Köyde idari dağılım şöyleydi:
Birinci evler. Köyün zenginleridir. Köy bütçesine en çok onlar para verirler. Köyün gelirlerinden en fazla payı alırlar.
İkinci evler, birinci evlerden az, üçüncü evlerden çok zengin olanlardır. Bütçeye katkıları ile paylaşımdaki hakları orta düzeydedir.
Üçüncü evler köyün fakirleridir. Bütçeye katkıları azdır. Paylaşımda en az payı alırlar.
Köyde örnek aileydi. En güzel ev onun eviydi. Aile dört nüfusluydu. Aile reisi Civelek Ali’ydi. Eşi, oğlu, gelini çalışkan ve neşeli insanlardı. Evde herkes her işi yapardı.
Gerektiğinde kadınlar hayvanlarla ilgilenir. Gerektiğinde erkekler mutfağa girerdi. Aralarında aşırı sevgi vardı. Birleşince her işi başaracak güç oluşurdu. Güçlü bir aileydi. Komşuların hepsi bu aileden övgüyle söz eder.
Civelek Ali’nin evi iki katlıdır. Altta ahır ve samanlık, üstünde dört odalı çardak vardır. Çardağın üstü kiremit yerine alüminyum oluklu saçla kaplanmıştı. Saç çatı fazla kar yağdığı zaman kayıp sokağa dökülmesi açısından kullanışlıydı. Herkes böyle çatılar yapmak istiyordu. İmkânları bunu yapmak için yeterli değildi.
Civelek Ali, köyde ikinci evler gurubuna dâhildi.
Yaz bitti. Herkes mahsulünü içeri aldı. Dört çuval buğday yıkanmak için ortalıkta duruyordu. Kanatlı kapının arkasındaydı. Anne Makbule oğluna:
-Kerim sabah bu buğdaylar yıkanacak. Bu seklemleri sen orta pınara taşırsan Kezban’la biz yıkarız.
-Tamam, ana taşırım. Dedi. Kerim odasına girdi.
Karısına:
-Sabah erken kalkmalıyız Şerife.
-Neden ki?
-Buğdaylar yıkanacakmış. Anam öyle dedi.
Erken yattılar. Güneş doğmadan kalktılar. Telis çuvallara yarıya kadar buğday koydular. Çuvalın boş kısmını kıvırdı Kerim. Sıkıca tuttu. Kadınlar sırtına kaldırdılar. Kerim orta pınarın yolunu tuttu. Gelin kaynana da tahta hamur teknesini beraber tuttular yürüdüler Teknede kalbur, ilistir. Telis dastar vardı. Bir de süpürge koymuşlardı teknenin içine.
Kerim’e yetiştiler. Çuvalı sırtından indirmesine yardım ettiler. Öteki çuvalları getirmek için Kerim eve döndü. Anası da diğer çuvalları sırtına kaldırmak için beraber gitti. Dört seklem buğday çeşmenin önüne getirildi.
Son seklemi hamur teknesinin içine boşalttı Kerim. Gelin kaynana çamaşır taşının üstüne dastarı serdiler. Etrafını buğday kaymayacak şekilde taşlarla çevirdiler. Dastarın kenarını taşlar yükselttiler.
Şerife, kollarını sıvadı. Teknenin başına geçti. Hamur teknesindeki buğdayın üstünü suyla doladurdu. Tekneden su taşmaya başladı. Suyun üstüne Şerife eliyle vuruyordu. Buğdayların suyla gitmesine engel oluyordu. Sonra sıvalı kollarını tekneye sokarak karıştırmaya başladı. Karıştırıyor, buğdayları avucunun içinde ovuyordu. Taşan suda samanlar ve gara doğu denen hastalıklı buğdaylar akıp gidiyordu.
Yıkama işi biten buğdayları Şerife, teknenin köşesindeki ilistirle dolduruyordu. Suyu sırıtkanları Makbule Hanım dastarın üstüne taşıyordu.
Suyla kaçanlar, hayvanlara yem oluyordu. Suyolu üstüne sıralanmış kazlar onları kursaklarına indiriyorlardı. Bunu yaparken gagaları suda kayboluyordu. Ördekler de kazlar gibi gagalarının tamamını kullanıyorlardı. Tavuklar suya fazla girmiyor, kenarlarda birikenleri topluyordu. Kaz ve ördeklerin taneleri su içer gibi yutmasına özenmeden, tavuklar kibarca tek tek topluyordu yemleri. Hepsi toplu halde, Şerife’nin yanına gelmişlerdi. Tahta teknenin altındakileri kursaklarına indiriyorlar ama başlarını kaldırıp da teknenin içine sokmuyorlardı. Böyle olunca da ne Şerife, Ne de kaynanası hayvanlara kızmıyordu. Makbule,
“Bak hayvanlar nasiplerini bulup yiyorlar.” Diyordu.
Yıkanan ıslak buğday iki gün kurutuldu. Elendi. Çuvallandı. Kanatlının arkasına konuldu. Değirmene gidecekti. Kerim babasına:
Gazi dayım kömüş kağnısıyla değirmene gidiyor. Onun buğdayı az. Bizimkini de götürsün mü? Dedi.
Civelek Ali:
-Olmaz oğlum. sen bir gün atla götür öğüt gel. Kimseye tenezzül etme, minnet etme. Dedi.
Öyle yaptı Kerim. Değirmenden geldiği gün akşam sofrada babası memnuniyetini ifade etti:
Bakın siz gençsiniz. Kendi işini kendin yapmak en iyisidir. İhtiyacın olmadığı halde başkalarından yardım istemek çok yanlıştır.