SÜRMENE OTELİNDE YEMEK
SÜRMENE OTELİNDE YEMEK
Murat ile iş ilişkilerimiz vardı.
O bize iş veriyordu, bizde ona komisyon veriyorduk.
Hem o para kazanıyordu, hem de biz kazanıyorduk.
Murat, efendi çocuktu. Onu severdim. Bir iş toplantısına katıldık.
Yemekli toplantıydı. Toplantı Sürmene Oteli salonundaydı.
Sürmene oteli büyük bir oteldi. Salonunda bin kişi toplanmıştı. Bu kadar kalabalık bir iş toplantısının amacını düşünüyordum.
Kalabalık birden coştu.
Toplantıdan önce kimseye bir şey anlatmak yasaktı. Gündem yoktu.
Bizi Murat götürdü. Murat’ta bize bir şey anlatmıyordu. Hepsini toplantıda öğreneceğimizi söyleyip geçiyordu. Salona girerken üstümüz arandı. Kimse kimseyle toplantı ile ilgili bir şey konuşmuyordu.
Görevlilere soruyorduk.
Onlar da inandırıcı bir cevap vermiyorlardı.
Salonda hareketli bir müzik başladı.
Kalabalık tempo tutuyordu:
Hey! Hey! Heeeey! Diye bağırıyorlardı.
Oturanlar yanındakilerle konuşmuyordu. Konuşmacıya da soru sormak yasaktı.
O müzik ve coşku, konuşmacının kürsüye çıkmasıyla sustu.
Dikkatle herkes dinliyordu. Her konuşma bitince on beş dakika ara veriliyordu.
Bu sürede görevliler tarafından bizi sisteme kazandırma çalışmaları yapılıyordu.
Konuşmalar çok etkileyiciydi. Dinleyenler adeta kendilerinden geçiyorlardı.
Hepsinin kafasında hemen zengin olma hayali vardı.
Çalışma yoktu. Eğlence vardı. Yemek, içmek vardı. Binlerce mark sahibi olmak vardı.
Yine bir konuşma bitti. Barış Hanım adında bir bayan bizi masasına aldı. Bu kız sistemde lider olmuştu. Daha o bize bir şey söylemesine fırsat vermeden ben kendisine sordum:
-Bu bir dernek mi?
-Hayır.
-Vakıf mı?
-Değil.
-Şans oyunu mu?
-Hayır. Değil.
Merkezi Almanya’da bulunan bir sistemdir. Uzun süreden beri faaliyet göstermektedir. Türkiye, de beş yıldır işlemektedir. Sisteme fikren genç olanlar katılır ve kısa sürede sistemi kabullenirler. Fikren genç olmayanlar bu sistemi anlamaz ve benimsemezler.
Bu “TİTAN Saadet zinciri” Diyordu.
Ben tatmin olmadım. Cevaplar yetersizdi.
O kalabalık coşku içindeydi. Çok etkilenmişti.
Parmağı kaptırmışlar. Kolu kurtaramıyorlardı.
İşaretle çekil dediğim halde Yılmaz çekilmedi. Sözleşmeyi imzaladı. Barış Hanıma benim fikren genç olmadığımı, sisteme katılmayacağımı söyledim.
Bu sözleşmeyi imzalamak, yârin iki bin dört yüz elli mark yatırmak anlamına geliyordu. Bu üç yüz milyon lira demekti. Bu Yüz altmış gram altın parasıydı. Onlara göre bu parayı yatıracaksın. Altı ay sonra yirmi bin marka sahip olacaksın. Şundan eminim ki bu yasadışı bir şeydi.
Bin kişilik bir toplantıda tek bir kamera yoktu.
Tek bir gazeteci yoktu.
Orada konuşulanları dışarıda anlatmak yoktu.
Bir gün medya bunu ortaya çıkarırdı.
Birileri belki cezasını çekerdi. Ama bizim paraların gittiğiyle kalırdı. Onları bir daha geri alamazdık. Çünkü adamlar Paramıza karşılık bir makbuz da vermiyorlardı.
“ Bu paraları kimden isteyecektik.
Yılmaz’la Murat’a:
“Göreceksiniz, en kısa zaman da TİTAN gözaltına alınacak. O zaman biz paramızı kimden alacağız? Adamlar parayı aldıklarına dair bir belge de vermiyorlar.” Dedim.
Beni dinlediler. TİTAN’ sevdasından geçtiler.
On gün sonra medya olayı açığa çıkardı.
Titancılar tutuklandı. Titan zedeler meydanlara döküldü.
Adamlar evini, arabasını, altınlarını Kaptırmışlardı. İntihar edenler olmuştu. Cinnet geçirenler vardı. Benim de Yılmaz ve Murat’a sorum vardı. İki bin dört yüz elli markı verseydiniz nereden, nasıl alacaktınız?
Katılmadıklarına çok sevindiler.
Bana teşekkür ettiler. Günlerce süren haberlere de yorum yapmadılar.