Şu günler hastalığın; umutsuzluğun, umarsızlığın, içe dönüşün, kendimizi hesaba çekişin, iç hesaplaşmanın günleri… Toplumdan tecrit olmanın verdiği ruh haliyle, ya yeniden diriliş günlerini yaşayacağız ya da büsbütün yalnızlığın içinde debelenip yalnız bedenimizi değil ruh salığımız da kaybedeceğiz.
Belli yaş üstündekiler evlere çekilmeden önce dışarı çıkmıştım. Bir yerde sıra beklerken hayıflanan, yerinde duramayan adaletsizliğe uğradığını bağıra çağıra anlatan adamı teskin etmek için bir iki kelam edeyim dedim…
Mümkün mü?
Adam gittikçe sesini yükselterek şunları söylüyordu: “ Üstelik bu böyle gittikçe göreceksiniz daha insanlığın başına ne büyük kötülükler gelecek… Ne büyük belalarla cebelleşecek” diye söylemediğini bırakmadı. Aklıma bir olay geldi… Yürek çığlığı sözleriyle Rabbimize insanlığı şikâyet eden Suriyeli kız geldi… Tam bu konuyu dile getirmek isterken bağırıp çağıran adam: “Sizi Allah’a şikâyet ediyorum… Bu zulmü görmediniz.. Bu acıya gözlerini kapadınız, kulaklarınızı tıkadınız” diyen Sureyi çocuğun bedduası bu insanlığı kasıp kavuracak… Dün öyle düşünüyordum, bu gün de aynısını üşünüyorum…”
Adama şöyle bir baktım. Kılık kıyafetiyle sıradan bir adam gibi görünüyordu. Belli ki Kazova köylerinden birinde yaşıyordu. Kimilerinin “Karnını kaşıyan” adam diye aşağıladığı bu milletin efendisi, irfan ve vicdan sahibi bir adam… Hem de Adam Gibi Bir Adam…
O günden bu güne belki iki ay geçti. İşte ülkemizin ve insanlığı geldiği konum… Mazlumların ahı asla yerde kalmaz… Doğu Türkistan Müslümanlara yapılan eziyetlere herkes kulağını tıkadı. Fakat Adil olan Allah Çin’in başına öyle bela verdi ki, kendini kurtarmak için aylardır çırpınıp duruyor… Daha da çırpınacak… Bu zulümler, bu işkenceler devam ettikçe mutlaka “İlahi Adalet” başka şekilde zuhur edecek ve zalimler hak ettiği cezayı, hem bu dünyada hem de öbür dünyada bulacaklardır.
Biz her şeyin Allah’tan geldiğini biliyor ve inanıyoruz. Yine Allah’ın izniyle bu musibetin çekip gideceğine de yürekten inanıyoruz. Mümin umutsuzluğa asla düşmez. Devletin bizim için aldığı tedbirleri harfiyen yerine getirirsek güzel günler bizi bekliyor. Yine bahar şarkıları söyleyeceğiz, yine birlikte camileri dolduracağız. Yine birlikte cumalar kılıp, hutbeler dinleyeceğiz. Yine kırlara çıkıp çığlık hür bir şekilde kahkahalarımızı atacağız. Çoluğumuzla çocuğumuzla gülüp neşeli bir hayat sürdüreceğiz. Fakat bunu hak etmek azım. Hak etmek için hakkı, hukuku, mazlumu, yoksulu, yoksunu koruyup kollamak icap eder.
Dostlar, dostlarınız arayın, onların yüreklerindeki acıyı, sancıyı yalnızlığı, itilmişliği, kakılmışlığı giderin… Kendiniz umuda tutunun, umut dağıtın insanlarımıza…
Yeryüzünde çaresi olmayan bir dert yoktur. Bu derdin de ilacı er geç bulunacaktı. Fakat zaman kendimizi koruyup kollama zamanıdır. Umutsuzluk algısı meydana getirmek değil… Aksine daha da güçlenerek çıkacağımız bir zamanı yaşıyoruz. Bir şeyi daha öğrenerek hayata, ileriye, daha ileriye bakacağız…
Aksi olursa tıpkı şu dörtlükte olduğu gibi:
Her sözün nice yürek sızlatır
Dağlar üstüne çöker bir gün
Kem gözün nice öksüz ağlatır
Çöller o başına çöker bir gün
Eğer umudunuzu yitirmez, etrafa umut dağıtır, neşe saçarsanız yaşadığınız yer:
Her sözün nice yüzler güldürür
Dağlar başına taç olur bir gün
Tebessümler menekşeye dönüşür
Cennet içre cennet olur bir gün
Mehmet Emin ULU