TİYATRO

Tiyatroyu; insanı, insana, insanca, insanla anlatan bir sanattır diye biliyorum. Tiyatroyu, ilk önce ilkokul öğrenicisi iken “Küçük Ali” piyesiyle tanıyıp sevdim. Ortaokulda iken Bolu Erkek İlk öğretmen Okullu ağabeylerin PAYDOS’una özendim. Gazi’de okurken Devlet Tiyatrosunun sayısız oyunlarıyla tiryakiliğe varan alışkanlık kazandım.

Televizyonda bir hanımın, “Tiyatrosuz kentte yaşayamam” sözünü beğenmiştim ama, aynı sözü maalesef söyleyemiyorum. Çünkü yaşadığım kente ayda yılda uğrayan devlet ya da özel tiyatrolardan yeteri kadar yararlandığım da söylenemez. Ara sıra kentimize gelen oyunları ben duyana kadar ya biletler tükeniyor ya da ancak balkonda yer kalmış oluyor. Bir tiyatro duyurusu da Öğretmenevine asılamaz mı?

Tiyatroyu yakından, sinemayı uzaktan izlemeli derler. Atatürk Kültür sarayında seyirci sıraları, önden arkaya doğru harflerle belirlenmiş. Balkon da aynı. Bu kez A sırasının ortalarından dört kişilik bilet aldım. Belki de bu kez ilk defa en ön sıradan izleyeceğim için mutluydum.

Saat yirmide başlayacak oyun için, “Gelin ata binmiş ya nasip demiş” hesabı saat yedi otuzda aracımıza bindik. Dedeman otelini geçince bir park yeri vardır. Orayı geçmemeye çalışırken eşimin, “Yol bom boş, şu aracın arkasına park etsene” uyarısıyla işaret edilen yere nizami şekilde park ettim. Ettim etmesine ya çevrede bir gariplik var: hem yolda araçlar seyrek hem de insanlar grup grup, binen gidiyor.

Oyunun oynanacağı binanın önüne gelince binanın karanlıklara gömüldüğünü, dış kapısının bile sıkıca kapatıldığını gördük. Şaşkınlıkla sağa sola bakınırken önce öğrenci olduklarını tahmin ettiğim yedi sekiz kadar kızlar topluluğu, geldi. Biz onlarla konuşurken “Toplantı mı yapıyorsunuz hocam” diyerek sevgili Sevtap Düzen dâhil oldu aramıza.

Gençler uyanık arkadaş, ben şaşkınlığımı üzerimden atamamışken gençler telefonlara sarılmış, bilgiler alıyordu. Kimi aradılar kimden bilgi aldılarsa öğrendiklerini bize de aktarma inceliğini gösterdiler: Malatya’dan gelmesi gereken oyuncular, bir sebeple gelememişler. “Bilet mağdurları, bilet aldıkları yerden paralarını geri alabilirler” bilgisi verilmiş.

Paramızı almaya geldiğimiz dükkânda aynı gençlerle karşılaştık. Paralarını almış dönüyorlardı. Biz arabayla anca gelebilmişken onların arabasız olarak bizden önce nasıl geldiklerine şaşarak gençlere iyi geceler dileyip ayrıldık.

Gelin ata binerken ya nasip dediği gibi ben de aracımıza binerken ya nasip demiştim. Aracımızdaki dünürüm ve torunumla evimize gelip okeyin başına oturduk. Demek ki bu akşamki nasibimiz de doya doya, güle oynaya okey oynamakmış.

Sormayın söylemem okeyin sonunu. Bir usta okeyci olarak amatör, üç bayanı üzecek değildim herhalde…

Rasim Canbolat:

This website uses cookies.