38°C
25 December 2024
Misafir Kalem

TOPRAK

  • Eylül 1, 2018
  • 5 min read
TOPRAK

Uzun zaman oldu. Yine kelimelerin beni huzurla sarıp sarmaladığı yere geldim. Sanırım insanların dünyasından kelimelerin dünyasına sığınmak daha mutluluk verici oluyor.

   Zaman… Hızla akıp giden, durdurulamaz, karşı konulamaz ve anlamını yalnızca an içinde yaşayabileceğimiz soyut bir kavram sessizliği. Önümüzde uzun yıllar ve arkamızda bıraktığımız geçmiş… Biz anın tam ortasındayken, geçmiş ya da geleceğin izleri ile onu bütünleştirme… Durduramadığımız bir zamanın yalnızca kurguladığımız geleceği ve bir daha asla geriye getiremeyeceğiz geçmişi. İşte tüm bu soyutluk içinde elle tutulur yalnızca bir kavram. Kısa bir süre önce geçmiş olacak, biraz zaman tanınsa gelecek olacak işte o an… Ve aniden gelen ÖLÜM.

   Dünya üzerinde zaman hızla akıp giderken, hiçliğin savruluşla buluştuğu bir durumda kaldığımızda kendimizi öylece kaybolma boşluğuna bırakmamız uzun zaman sürmüyordu. İçimizde kocaman bir boşluk. Yerine hangi duygular, hangi imgeli dünyamızda yarattığımız hayaller, ya da umutlarımız alıyor anlatsam, sayfalardan taşıp sizin dünyanıza doğru kıvrılırım…

   Hayatımızdan öylece akıp giden zamanlar vardır. Büyük bir sinemada izler gibi seyirci kaldığımız hayatlarımızı; anlamadan, sorgulamadan, öyle gelişigüzel yaşadığımız anlarımız, seyredip dururken bu hayatın izlerini hiçbir şey yapmadan bir bakıp da bembeyaz bir kefenin içinde üstüne toprak atılırken buluruz kendimizi. Düşünsene, varlık aleminden ruh alemine geçerken, bedenin ruhundan yavaşça çekilir, geriye cansız bir madde, etten kemikten bir bütün, ardından neyle karşılaşacağını bilmediğin bambaşka alemlere doğru geçişler. Kalan zavallı bedenin, yıkanır, beyaz bir kefenle sarılır ve tabutun içine konulur. Kılını bile kıpırdatamadığın, senin elinde olmayan, hatta bir zaman sonra çürüyecek bedeninin konulacağı çukuru bile başkaları seçer, çürümeye yüz tutacak bedenin için. Omuzlarda taşınırsın, kimse sürükleyerek getirmez seni, omuzlarda o en yukarılarda yaparsın küçük yolculuğunu. Neden insan omuzda taşınır, beyaz kefen giydirilir?

DİKKAT!  UN OLACAK BUĞDAY YIKANIR

     Bu diğer aleme geçiş için bir umut mu yoksa varoluşunu tamamladığın bu alemde bir düş kırıklığı için mi?

   Sonra cansız bedeninin hikayesi devam eder, çıkarırlar seni tabuttan, kılını bile kıpırdatamadığın demiştim ya, işte o bedenini öylece sererler o çukurun içine. Üzerine tahtalar sererken ruhun öylece ayrılan bedenini izlemekle, yaşadığı pişmanlıklarla, doğrularla, yanlışlarla kalakalır yeni alemin ilk gününde. Üzerine birer kürekle toprak atarlar, gözyaşlarını da toprağa karıştırırken. O toprağın tabutun üstünde çıkardığı ses varya,  bu alemden gidişinin son vedasıdır. Hoşça kal bedenim, en sevdiğim kalemim, her gün benimle oynamak isteyen kedim, tüm sevdiklerim, nefret ettiklerim, kafama taktığım her şeyim, en sevmediğim eski komşum, fazladan beş kilom, bakmalara doyamadığım o tatlı bebek, giyemediğim kırmızı elbisem,  sevgilim, eşim dostum, herkesim…

   Hepsine veda, hepsinde o toprağın ilk sesi… Kendine dert ettiğin, eziyet ettiğin, ve en önemlisi yaşamak isteyip de yaşamadığın tüm anlar. İçinde katman katman birikip, kalbinin tam ortasına oturttuğun pişmanlıklar. Ve en önemlisi belki yaşatmaya çalıştığın, yaşayamadığın, ya da varlığından haberdar olmadığın kim bilir belki bilip de uygulamadığın inancın. Adına ne dersen de, hangi kalıp süslerse süslesin, hangi insan eliyle şekillenirse şekillensin. Sen, SEN olabildin mi?

   Peki ya son sorum, üstünde bir yığın toprak. Söyle bana tüm bu yaşayamadıkların için, kısa ömrün için, yalnızca tek bir soru. DEĞDİ Mİ?…Yorum senin.

            12.06.2018

 

            MİNE DUR

About Author

Tokat Haber

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
tokat haberleri reseller tokat haberleri
kingroyal meritking meritking giriş kingroyal giriş madridbet