değerlendirip topyekûn bir kalkınma seferberliği başlatabiliriz. Unutmamalı ki ülke zenginleşirse az ya da çok herkes nasiplenir; az nasiplenenler bile oransal olarak çok daha iyi yaşam şartlarına erişir. Belli refah ve kültür seviyesine ulaşabilirsek sosyal adaleti de tesis edebiliriz ve belki herkes eşit şartlarda kalkınmadan payını alır. Ama bunları konuşmak için önce çalışmayı ve üretmeyi öğrenmemiz gerekecektir. Önce herkes elini taşın altına koyacaktır.
Şimdi ülkemizin başarılı olması için çok çalışma, olumlu düşünme ve dua etme vaktidir.